Küller savruldu.

Asırlık fırtınalarla her bir zerresi kayboldu.

Prag… Kafka’nın aşındırdığı taş döşemeli sokaklar, sabahın ilk ışıklarını görmeden hemen önce sisle kaplı. Lakin artık bohem havası yalnız mezarlıklarında saklı… Günleri hesapsızca, sorgusuzca beklenti içinde olmadan harcıyorum. Yeni bir şehri tanımak için hiç acelem yok aslında… Bedenim nereye götürürse oraya sürükleniyorum ve biliyorum ki bu şehirde yok olmak istiyorum. Her öğlen Nazım’ın sürgündeyken şiirlerini yazdığı kafede saatlerce oturuyorum. Piyanosunun başında şefkatle tuşlara dokunan o yaşlı parmakları seyrediyorum. Nadiren kalan insanları gözlemliyorum. Ağır çekim bir hayat yaşıyorum özünde. Bana dokunmadan saydam hayaletler benzeri yanımdan kayıp geçiyor tanımadığım hayatlar. Beni asla cezbetmiyorlar. Akşamları ise metro da kalabalığın arasına karışıyor, bilmediğim duraklarda inip sonsuza dek kaybolmayı diliyorum. Geceleri… Evet geceler zaman çok daha ağır akıyor…Zamanla mürekkebin kağıdı aşıp lekelediği tahta zeminde aklımda kalan her imgeyi kağıda aktarıyorum. Uykunun ıstırabından uzaklaşmak için kendimi oyalamam gerekli. Maalesef rüyalarım da yaşam kadar acımasız…S eni bir süre daha görmek istemiyorum. O yüzden göz kapaklarımı ayrı tutmak adına beyaz ve hafif lekeli duvarları ezberliyorum.

Benim mürekkebim kan kırmızı, seninkinin aksine masumane bir mavilikte değil.

Fark edebildiğim tek şey; insanların yer, zaman gözetmeksizin aynı tekdüzeliğe sahip olması. Bu kadar can sıkıcı olmak için kendilerini yıpratmaları zaten anlam katamayacağım bir şey. Hepsinin zaten benim sefil kimliğimden üstün olduğunu kabulunü söylesem belki daha farklı bakışları olabilirdi.

Ve…

Geç bir farkındalıkla söylemek gerekir ki; tüm o sıkıntının, kederin, hüznün kaynağı hala belirsiz. Ve yine tekrar etmeliyim ki, yollar benim için bir çözüm değil senin aksine.

Ardından yazmak geçiyor aklımdan. Fakat biliyorum ki; her kelime bir parça daha alıp götürüyor. Farkındalık diyebileceğim azabımı tazeliyor.

Konuşmalıyım… Seninle… Anlaman gerekmez… Hatta bunun için çaba harcaman… Sadece hüznünle, bir parça samimiyet yeterli olur. Ve ben… Biraz olsun devam edebilirim.

Yakınmaktan hoşnut değilim. Kibrim! İzin vermez! Lakin her dakika biraz daha azalan sabrımla, beni biraz andıran insanları aramaktan vazgeçemiyorum.

Delice bir sükutla kalanlara katlanıyorum. Her an son bulabilecek bir ruh hali bu… Ardından dünyayı ateşe verecek cesareti bulabilirim diye düşünüyorum. Tüm o azizlerin kurtuluşunun habercisi alevler kora dönerken yok olmanı diliyorum.

Anlamsız bir öfkem var ve nedenini hatırlayamıyorum. Ve elbet kırgınlığım… Yaradılışıma ve o büyük mimara duyduğum kusursuz hiddet. Ve elbet bu yüzden bir parça hırçınım.

Artık gitmek istediğim bir yer, olmak istediğim benlikler, dahil olmak istediğim hayatlar yok.

En derin korkumu gerçekleştirmiş bulunuyorum. Saat 02:34, günlerden cumartesi… Prag’da adını hatırımda tutamadığım, yıllanmış bir dairede hayallerimi kaybettim. Bunu anlayabilir misin merak içindeyim.

Hissedebildiğim tek şey; sağ elimin parmaklarının uyuştuğu ve içimde artan bir soğukluk…

Ve tekrar, tekrar, tekrar ve itinayla söylemeliyim;

Tekrar aynı soru; ne yapılabilirdi?…

Doğarken ölmüş bir beden, bu denli anlamsızlığı nasıl kaldırabilirdi?

Lakin ben sana hep sana yazacağım; tüm sanrılarımı, bir anlam ifade etmesi ve beni affetmen dileğiyle…

Ve elbet bilemem… Bu kelimelerin her biri yersiz cürretimle birlikte senin için dökülüyor. Bu basitliğe bir anlam kazandırabilirdik, ruhum bu denli kötülüğü arzulamasa…

Görünmez, belirsiz, puslu bir gelecek etrafımdaki. Ben anlatmaya devam edecek, sense bihaber tek varlığın yalnızlığınla biraz daha öleceksin.

Ne kadar anlam veremediğim bir düşünce olsa da içimde dalgalanan en karanlık fısıltı, ölümünü göreceğimi haykırıyor. Yalnız senin değil… Bir bir tüm zamanların, insanlığın ve yaradılışın.

Fakat bunda hiçbir görkem yok. Acınası yansımalarımın asılsız kuruntuları bunlar. Her an aklın en kötü sonu düşlemeye başlarken kendine pek hakim olamıyorsun. Delice kahkahaların, anlamsız sayıklamaların ve sonu gelmeyen yakınmaların sebebi budur belki de…

Kafamın içinde o kadar ses yankılanıyor ki…Göz kapaklarıma mühürlenen sayısız siluet ve tahmine kalkıştığım binlerce yaşam. Süresiz yorgunluğumun, uykusuzluğumun ve huzursuzluğumun yegane dostları.

Bir fırsatım olsa ve ikimizi birden yok edebilsem…

Her şeye rağmen…

Sevgili dostum; cüretinin yasını bir tek ben tutacağım…