Bu yazı hobilenemeyenler için. Hayatına bir türlü sörf, kayak, dağcılık, vb. girmeyen ve giremeyenler için.
Şahsen benim bir hobiye en yakın olduğum zaman, bir kız arkadaşım olur diye üniversite ilk sınıfta gittiğim salsa kursu oldu. İlk dans ettiğim kızla aklımda evlilik planları yaparken baktım ki kurs eş değiştirmeli bir aktiviteymiş. Bir aylık parasını verip bir kere gidebildim… Olmadı yani hobilenemedim…
Sonuçta ben adaya gider, arkadaşlarla aylak vakit geçirir, Türk edebiyatından bir yudum alır, onun üzerine arabesk döşer, yaşardım yani kasılmazdım işte aman aman aktivite diye; tekelden bira, küflü kuruyemiş, aylaklık ve arkadaşlar ve ev…Böyle yazlar gelip geçti farkında olmadan.
Zaten bunu uzunca bir zaman dert de etmedim; ta ki artık Batılı arkadaşlarımla oturduğum iş masalarında hobisiz olmak bir itibar kaybı olmaya başlayıncaya kadar!
Bu makus talihi değiştirmek için plan proje yapıp Executive MBA denen bir tahsille komple bir değişime gitmeyi planladım. Daha salaştan kurumsala, H&M’den Massimo’ya, arabeskten klasiğe, hobisizlikten hobiliğe bir gidiş. Tanzimat’ın kurucuları Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa ve Fuat Paşa’dan neyim eksik diyerek kişisel bir Batılılaşma hareketi başlatacaktım. Ne kadar da yanılmışım…
Sınıftaki ilk günden iyi anlaştığım bir arkadaşım oldu. Uluslararası bir şirkettte CFO, Arnavutköy’de eğlence, Etiler’de ev, efsane bir giyim zevki… Tamam dedim, karakteri koyacak yeri buldum.
Bana göre bir arkadaşlığın başlangıcı içip içip eve dönemeyip, arkadaşının evinde onun pijamalarını giyip, kanepede yatmaktır. Neyse o gün kendimi, 20 yıl sonra lise servisinde dinlediğim tüm Müslümlerin şarkı sözü ve düzenlemesini arkadaşımla incelerken buldum.
Ben başlardım, “Hatırlıyorum da Müslüm Gürses 1992’de Zalim albümünü çıkarmış, kaset Malatya’ya bir yıl sonra ulaşmış, servis şöförü Cemal abi “karışık” kaset kaydettirmiş ve ilk parça “Bir Bilebilsen” ve benim servisteki Yağmur’a platonik …” arkadaşım hemen devam eder; yuh benim de bu parçayla şöyle oldu böyle oldu…
Yani bu şarkıların etrafında ilerlemiş hayatlarımız. Göbeklitepe’deki anıtların yerine kasetleri koy işte, biz de onun etrafında yerleşik hayata geçmişiz gibi. Neyse, halen bu muhabbetlerimiz devam eder; Ali Tekintüre onca yokluğu içinde “Karanlık çökünce sokağımıza, Köşede ben varım unutamazsın” sözlerini nerede kime yazdı? Şu şarkıyı neden en iyi Müslüm söyler? İbo kimin cebine para koyup Urfa köşelerinde “Akşamdan Akşama’yı yazdırdı? 1981 İzmir fuarında neler yaşandı, Burhan Bayar kim için suçu üstlendi? vb vb…Hatta bazen bu muhabbetler sonunda Kars’ta Azer Bülbül’ün köyüne gitmekten tut da İstanbul’da Şakir Askan’ı (Hasret Rüzgarlarını artık Z jenerasyonu bile ezbere biliyor) aramaya kadar gittik.
Özetle tam bütün defterleri kapattım derken, Executive MBA ile hobisizlik daha da derinleşerek bunca zamana geldi. Ben bunları yazarken arkada çalan deep arabesk şarkıda dediği gibi “Bir gerçeği geç de olsa anladım, kaderimdir dedim üzülmedim ki… “.
Hobisiz bir kıştan hobisiz bir yaza hazırlıyorum kendimi… Tüm hobisizleri tek tek selamlıyor ve sizlere iyimser bir gül sunuyorum…