İnsanlar, unutmak için uyuyanlar ve hatırlamak için uyuyanlar olarak ikiye ayrılır.
Nasıl yani demeyin. Anlatayım.
Annemle babamın, babamın mimarlık ofisinde, babam çok çalıştığı için, uzun saatler kalmak zorunda oldukları 90’lı yıllarda, bana amcamın karısı bakardı. Günlük hayatında unuttuklarıyla aile içinde dalga konusu olan amcamın karısı, oyunlarımızın benim için mütemadiyen en can alıcı kısmında, ‘Benim çok uykum geldi.’ der ve sanki uyumazsa kalpten gidecekmişcesine bir endişeyle yakındaki ilk kanepeye yığılıverirdi.
Uykunun aciliyetine duymak zorunda kaldığım inançla, yarım kalan oyunumuza O’nun hırıltıları arasında devam ederdim. Yalnız bırakılmış olmaktan ötürü duyduğum ekşi burukluk, amcamın karısının ‘Ah ya ben küpemi dolaba koymuştum elbette!’ veya ‘Sahi Arzu delisi herkesin içinde neden bana öyle dedi ki?’ gibi ani uyanışlarıyla çabucak dağılır ve uyumasına verdiğim sessiz iznim bende hummalı bir gurura dönüşürdü.
Çünkü, ‘hatırlatmasına yardımcı oldum’ gururu bir çocuk için az şey değildir.
Bu yüzden kız arkadaşım Selin’in, bugünlerde unuttuklarını hatırlayabilmek için uykuya yattığı iş çıkışı saatlerini çok normal buluyordum. Şehirde onca kayıp varken hafızayı korumak gün geçtikçe zorlaşıyordu ve maalesef, günümüzde bir enkaza dönüşmekte olan bu sokaklarda çocukluğu geçmiş Selin’imin, kaybolan yıllarını günümüzde de koruyabilmek adına, bu uykulara çok ihtiyacı vardı. Ara ara, ‘neden daha çok zaman geçirmiyoruz’ veya ‘benden sıkılıyor mu acaba’ gibi düşüncelerin beni içine mıknatıslayan medcezirinden hasara uğramıyor değildim tabi. Ama O’nun yaşayan bir ölüye dönüşecekmişçesine boş bakan gözlerini düşününce…ve sonra, iyi bir uykunun ardından kızaran yanaklarını, parlayan güzel gözlerini, en önemlisi de canlanan algısını düşününce, bu şüphe bulutundan derhal akıtıyordum kendimi.
Amcamın karısına hissettiğim, ‘O’nu kurtardım gururu’, Selin’de yerini, ‘yeter ki O hep iyi olsun’, sorumluluğuna bırakmıştı ve maalesef kimse bana daha önce, en benzer duyguların bile, aşkta başka şekle büründüğünden bahsetmemişti.
Selin’in sol avucunu sağ koltuk altına sıkıştırdığı, sağ kolunu ise hafif terlemiş alnının üstünde unuttuğu uyku pozisyonuna bakarken bunları düşünüyordum. Ne değişik hallerde uyuyordu bu kız. Henüz hiç kıpırdamamıştı. Açık kalan penceremizden gelen rüzgarın perdelerimizi kıpırdatmaya başlaması da olmasa, O’nu daha saatlerce izleyebilirdim. Üstelik ayaklarımın karıncalandığını bile anlamayarak…
Kalkıp mutfağa gittim. Kendime buz gibi bir su koyarken telefonum çalmaya başladı. Arayan annemdi. ‘Gece hiç uyuyamadım. Ne olacak ülkenin bu hali. Sokağa çıktığımızda birimizden biri eve bir daha geri dönemeyecek diye çok korkuyorum.’
Annem bir araba olsa, motoru yepyeni ama freni bozulmuş küçük bir araba olurdu. Ufak tefek bir kadındı, duyguları ise bir o kadar kelli felli, sözleri de çoğu zaman devasa ve karman çorman…
‘Neyse ben sinek ilacını bugün alabilirsem, yarın yatak odasının perdelerini kuru temizlemeye verebilirim. Adamcağız karısı öldüğünden beri hiç tatil vermedi kendine, bayramda iş çıkarmayalım.’ Evet, sözleri işte böyle karman çorman.
Annem konuşurken göz kapaklarım ağırlaşmaya başladı. Kirpiklerimin göz bebeklerimin önünde toprağı eşeleyen bir tırmık gibi gidip geldiğini hissediyordum. Elimden düşer kırılır, annemin sözleri gibi un ufak olur, Selin duyar ve çocukluk anılarını hatırlayamadan uyanıverir korkusuyla, bardağı usulca mutfak tezgahına bıraktım.
Derhal uyumak istiyordum. Selin’in aksine ben, üzüntüleri, bıkkınlığı, hayal kırıklıklarını veya sadece stresli geçen bir günü unutabilmek için uykuya yatan kesimden olduğum için annemin yoruculuğunu unutmak için derhal uyumalıydım.
Hızla salona gidip Selin’imin yanına uzandım. Pamuk gibi saçlarına bakarken O’nunla el ele uyuduğumuz ve sabahına birlikte uyandığımız sabahların her seferinde nasıl da yeni bir başlangıç olduğunu düşünüyordum. Benim tüm olumsuzlukları en başından unuttuğum, O’nun kim olduğunu yeniden hatırladığı sabahlarla birbirimizi tamamlıyorduk adeta. Duygularımla ve her geçen gün artan aşkımla yükselerek ellerimi yumuşacık saçlarına götürdüm. Selin uyandı. Bana ve saçlarının arasına karışmış parmaklarıma baktı ve şöyle dedi.
‘Sen de kimsin?’
Kapak Fotoğrafı: Meral Kuru