Bu yazıyı okuyorsanız kitap okumayı, araştırmayı, okuduğunuz kitaplar üzerine düşünmeyi sevdiğinizi kabul ediyorum.

Peki çocuğunuzla, yeğeninizle, arkadaşınızın çocuğuyla, öğrencinizle yani sizden oldukça küçük biriyle kitap okumayı sever misiniz?

Benim bu türde bir deneyimim neredeyse hiç olmamıştı. Ta ki oğlum doğana kadar!

Anneliğe güzellemeler yazamayacağım. Zaten yazımızın konusu da bu değil. Kaldı ki annelik öyle üzerine güzellemeler yapılacak, kutsal bir şey de değil benim nazarımda. İşte dedim ya yazımızın konusu değil bu.

Ancak net bir şey söyleyebilirim anneliğin getirisi olarak. Oğlum sayesinde bilmediklerimle yüzleşiyorum. Hatta her şeye karşı daha duyarlı ve daha dikkatli yaklaşıyorum.

Muhtemelen çocuk edebiyatı ile de çocukluğumda olduğumdan çok daha hemhal hâldeyim. İtiraf edebilirim artık. Oğlumun kitaplarını da oldukça kıskanıyorum.

İçerikleri, çizimleri ile oldukça dikkate değer eserlerle buluşurken hep aynı soru zihnimi kurcalıyor: Bizim çocukluğumuzda bu kadar nitelikli eserler var mıydı?

Kendi çocukluğum, okuduğum kitaplar, onların nitelikleri üzerine düşünedururken oğlumun her sayfada içerikle ilgili ya da ilgisiz soruları ile dikkatimi ona yöneltiyorum.

Oğlumla okuduğum hiçbir kitabı bugüne kadar yazarın cümlelerine sadık kalarak bitiremedim. Kimi zaman kitabın sadece resimlerine bakıp konuşuyoruz. Bunu yapmanızı özellikle tavsiye ediyorum. Neler çıkıyor o pürü pak beyinlerinden inanamayacaksınız. Kimi zaman yazarın cümlelerine sadık kalarak okurken sorular da yöneltiyorum. “Ben burada çok güzel bir kuş görüyorum. Sen de görüyor musun?” tarzında sorularla kitabın yorumlayıcısı olmasını sağlıyorum.

Çocuklarımızın dikkat düzeylerinden şikâyet ediyoruz ya işte size eşsiz ve de üstelik bedava bir yöntem. Küçük yaşlardan itibaren kitaplarla buluşmasını sağlayın, sorular sorun ve her cevabına abartılı tepkiler verin (Sanırım işin püf noktası bu. Büyük büyük tepkilerle daha iyisini yapması için teşvik edin.), sorular sorması için de destekleyin.

Okuduğunuz bir kitapla sadece bir kitap okumamış olduğunuzu kısa sürede fark edeceksiniz. O gün yapacağınız birçok etkinlikten çok daha kazanımlı bir sohbet sunmuş olacaksınız. Aranızdaki bağı güçlendireceksiniz. Ve de bir şey öğretmeye çalışmadan bir şeyler öğrenmiş olduğunu göreceksiniz.

“Bir kitap okudum dünyam değişti,” cümlesinin anlamı da tam burada devreye giriyor benim okurluk sürecimde.

Şimdi de dünyanızı zenginleştirecek bir kitapla buluşturacağım sizi.

Can Çocuk etiketiyle 2024 yılının Ocak ayında raflarda yerini alan, Alex Nogués ve Miren Asiain Lora imzalı Dağın Tepesindeki Bir Milyon İstiridye de tam da bizim ilerlediğimiz gibi bir soru yönelterek başlıyor.

“Gel bir gezintiye çıkalım. Bana eşlik et. Etrafına bak. Neler görüyorsun?”

İlk sayfa itibarıyla okur, içeriğe dahil ediliyor. Emrah İmre’nin pürüzsüz çevirisi sayesinde interaktif bir okurluk ile yazarın yönelttiği soruları cevaplıyor, resimlere dikkat kesiliyorsunuz.

“Ya şimdi? Ne görüyorsunuz?” sorusunun ardından hayal gücünüz ile resimleri yorumlamamızı bekliyor. Balina şeklinde bir bulut benzetmesi ile yolumuza devam ediyorsunuz.

Üstelik resmedilen bir ormanı incelerken, hayal dünyamızı zenginleştirirken, görsel algımızı desteklerken bizi bilimle buluşturmanın ilk adımlarını atıyor.

Çocuklara bir şeyler öğretmenin en kolay ve en aktif yolu oyunlar aracılığıyla bilgiyi sunmanızdır. Oyun ise onlar için her şeydir. Bir kitaptaki “Şimdi kayaçları görüyor musun?” sorusu bile oyunun ta kendisidir. Önce ben bulacağım ben bulacağım coşkunuzu eklemeyi ihmal etmeyiniz.

Dağın Tepesindeki Bir Milyon İstiridye her sayfada çocuğunuza yeni bir soru yönelterek kayaçlar, istiridyeler, fosiller, jeolojik dönemler, küçük deniz canlıları hakkında eşsiz bilgiler edinmemizi sağlıyor.

Bunun yanında kitabın içinde ayrı bir bölüm gibi değerlendireceğimiz ve içeriği de destekleyen “Bu Bir Taş Değil, Bir Diş” , “Yerküre Tarihine İsim Vermek” sayfaları ile daha teknik bilgiler ile buluşabiliyorsunuz. Elbette mostra (bir şeyden örnek göstermeye yarayan parça, örnek), ammonit (soyu tükenmiş deniz yumuşakçalarından oluşan kafadan bacaklılar sınıfına bağlı bir altsınıf) ve trilobit (eklembacaklılar şubesinin fosil sınıfı) gibi terimleri de kitabın kelime dağarcığımıza hediyesi olarak kabul ediyoruz.

Bu noktada yazarı da merak edip minik bir araştırma yapıyorum. Yazarın jeoloji eğitimi aldığını, paleontoloji ve yeraltı suları konusunda uzman olduğunu öğrendiğimde daha da büyüleniyorum. Bilim insanlarının araştırmalarını her yaştan insanla böyle özgün çalışmalarla buluşturmalarından ister istemez etkileniyorum.

Yayınevi yedi, sekiz ve dokuz yaş aralığına uygunluğunu belirtmiş olsa da her yaştan okuru kucaklayan bir kitap olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

Yazarın da vurguladığı gibi “Bak, istiridyeler bize ne çok şey açıkladı, oysa ne kadar sıkıcı görünüyorlardı.”

Bakmayı, anlamayı, yorumlamayı öğrenmek, çocuklarımıza öğretmek istiyorsak neyle karşılaşırsak karşılaşalım keşfedilmemiş yepyeni bir hikâye ile karşı karşıya olabileceğimizin heyecanını hissetmeliyiz.

Hadi bugün güzel bir gün. Hem bahar da geldi. Bir büyüteç al ve ister en yakınına ister en uzağına kocaman gözlerle bakmaya başla. Kendini, hayatı, dünyayı keşfetmek için hazırsın artık!