Nuri İyem, 1915 yılında İstanbul Aksaray’da Hüsnü Bey ve Melek Hanım’ın yedinci ve son çocuğu olarak dünyaya gelir.

Doğumu ülkenin siyasi durumunun karışık olduğu bir döneme denk gelir. Babası savaş yıllarında kayıp listesinde anılır. Babasının yaşadığını ve Diyarbakır’da olduğunu öğrenen Nuri İyem ve ailesi Cizre’ye yerleşir. Ancak bir süre sonra eğitimi için annesiyle beraber İstanbul’a taşınır. İlkokula başlayan Nuri İyem, dedesini kaybeder, teyzesi ve annesiyle miras meselelerini çözümlemek için Arnavutluk’a gider. Yaklaşık bir yıl Arnavutluk’ta kalan Nuri İyem mecburen eğitimini burada sürdürür, önce bir mahalle mektebine ardından da İtalyan ilkokuluna gider. Bir yıl sonra annesi ve teyzesiyle İstanbul’a döner ancak babası Hüsnü Bey’in kendilerini Mardin’e çağırması üzerine Mardin’de ilkokul eğitimini tamamlar. Şüphesiz o dönemin Mardin profili Nuri İyem için uygun şartları oluşturmaz. Ailenin ortak kararı ile annesini de yanına alarak İstanbul’da ortaokul eğitimine başlar. Ortaokul eğitimi sırasında yüreğine işlenen resim sergisi nedeniyle resim eğitimi alma arzusunun peşinden gider. Bu arzuyla seçtiği Pertevniyal ve Vefa Lisesi ona büyük bir hayal kırıklığı yaşatır.

Bütün vaktini resim yaparak geçirmek isteyen Nuri İyem, bu önemli iki okulda istediğini bulamadığı gibi derslerinden de bir hayli uzaklaşır. Resim tutkusu bir süre sonra okulunu terk etmesine neden olur.

Ancak en büyük şansı ressam Nazmi Ziya Güran’ın resim yapmaktan vazgeçmemesi için onu yüreklendirmesi ve yönlendirme sayesinde İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine girmesi olur.

Sanatçı, eğitim hayatının ilk yılını Nazmi Ziya Güran Atölyesinde tamamlar. Teorik derslerini de Ahmet Hamdi Tanpınar’dan alma şansını elde eder.

Şüphesiz resim alanında iyi yetişmektedir ancak Tanpınar gibi Doğu-Batı analizine kafa yormuş aydın bir insandan da teorik ders almak Nuri İyem’e çok şey katar. ‘Sanatçımızın Kaderi’ isimli makalesinde “Yazık değil mi bunca çabaya? Bunca masrafa? Bunca emeklere? Bunca teşkilatı birtakım adamlara maaş vermek için mi kurmuşuz? Bütün bunlar ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ müdürler?’’ cümleleriyle Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sanat yaşamındaki etkilerini ortaya koyar.

1935 yılında Hikmet Onat Atölyesinde, 1936 yılında İbrahim Çallı Atölyesinde çalışmaya başlar. Kısa bir süre sonra da Leopold Levy Atölyesine geçer. Öğrenim hayatı boyunca katıldığı bu önemli isimlerin atölyeleri Nuri İyem’in resim sevgisini ve bilgisini besler.

1937 yılında birincilikle Güzel Sanatlar Akademisini bitirme mutluluğunu yaşarken babası Hüsnü İyem’i kaybeder. Aynı yıl hemen askere gitme kararı alır.

Asteğmen olarak Trakya’ya giden Nuri İyem 1939 yılında terhis olur ve Giresun’a resim öğretmeni olarak atanır.

1940 yılında hayatı için bir dönüm noktası olur. Nuri İyem, Leopold Levy yönetiminde yeni açılan yüksek resim bölümünde çalışabilmek için Güzel Sanatlar Akademisine başvurur. Böylece bu atölyede çalışmaya başlayan sanatçı, sanatı için de ciddi ilk adımlarını atar. Balıkçıların ve liman işçilerinin yaşamlarını gözlemleyen sanatçı arkadaşları Kemal Sönmezler, Selim Turan ve Avni Arbaş’la bu konuyu sergi şeklinde sunma kararı alır. Bu çalışmanın ardından bu gruba Agop Arad, Mümtaz Yener, Turgut Atalay, Haşmet Akal, Fethi Karakaş ve Ferruh Başağa’nın eklenmesiyle ‘Yeniler’ adını verdikleri bir grup oluştururlar. Leopold Levy’nin öğrencileri olmaları nedeniyle ortak sanat anlayışına sahip olan bu grup ilk sergisini Beyoğlu’nda Matbuat Umum Müdürlüğü binasında ‘Liman Şehri İstanbul’ ile açar.

Aynı grup 1942 yılında ikinci sergileri ‘Kadın’ı açar. Grup, çalışmalarını hız kesmeden devam ettirir, birçok sergiye imza atar.

Üçüncü sergilerinde Nuri İyem, ‘Çaydanlıklı Natürmort’, ‘Foto Ayşe’ ve ‘Sinema’ resmileri dikkat çeker. Eğitim hayatında çalıştığı isimler, sergiler kariyeri için önemli birikimler elde etmesini sağlar, birçok deseni ‘Serveti Fünun’ dergisi gibi önemli dergilerde yayımlanmaya başlar.

Bu sürede Güzel Sanatlar Akademisinin açmış olduğu yarışmaya katılır ve ‘Nalbant’ adlı yapıtı ile bu yarışmayı birincilikle taçlandırır.

Hayatını da sanat dünyasından biriyle birleştirme kararı alır, seramik sanatçısı Nasip Özçapan’la evlenir. Evlilikleri adeta uğur getirir, Resim Heykel Müzesinde Halil Dikmen’in yardımcısı olarak çalışır. Aynı yıl kızları dünyaya gelir.

Sanatçı, 1946 yılından sonra herhangi bir kuruma bağlı olmadan özgür bir sanat anlayışı geliştirir. Kolektif sergilerin yanında kişisel sergilerini de açmaya başlar. ‘Nalbant’ eseriyle UNESCO’nun Paris’te Modern Sanatlar Müzesinde açılan uluslararası büyük sergide yer alır.

1948 yılından sonra sanatçının resim anlayışı daha soyuta kayar.

Sergi ve atölye çalışmaları hızla devam eden sanatçı, 1956 yılında Venedik Bienali’ne katılmayı da ihmal etmez. Soyut çalışmalarında da farklılığa gider, figürsel soyutlama örneklerini verir.

Bugün silinmiş olsa da sanatçı 1959 yılında İstanbul Belediye Sarayının toplantı salonunun duvarlarını boyar.

Sanatçının bugün tanınmasını sağlayan ve onunla özdeşleşen ‘yüz’ resimlerine ise 1960 yılı itibariyle yoğunlaşır.

Sergi çalışmalarını büyük bir özveriyle devam ettiren sanatçı birçok sergi açar, sanatını daima geliştirir.

Yine bugün yok edilmiş önemli bir çalışmayı da 1970 yılında gerçekleştirir. Sanatçı, Ankara’da Türkiye Petrolleri Gölbaşı Tesislerinin duvar resimlerini yapar.

Sanatçı, sayısını sayfalara sığdıramayacağımız kadar çok sergiyle resim sanatımıza büyük değer kazandırır. Çalışmaları ve başarısı birçok kişinin ve derneğin de dikkatini çekmiş olacak ki 1989 yılında Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü’ne layık görülür.

Sanat anlayışını Anadolu halkına sanatı sevdirmek üzere kuran sanatçı bu yüzden toplumun içinden çıkan değerleri anlatmayı tercih eder.

Anadolu insanını, onların içsel süreçlerini, köyden kenti göçü, gecekondu yaşamını, balıkçıları gözlemler, Anadolu’yu adeta bir ‘kadın’ gibi algılar. Ürettiği resimlerde bu nedenle duygular naif bir şekilde bize sunulur. Kadın portrelerinde dikkat çeken en önemli özellik ise toplum gerçeğinin büyük bir ustalıkla yansıtılması olur.

Maalesef bu büyük usta 2005 yılında aramızdan ayrılır.

Nuri İyem’in resimlerinde kim bilir belki de siz de varsınız!