Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz haftalarda Erhan Çelik ile “Gazino Dünyası”nı, “Assolist” kavramını konuşmuştuk. Bu defa konumuz, bir dönemin simge solistlerinden Gönül Akkor.
Pınar Çekirge: Starlara yönelik tutkulu hayranlıklar beni oldum olası etkilemiştir. O hâlde ilk sorum, nasıl tanıştınız? Bu sevgi nasıl gelişti?
Erhan Çelik: Gönül Akkor’u ilk görüşüm ve tanıyışım bir gazinonun duvar afişindeki, fonunda yeşil kızılımsı renklerin hâkim olduğu bir fotoğrafla gerçekleşti. O afişin önünde durup bir müddet baktığımı hatırlıyorum. Büyülenmiş gibiydim sanki.
Pınar Çekirge: Neydi o fotoğraftaki tılsım ve kaç yaşındaydın?
Erhan Çelik: Öncelikle mükemmel yüz hatları dikkatimi çekmişti ve yanağını dayadığı üç adet gül. Dediğim gibi, o fotoğraf Gönül Akkor’u ilk görüşümdü. Zannediyorum dokuz, on yaşlarındaydım. Sonraları Gönül Akkor’u yakından takip eder oldum.
Pınar Çekirge: Nasıl?
Erhan Çelik: Evimize giren gazete ve dergilerden, radyo programlarından daha sonra da plaklardan. Bir de o tarihlerde, radyoda perşembe günleri, akşam kuşağında ‘Sedef Reklam sunar, Gönül Akkor’dan şarkılar dinleyeceksiniz,’ diye başlayan bir program vardı. Bu anonsu heyecanla, sabırsızlıkla bekler ve tabii radyonun sesini, o esnada biraz daha açardım. Mücevher gibi kusursuz bir ses, tavır, eda, diksiyon, ifade, ses hacmi tek kelime ile son derece etkileyiciydi.
Program gereği banttan iki şarkı okurdu, oysa bana iki şarkı yetmezdi ki. O tarihlerden itibaren Gönül Akkor ile ilgili her şeyi biriktirmeye başladım. Fotoğraf, afiş, gazete, dergi, plak vs. Bu arşiv yıllar sonra TV’de özel bir kanalda yayınlanan, proje danışmanlığını üstlendiğim Gönül Akkor Belgeseli’nin ortaya çıkmasına vesile olup daha sonra da TRT Müzik’te yayınlanan O Sesler /Gönül Akkor bölümüne katılmam, Gönül Akkor ismine hâkim olduğumun kanıtı oldu.
Pınar Çekirge: Büyük bir arşive sahipsin…
Erhan Çelik: Gönül Akkor arşivi yazılı, görsel, görüntü, konser kayıtları Türkiye’de tahminimce benden başkasında bulunmamaktadır.
Pınar Çekirge: Tutku dolu bir sevgi, hayranlık bu.
Erhan Çelik: Bu sevgiye, ailem, beni tanıyanlar, okul arkadaşlarım, iş ve sosyal çevrem, yıllar sonra da Gönül Akkor ve ailesi de şahit olmuşlardır. Gönül Akkor’u büyük bir mutluluk ve tarifi güç bir heyecanla gazinolarda (Yenikapı Çakıl ve Gar Gazinoları, Vatan Caddesi Lunapark Gazinoları, Bebek Belediye ve Aşiyan Gazinosu) izledim. Yıllardan yıllara geçen bu hayranlık, beraberinde nice anıyı da getirdi. Dostluğumuz sırasında öğrendiğim, arşivinin tamamının Yeniköy’deki evi inşaat halindeyken çalınmış olmasıydı. Böylece, kendisi ile ilgili derlediğim arşiv niteliğindeki bu belgeler çok daha fazla anlam kazanmış oldu.
Pınar Çekirge: Tanıştığında, yakından tanıdığında büyü bozuldu mu?
Erhan Çelik: Pınarcım, yeri gelmişken belirtmek istiyorum, Gönül Akkor’un başta sanatına duyduğum hayranlığım dışında, özellikle yakından tanıdıktan sonra, sevgi, şefkat ve tevazudan oluşan ruh güzelliğini fark edip kendisine duymuş olduğum sevgi ve saygımın daha da perçinlendiğini söyleyebilirim.
Gönül Hanım insan konusunda her zaman son derece seçici ve titiz davranmıştır. Ne mutlu bana ki kendisine duyduğum sevgi ve saygının karşısında onun da bana aynı sevgiyi hissettirmesi, nasıl anlatsam beni mutlu kılmış, her zaman onurlandırmıştır.
Pınar Çekirge: Kimdir Gönül Akkor diye sorsam?.. Zor bir soru, biliyorum.
Erhan Çelik: Öncelikle belirtmeliyim ki Gönül Akkor Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş mazbut bir ailenin kızı olarak 4 Şubat 1942’de İstanbul’da doğmuştur. Şiire ve müziğe olan sevgisi çok küçük yaşlarda başlamış hatta iki, iki buçuk yaşlarında sehpa üzerine çıkarak şiir ve şarkı okurmuş. Babası Tahsin Akkor gümrük müdürü, annesi Muzaffer Akkor öğretmenmiş. Ailesi Gönül Akkor’un öğretmen olmasını istiyor ve bu yüzden onu Bursa Kız Öğretmen Okulu’na gönderiyor. Daha sonra Öğretmen Okulu’nda açılan bir sınavla Amerika’da okumak için bir burs kazanıyor Gönül Akkor. Ancak babası kızının yurt dışında eğitim görmesine hiçbir şekilde müsaade etmiyor.
Bu esnada Karadeniz’de Tahsin Bey’e ait olan gemiler batıyor. Ve orta yaşlı adam yaşadığı derin üzüntüden dolayı felç geçirip çalışamaz hâle geliyor. Aile birdenbire, hiç beklenmedik bir şekilde, büyük bir maddi sıkıntıya düşüyor. Gönül Akkor, on yedi yaşında bir genç kız olarak omuzlarında ailesinin sorumluluğunu hissetmeye başlıyor. Düşündüğünde öğretmen olsa o zaman için alacağı cüzi bir maaşın kendilerine yeterli desteği sağlayamayacağını anlayıp üstün ses yeteneğini değerlendirmeye karar veriyor. Ve çevresinin de desteği ile ailesini ikna ederek radyo sanatçısı olmak için ilk adımını atıyor.
1959 yılında Ankara Radyosu’nun açtığı ve yedi bin kişinin katıldığı sınavı kazanan, dokuz kişi arasından birinci olmak Gönül Akkor’a nasip oluyor. Bu arada, Gönül Akkor’un devre arkadaşları Ayten Zenger, Yıldırım Gürses ve Yaşar Özel.
Suphi Ziya Özbekkan ve İzzettin Ökte hocalar “Eğer 10’un üzerinde not olsaydı 10’u verirdik. Sana verdiğimiz en yüksek not olan 10’u yıldızlı 10 olarak kabul et,” diyerek Gönül Akkor’u yüreklendiriyorlar. Öylece Ankara Radyosu’na stajyer sanatçı olarak giriyor. Orada üç yıl boyunca (1960-1961-1962) Muzaffer İlkar, İsmail Baha Sürelsan ve Refik Sevengil gibi değerli hocaların eşliğinde, sabah 09.00’dan akşam 18.00’e kadar çok sıkı bir müzik eğitiminden geçiyor. Ve Ankara Radyosu’nun kadrolu sanatçısı olmaya hak kazanıyor. Eline geçen 506 TL’lik aylık maaş ile evin ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Zor, sıkıntılı zamanlar kuşkusuz.
1963 yılının yazında İstanbul Radyosu’na atanıyor. Koroda şarkı söylerken Nevzat Atlığ, Mesut Cemil gibi çok değerli hocalarla eğitimine devam ediyor. İstanbul Radyosu’nda ayda bir kere, on beş dakikalık bir solo program yapıyor. Bu arada babası Tahsin Akkor hayatını kaybediyor. Böylece ailenin tüm sorumluluğunu Gönül Akkor üstlenmiş oluyor.
Bu esnada kimi söylentiler dikkatini çekiyor.
Pınar Çekirge: Ne gibi?
Erhan Çelik: Şöyle, eğer ki radyoda söylemeye başlayan bir ses sanatçısı, ilk altı ayda plak yapımcılarından veya gazinoculardan bir teklif alırsa şöhret merdivenlerinin basamaklarından çıkmaya başlar. Bu kural, çok geçmeden devreye giriyor ve Gönül Akkor’a hem plak hem de sahne çalışması için öneriler gelmeye başlıyor.
1964’ün son aylarında Fahrettin Aslan Maksim Gazinosu’nda programa çıkması için kendisi ile görüşme isteğinde bulunuyor.
Gönül Akkor, annesiyle bu davete gidiyor. Gecede 250 TL’ye altı aylık bir anlaşma yapıyor. 3000 TL avans alarak derhal sahne kostümlerini diktirip provalara başlıyor. İlk ayda Behiye Aksoy, ikinci üç aylık dönemdeyse Zeki Müren’in assolist olduğu kadroda, solist altı olarak sahne alıyor. Gönül Akkor çıkıyor, sonra Orhan Boran, sonra da assolist…
Gönül Akkor’un Maksim Gazinosu’ndaki ilk gecesi bir hayli heyecanlı geçiyor. Henüz yirmili yaşlarında ve sahne konusunda yeterli deneyime sahip değil. Ancak iyi bir müzik eğitimi almış, güçlü bir sesi var. Gazino repertuvarını Türk sanat müziğinin klasiklerinden özenle seçilmiş eserlerden oluşturuyor. Ve Maksim Gazinosu’ndaki ilk gecesinde Avni Anıl’ın hüzzam eseri olan Akşamın Olduğu Yerde isimli şarkısını ağlayarak söylüyor. Salonda çıt çıkmıyor. Ve de Gönül Akkor ile birlikte çoğu kişi gözyaşlarını tutamıyor. Müşteri hâlinden çok mutlu. Ancak bu ilgi ve sevgi birilerinin pek de hoşuna gitmiyor. Kıskançlıklar, kaprisler başlıyor. Hemen şarkı kısıtlamaları geliyor. Öncelikle programda okunmaması gereken, yetmiş beş adet şarkıdan oluşan şarkı listesi, Gönül Akkor’un önüne konuluyor. Tabii ki gazino düzeni assolist üzerine kurulu olduğu için assolistin okuyacağı şarkıları başka şarkıcılar söyleyemez.
Pınar Çekirge: Ayak oyunları başlıyor demek!..
Erhan Çelik: Hem de nasıl! Sonuçta Gönül Akkor çiçekli-böcekli günün sevilen şarkılarını söylemek zorunda kalıyor, daha doğrusu bıraktırılıyor. Bir süre sonra Maksim müessesesinde suyunun iyice ısındığını anlıyor. Kendi bildiği tarzda söylese, assolistlere yazık olacak, diğer güncel şarkıları yorumlasa kendisine yazık olacak. Tam bu sırada Tünel’de Şato Gazinosu’ndan üç misli fiyatla gecede 750 TL ile, üstelik assolist olarak çağırılıyor. Böylelikle Gönül Akkor sahneye çıkışından tam altı ay sonra assolist oluyor ve aynı gazinoda kesintisiz üç sezon başarıyla program yaparak assolistliğini tescil ettiriyor.
Daha sonra 1967 yılının Kurban Bayramı’nda yine assolist olarak Yenikapı Gar Gazinosu’nda sahneye çıkıyor. Üç bin beş yüz kişili kapasiteli bu mekânda kendisine gösterilen ilgi, alaka ve teveccüh karşısında gazino hemen her gece yedi bin kişi ile doluyor. Gönül Akkor’un başarısı da şöhreti de gün geçtikçe artıyor. Yenikapı Çakıl ve Gar Gazinoları, Vatan Caddesi Lunapark Gazinosu ( eski ve yeni) Bebek Belediye Gazinosu, Taksim Belediye, Taksim Güney Park, Bebek Maksim, Caddebostan Maksim, İstanbul Gazinosu, Fenerbahçe Belvü, Bebek Yıldız Gazinoları’nda çok başarılı programlara imza atıyor. Gönül Akkor sanat hayatında bir kez yirmi gün süren Anadolu turnesi, bir ay devam eden Almanya turnesi ve 1979 yılında İzmir Fuarı’nda, Akasyalar Gazinosu’nda çalışmalar yapmıştır. Bu İzmir Fuar çalışması çok ilgi görüyor, öyle ki halk kendisini seyretmek için 1500 TL verip ağaca çıkıyor. Yani ağaçlar bile oturma yeri gibi satılıyor. Bu arada belirteyim, Gönül Akkor sanat hayatı boyunca ekstra diye tabir edilen özel konserlere hiç gitmemiştir. Bu tamamen kendi tercihiydi. Bu tür etkinliklere mesafeliydi. Ancak, bazı yardım dernekleri askeri garnizon ve polis teşkilatı geceleri için konserler vermişti.
Aslında gazete ve dergi röportajlarında zaman zaman bahsettiği ve kendisi ile sohbetlerimizde de ifade ettiği gibi, hiçbir zaman gazinoları ve kulis ortamlarını sevmemişti. Hep “Musiki güzel fakat sahne berbat, derdi.
Pınar Çekirge: O da sahneye bazı yenilikler getirdi sanırım.
Erhan Çelik: 1977’nin Aralık ayında Bebek Belediye Gazinosu’nun programı için, yönetmenliğini Ülkü Erakalın’ın yaptığı o dönem çok satan 45’lik plağında yer alan Aldırma Gönül şarkısı için Yeşilköy’de bir köşkte çekim yapılmasına karar veriliyor.
Sahneye beyaz perde getirip fondaki görüntülerle birlikte şarkıyı söylemek için bir mizansen uygulanıyor. Şöyle ki Gönül Akkor şarkısına başlamadan önce çekilen klip perdeye yansıtılacak, ilk dörtlüğün bitmesinden sonra tek ışık Gönül Akkor’a verilecek, o da şarkıya devam edecek. Ülkü Erakalın imzalı klipli gazino programı, İstanbul’un ardından Ankara gazino seyircisi tarafından da ilk defa izlenip çok ilgi gören bir yenilik olacaktı.
Bu anıyı, Bebek Belediye Gazinosu’nun klipli programının ikinci bölümünde, Gönül Akkor’un, Şekip Ayhan Özışık’ın Yine Hazan Mevsimi Geldi şarkısını söylerken gazinonun balkonundan her akşam sonbahar yapraklarını teker teker yıkayıp sahneye atan Ülkü Erakalın’dan dinlemiştim. Sanatçıların sık sık yenilik bulmak, seyircisinin karşısına da değişiklik yaparak çıkmak zorunda olduğunu düşünen ve de gazino sahnelerinin kısıtlı imkânları dâhilinde, bunları uygulayan Gönül Akkor, sahne aldığında, yine o tarihlerde Almanya’dan getirdiği, yaklaşık altmış metre uzaklıktan slayt gösterebilen, sahneye yağmur yağdıran, sahnede yangın çıkartan bir makine ile oluşturulan dekor ve mizansenleri zaman zaman uygulardı. Fakat Türkiye’deki gazino sahneleri bu işler için elverişli olmadığından çoğu zaman şarkılarını dekor önünde söylerdi.
Pınar Çekirge: Ve satış rekoru kıran, adeta kapışılan plaklar…
Erhan Çelik: Aslında hem klasik hem de günün sevilen arabesk parçalarını söyleyerek her kesimden halka hitap ediyordu. Türkiye’de ilk kez Tanrım Beni Baştan Yarat şarkısı ile sağladığı yüksek satış rekoru nedeniyle, Evren Plak tarafından Platin Plak Ödülü’ne değer bulunan Gönül Akkor peşi sıra iki altın plak ve 1975 Temmuz ayında Yenikapı Gar Gazinosu’ndaki programı esnasında annesinin elinden aldığı, Türk ve Batı sazlarından oluşan kırk kişilik senfonik orkestra ve vokal grubuyla seslendirdiği Sizin Seçtikleriniz adlı uzunçalarının başarısı nedeniyle Gönül Plak tarafından yine Türkiye’de ilk kez hazırlanan Platin Longplay Ödülü’ne hak kazanmıştı.
Pınar Çekirge: Bildiğim kadarıyla pop müzik tarzında yedi plak yaptı ama Bora Ayanoğlu imzalı Güller ve Dudaklar adlı şarkısıyla adeta bir efsane oldu. Aylarca plak listelerinde en yükseklerde yer aldı. Sahi film çalışması yaptı mı Gönül Akkor?
Erhan Çelik: Televizyonun yaygın olmadığı yıllarda, geniş halk kitlelerine sinema ile ulaşılıyordu. Gönül Akkor’da bu modaya uyarak 1966 yılında Biraz Kül Biraz Duman, 1969 yılında Ülkü Erakalın’ın yönettiği Yuvamı Yıkamazsın adlı iki filmde rol aldı. Ülkü Erakalın ile yaptığımız bir sohbette Gönül Akkor’un o filmde hiçbir ücret talep etmeksizin rol aldığını öğrenmiştim.
Pınar Çekirge: Sadece iki film mi?
Erhan Çelik: Hayır, 1970 yılında Çileli Bülbüller ve 1974’te Tanrım Beni Baştan Yarat adlı iki filmde daha oynamıştır.
Gönül Akkor’un sanata, edebiyata ve şiire olan tutkusu genç yaşlarından itibaren hayatında hep var olmuş. Örneğin çok güzel şiir okurmuş. Yazdığı şiirler birkaç dergide yer almış bu arada. Yazdığı bu şiirlerin, arşivimde mevcut olduğunu belirtmek isterim. Ve daha sonraları da o dönemin bazı magazin ve edebiyat dergilerinde Gönül Akkor’un kaleme aldığı birkaç hikâye yayınlanıyor. Arşivimde bu dergilerin hepsi mevcut. Hatta ünlü eleştirmen ve yazar Nurullah Ataç, Gönül Akkor’a kendisini “geleceğin hikâyecisi’’ olarak gördüğünü bile ifade etmiş. Sonraları tanıştığı ve dost olduğu Kemal Tahir de Gönül Akkor’un hikâyelerini okuyup beğendiğini dile getirmiş.
Profesyonel müzik hayatına geçtikten sonra bile Gönül Akkor’un içindeki tiyatro özlemi hiç bitmemiş.
Pınar Çekirge: Tiyatro öyle mi?
Erhan Çelik: Ankara Radyosu’ndaki stajyerlik yıllarında bu yeteneğinden emin olmak için Ankara Meydan Sahnesi’nde Romeo ve Juliet oyunu için açılan sınava katılmaya karar veriyor. On dokuz yaşında önüne çıkan bu fırsatı değerlendirmek isteyen Gönül Akkor, dediğim gibi, Ankara Radyosu’nda stajyer sanatçı olarak görevine devam ediyordu. Cüneyt Gökçer, Yılmaz Gruda gibi önemli isimlerin yer aldığı jüri Gönül Akkor’u Jüliet rolü için son derece uygun görmüş ve rolü kendisine teklif etmiş olsa da babası tiyatro macerasına kesinlikle izin vermiyor.
Pınar Çekirge: Ah, keşke karşı gelse, direnseydi…
Erhan Çelik: Bu olaydan üç yıl sonra, İstanbul Radyosu’na giren Gönül Akkor’un gözüne günlerden bir gün, Haldun Dormen’in tiyatro kadrosuna oyuncu aradığına dair bir gazete ilanı takılıyor. Dormen Tiyatrosu’na başvuruyor hemen ve imtihan esnasında kendisine verilen metni büyük bir başarıyla yorumluyor. Ancak araya giren bazı hadiseler nedeniyle bir defa daha tiyatro sahnesinde olması engellenmiş oluyor.
Pınar Çekirge: Keşke diyorum… Peki başka neler anlatmak istersin Gönül Akkor hakkında?
Erhan Çelik: Gönül Akkor’un biraz da hayırseverliğinden bahsetmek istiyorum. Sanat yaşamında bir gazino çalışmasına başlarken ve de program bittikten sonra birden fazla kurban keser, dağıtımını ise gittiği yerlerde görevli muhtarla iş birliği yaparak kurban etinin gerçekten fakir ve yardıma muhtaç olanlara ulaşmasını sağlardı. Bu arada Çocuk Esirgeme Kurumu’nu vakit buldukça ziyaret ederdi. Daha sonraları, sık sık yemek fabrikaları ile anlaşarak bir minibüs kiralayıp yoksul bölgelere giderek o semtte yaşayan insanlara aşçı ile birlikte bizzat yemek servisi yapardı. Ezcümle, iyilik yapmasını çok seven, eli açık, bonkör ve sevgi doluydu Gönül Akkor.
Gönül Akkor’un bu meziyetlerine ben de çok kez şahit oldum. Gönül Akkor, 80’li yılların ortalarından itibaren yavaşlayan bir tempo ile sahnelerden tamamen uzaklaştı, daha doğrusu sahneleri bıraktı.
Pınar Çekirge: Neden?
Erhan Çelik: Gazinoların ve gazinoya gelen seyirci seviyesinin hızla kabuk değiştirmesi, yeni bir düzenin kurulması gibi nedenlerle Gönül Akkor, sahnelere veda etme kararı aldı.1990 yılının Ocak ayında yakın dostları Cenk Koray ve Müjdat Gezen’in ısrarlı ricalarını kıramayıp Gayrettepe Stardust Gazinosu’nda sahneye konan bir kabarede son kez sahneye çıkmıştı.
Laf lafı açıyor madem hemen belirteyim, Gönül Akkor sanat dünyasından sadece Rüçhan Çamay ve Cenk Koray ile yakın dosttu. Mümkün mertebe sanat ve basın camiasından hep uzak durmuştur. Gönül Akkor, çok titiz hatta aşırı titiz ve seçici olduğu için televizyonlarda, solo konser programları ve eğlence programlarında az gözükmüştür. Televizyon çalışmalarında yönetmen, dekor, ışık, içerik, sunum gibi detaylara çok dikkat etmiştir. Yönetmenliğini Sezen Aksu’nun yaptığı 1994 yılında Raks etiketiyle müzik piyasasına çıkan Dönüş isimli albümü (CD ve kaset) kendisinin son çalışması olmuştur.
Çok zor ikna olan ve inandığı zaman da kolay kolay, alışkanlıklarını değiştirmeyen Gönül Akkor sanat hayatı boyunca uzun yıllar, Muzaffer Özpınar (tamburi şef), Yıldırım Mayruk (modacı), Muammer Yaprakgül (kuaför) ve de Yaşar Göksoy (fotoğrafçı) ile çalışmıştır.
Gönül Akkor, Zeki Müren’in beğendiği, sesine âşık olduğu bayan sanatçıların en başında gelmiştir. Şimdi sevgili Pınarcığım; önce Ali Avaz’ın sonra da Muzaffer Özpınar’ın bana naklettiği kısa bir bilgiyi seninle ve değerli okurlarımızla paylaşmak istiyorum. Bestesi Muzaffer Özpınar’a ait olan 1980 yılında plağa okunan ve albüme adını veren Kahır Mektubu isimli eser, ilk olarak yorumlaması için Gönül Akkor’a gidiyor, kendisinden ses çıkmayınca Zeki Müren plak yapıyor.
Pınar Çekirge: İlginç, ilk kez öğreniyorum.
Erhan Çelik: 1979 yılında önce şiir olarak yazılıp hemen akabinde nihavent makamında bestelenen, özellikle son yıllarda birçok ünlü sanatçının albümünde yer alan hatta TRT müzik programlarında TRT sanatçılarının da sıklıkla seslendirdiği, ülke genelinde çok sevilen ve tutulan bir şarkı da Gönül Akkor’a ithaf edilerek yazılmıştır.
Pınar Çekirge: Ve rahatsızlık dönemi…
Erhan Çelik: Gönül Akkor’un diyabet ve yüksek tansiyona bağlı olarak beyin damarlarında meydana gelen bozukluk nedeniyle kendisine önce ilaç tedavisi uygulanıyor, durumunun kötüleşmesi ve beynin arka tarafında tıkanma oluşması sebebiyle de 4 Şubat 2002 yılında (doğum gününde) Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde üç buçuk saat süren, beyin ameliyatı Prof. Dr. Necmettin Pamir tarafından başarıyla gerçekleştiriliyor.
Bende yıllardır var olan bu ulvi sevgiyi ikiye ayırıyorum aslında. 2002 öncesi – 2002 sonrası. Kendisi ile ilgili 2002 öncesi ve sonrasında birçok anım oluştu hem de o kadar çok ki!…
Mutlu, hüzünlü, neşeli, bol kahkahalı hatıralar. Hepsini anlatsam satırlara sığmaz. Kendisine olan saygı ve sevgimin, onun tarafından karşılık bulması, beni her daim çok mutlu edip onurlandırmıştır. Ailesi, kardeşleri, çok yakın arkadaş grupları bu manevi sevgi ve saygıya şahit olmuşlardır.
Kendisi ile hemen hemen her gün telefon konuşmalarımız, sinema, tiyatro ve yemeğe gidişlerimiz, her zaman anımsadığım mutlu günler arasındadır. Pandemiden ötürü şu günlerde kendisi ile sadece telefonla görüşebiliyorum.
Pınar Çekirge: Sağlığı nasıl?
Erhan Çelik: Hayranlarına ve sevenlerine sağlığının çok iyi olduğunu söyleyebilirim.
Gönül Akkor bir okul. İnsanlığı, hayat felsefesi, merhameti, bonkörlüğü, yardım severliği, tevazu sahibi oluşu ve de hep hep “Çok şükür” demesiyle bir simge…
Bu özellikleriyle maneviyat adına kendisinden çok şey öğrendiğimi belirtmek isterim.
Son olarak şu an aklıma gelen bir anekdotu paylaşmak istiyorum: Gönül Hanım kahveyi çok sever, ben de çok severim. İstanbul’daki ya da Şile’deki evimize geldiğinde kahvelerimizi ben pişiririm. Zor beğendiği için pişirirken “İnşallah beğenir” temennisini sıklıkla tekrar ederim. Neyse ki hep beğenmiştir.
Neyi hatırladım biliyor musun? Yedi, sekiz yıl önce Gönül Hanım, kızı ve ben erken bir saatte birlikte sinemaya gitmiştik. Hatırlarsan o gün salon bomboştu. Film bitip salondan dışarı çıkacağımız zaman bir anda salonun bir köşesinde seni görüp selamlaşmıştık. Daha sonra seninle telefon konuşmamızda ve sonraki sohbetlerimizde “Pınar niçin yanımıza gelmedin?” diye sorduğumda senin o beyefendi kişiliğin, hassas düşüncen ve her zamanki nazik üslubun ile “Gönül Akkor’u rahatsız etmemek adına gelmedim,” yanıtını bugün gibi anımsıyorum.
Pınar şimdi seni ve değerli okurlarımızı Bebek Belediye Gazinosu’na götürmek istiyorum.
Pınar Çekirge: Harika olur…
Erhan Çelik: Gece bitmek üzere. Akrep yelkovanla buluştu ve saat tam 24.00’ü vurdu. Gazinonun bordo renkli ipek kadife perdesi yavaş yavaş açılmaya başladı bile.
Zengin bir saz heyeti sahnedeki yerini almış, herkes nefesini tutmuş, assolisti bekliyor.
Sazlar akortlarını tamamlamış. Az sonra sahnede Türk sanat müziğinin adeta bir güneş kadar parladığına şahitlik edeceğiz. Heyecan dorukta.
Ve işte, ünlü sunucu Erkan Yolaç’ın o davudi sesi:
“Muhterem hanımefendiler, saygıdeğer beyefendiler programımızın bu müstesna bölümünde şef Muzaffer Özpınar, Ercüment Batanay, Cengiz Coşkuner, Baki Duyarlar, Coşkun Erdem, Selahattin – Barbaros Erköse, Ali Hevenk, Mustafa Kandıralı ve Güngör Hoşses gibi birbirinden değerli saz üstatları eşliğinde uzun zamandır özlediğiniz, yolunu gözlediğiniz, hâli usulü ve tarzıyla, buğulu ve büyülü sesi ile gerçek bir assolisti Gönül Akkor’u yüksek huzurlarınızda takdim etmekten şeref duyuyorum.
İŞTE MÜZİK…
İŞTE SES…
İŞTE GERÇEK BİR ASSOLİST…”
Sazların bir hane nihavent peşrevinin ardından o büyük ve ilahi ses gazinonun loş salonundan yükselmeye başlıyor.
Sanki bir ışık huzmesi gibi bembeyaz kristal taşlı ışıltılı ipek tuvaleti ve uzun beyaz vizon etolü ile işte sahnede:
” Ah, seni hükm-i ezel aşubu –devran etmek istermiş
Beni bahtım gibi zar-ı perişan etmek istermiş
Seni seni çoktan beri, acep niçin üzdün beni
Te nen ni-nen te nen ni nen te
Nen ni nen ni
Te nen nen ni ye lel lel li perişan etmek iste…”
Hiç eskimeden klasikleşmiş, sıra dışı yorumuyla hep var olmuş Gönül Akkor’u saygıyla alkışlıyoruz. Yoksa bu hatıra karın resmigeçidi mi? Ne önemi var?
En metruk yalnızlıkları, hayatın arka bahçelerini dolduran elem bulaşığı hüzünleri o buğulu sesle yaşamadık mı? Azat kabul etmez kulu, kölesi, hayranı olmadık mı? Gönül Akkor şarkılarıyla her defasında yeni bir masala uyanmadık mı? Geçmişin kefaretini o şarkılarla ödemedik mi? Daha ne olsun? Gönül Akkor hep bizlerle…
Yazınızı büyük bir heyecan ile okudum. Sn.Gönül Akkor’u ziyaret etmek istesem yardımcı olur musunuz?
Syg.
ŞEREF BALSAK
Gönül Akkor’u en çok ben severim sanıyordum,yanılmışım.Günde en az bir albümünü dinlemeye doymayan beni,Gönül Akkor’u tanımama vesile olursanız çok sevinirim.Teşekkür ve saygılarımla.