Kral erkenden uyandı, bebekler gibi gerindi. Pembe yorganını tombul elleriyle üzerinden attı. Kişisel bakımından sorumlu olan hizmetçisi gelip gözlerindeki çapakları ılık suya batırılmış organik pamuklarla sildi. Kahvaltı için minik zilini çaldı. Soytarının hâlâ uyuyor olmasına sinirlendi ve kuleye sürülmesini emretti. Soytarının yerine geçecek başka soytarılar vardı sarayda nasıl olsa. Hizmetçiler kapıları açıp kahvaltı tepsisini getirdiler. Kumaş peçetesini pijamasının yakasına sıkıştırdı ve çatal bıçağı eline alarak servisin açılmasını bekledi. Ağzını şapırdata şapırdata jelibonlu yumurta yiyecekti ama o da ne! Jelibon stoku bitmiş ve kimse kontrol etmemişti. Tez elden kilerci başı ve aşçının kellesini uçurmalarını emretti muhafızlara. Mutsuzca portakal reçelli çöreklerini yedi. Pofuduk terlikleri ve altın rengi pelerinini giyip makamına geçti. Kahvesini günün manşetlerini okuyarak içti.

Kral yeni bir kıyafet istiyordu. Ülkedeki terzilerin hepsini sarayda toplattı. Dillere destan bir kıyafet giyip halkını balkondan selamlayacağı bahar günlerini düşlüyordu. Terziler bir bir saraya gelmeye başladı. Ellerinde rengarenk kumaşlar, yaldızlar, danteller… Fakat Kral hiçbirini beğenmiyordu.

Kral, yeni dikilecek kıyafetinin yıldız tozundan yapılmasını istiyordu. Ülkede bir rock star gibi dolaşacaktı. Terziler şaşkındı bu isteğe. Bunun imkânsız olduğunu belirtseler de Kral çoktan kararını vermişti. Yıldızları gökyüzünden yakalamaya çalışan terziler, gece gündüz türlü türlü fikirler üretiyordu. Canına tak eden terzilerden birisi, ‘‘Gece yıldızları yakalayıp zindana kapattığını ama Kral’ın gözlerini kamaştırıp bozacağını düşündüğü için de yıldızları siyaha boyadığını,” söyledi. Kral, terziyi bir kese altınla ödüllendirdi. Halk, Kral’ın müsrifliğinden ve doymak bilmeyen isteklerinden öyle bezmişti ki, bir gece muhafızların nöbet değişimi sırasında terziler zindanda yangın çıkartılar. “Yıldızlar öldü,” diye de Kral’a haber yolladılar. Kral öfkeden deliye döndü. Terzilerin hepsinin kellesini uçurmakla kalmadı, Güneş’e savaş açmaya karar verdi.

Mevsimlerden yazdı ve kuraklık kapıdaydı. Güneş’e savaş açmak için bundan âlâ sebep olamazdı. Kral günler, geceler boyu topla tüfekle ateş açtı Güneş’e. Yakıcı sıcaklık giderek artıyor, tarladaki ekin kuruyordu. Nehirler, dereler bir yudum kalmıştı. Kral yıldızların intikamını alan Güneş’e artık teslim olması gerektiğini yoksa Sibirya’dan buzulları getirecek kadar güçlü olduğunu haykırıyordu. Güneş elbette oralı bile değildi. Kral savaş uğruna harcadığı saray kasasını doldurmanın yollarını aramaya başladı. Hemen vergilere zam yaptı ve yeni vergi yasaları çıkarttı. Haberciyi çağırdı ve yeni vergilerin halka duyurulmasını emretti. ‘‘Duyduk duymadık demeyin! Kral’a karşı gelen Güneş yüzünden artık kimse uyku uyumayacak. Uyku vergisi bu gece itibarıyla başlıyor. Güneş’ten yana olanların kellesi uçacak. Zilli yastıklar bugün muhafızlar tarafından dağıtılacak. Uyumak yok! Zili çalandan yüzde seksen vergi alınacak, çalmayandan yüzde yetmiş. Uyumaya son! Duyduk duymadık demeyin!’’ Artık uyumak vergiye bağlanmıştı. Güneş tepede kavuruyor, halk ise uykusuzluktan yanıyordu. Kral sarayında buzlar içinde otururken tarlada harap olan halk ayaklanma planları kurmaya başlamıştı. Geçen ay da yıkanmayı vergiye bağlamıştı Kral. İşsiz kalan akrabalarına iş bulabilmek amacıyla koku muhafızları kadrosu açmıştı ve sabun kokan kim varsa ya vergi ödüyor ya da parası olmayan yüz kırbaca vuruluyordu. Halk, Kral’ın psikolojisinin iyiden iyiye bozulduğunu düşünüyor, Güneş’e karşı başlattığı savaşın enkazında eziliyordu. Ülkenin ileri gelen alimlerinden en yaşlı olanı dahi Kral’a bu savaşın kazananı olmayacağını söylese de Kral, ‘‘Ya yıldızları geri versin kıyafet yapayım ya da Güneş bana itaat etsin,’’ diyerek inadından vazgeçmiyordu. Kral’ın büyük oğlu ekonomi ile ilgili işlerin başındaydı. Sarayın hazinesi doldukça seviniyor ve halka uykusuzluğun hiç de abartılacak bir şey olmadığını söylüyordu. Halüsinasyon görerek intihar edenler, dükkanları yağmalayanlar, tacizler, tecavüzler almış başını gidiyordu. Kral çok mutluydu.

Uykusuzluktan gözleri kıpkırmızı olmuş bir çocuk, sabahın erken saatlerinde Kral’la görüşmek için saraya gitti. Muhafızlar girmesine izin vermedikleri gibi çocuğu azarlayıp geri yolladılar. Çocuğun aklına bir fikir geldi. Hemen eve koşup en büyük turşu kavanozunu aldı ve tekrar saraya gitti. Muhafızlara, ‘‘Güneşi yakaladım. Artık kralımız istediğini yapabilir,’’ dedi. Muhafızlar, çocuğu Kral’ın huzuruna çıkarttılar. Kral, çocuğun önce onunla dalga geçtiğini düşündü fakat çocuğun kararlı bir tavrı vardı. Kral, ‘‘Artık Güneş benim emrimde olacak,’’ diye sevinerek kavanozu aldı ve tahtının yanına koydu. Çocuğa bir kese altın verip evine yolladı. Büyüdüğü zaman şövalye nişanı alacağına dair söz verdi. Kuraklık devam ediyordu. Ülkenin ünlü astrologları, falcıları yakın zamanda Güneş’in pes edip Kral’ın emirlerini yerine getireceğine dair kehanetlerde bulunuyordu. Halk perişandı. Hava soğumaya başlamıştı ve depolarda ne buğday ne de hasat edilen ürün vardı. Açlık, sefalet, uykusuzluk ve Kral’ın ağır vergileri ülkede iç savaşı çoktan başlatmıştı. Kral, yağışların başlamasıyla Güneş’in ona itaat etmeye başladığını düşündü. Kral’ın bu gücünü duyan komşu ülkeler Kral’ı ziyaret etmek için sıraya girdiler. Böylesi kudretli bir güce nasıl kavuştuğunu merak ediyordu herkes. Kral, Güneş’in olduğu kavanozu zindana kapatıp zincire vurmalarını emretti.

Avrupa ülkelerinin ziyareti sırasında şiddetli bir deprem oldu. Kral, evleri yıkılan halka, yakında depremi de ele geçireceğini, kimsenin bu konuda endişelenmemesi gerektiğini söyledi.  Halkın ne takati kalmıştı ne de ayaklanma arzusu. Ölümler giderek artıyordu ve insanlar sokakta uyumaya başlamıştı. Ne kırbaçlanmayı ne de vergilerin ağırlığını umursuyorlardı. Kral halkının bu vurdumduymaz tavırlarına çok sinirlendi. ‘‘Güneş bile bana itaat ederken siz zavallı insanlar kralınızı nasıl dinlemezsiniz,’’ diyerek söylendi ve vergileri arttırdı. Halk yoksullukla boğuşurken Kral sarayına büyük bir havuz yaptırıyordu.

Kışın sert geçtiği günlerden bir gün Güneş’i getiren çocuk geldi ve Güneş’i geri almak istediğini söyledi. Kral ise bunun mümkün olmayacağını söyleyip çocuğu evine yolladı. Çocuk zindana gitti. Cebinde sakladığı taşı atıp Güneş’in olduğu kavanozu kırdı. Kral’ın karşısına geçip ‘‘Kral çıplak değil, kral delirmiş,’’ dedi ve kaçtı. Kral, çocuğu yakalayana yüz kese altın vereceğini duyurdu fakat kimse oralı olmadı. Güneş’in serbest kaldığını öğrenen halk son bir kuvvetle ayaklanmayı başlattı ve Kral tahtından indirildi. O gün bu gündür geceyi yıldızlar; gündüzü ise Güneş aydınlatıyordu ülkede.