Hayran olunası bir kadın Ümmiye Koçak. 59 yaşında hayattan ne istediğini fazlasıyla biliyor ve asla vazgeçmiyor. Boş durmaya pek tahammülü yok. Röportaj esnasında bile bir taraftan sorulara cevap verip bir taraftan iplik çilesini sarıyor. Tiyatro ve sinemanın giderlerini karşılayabilmek için tarlada çalışıp yevmiyeye gidiyor. Neler mi yaptı? Kadınların yaşadıkları olumsuzlukları gösterebilmek için Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğunu kurdu. Birçok öyküsü, senaryosu, tiyatro oyunu ve ödülü var. Son olarak kadının kadına şiddetini anlattığı ”Yün Bebek” filmiyle New York’tan ”Sinemada En İyi Avrasyalı Kadın Sanatçı” ödülünü aldı. Bizi kedileri, tavukları, köpeği ve keçisiyle birlikte sıcak yuvasında tüm içtenliğiyle karşılayan Ümmiye Koçak ile çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Zor şartlar altında üreten bir insansınız. Hem bir kadın olarak hem de kırsalda yaşayan biri olarak yapmaya çalıştıklarınız ve yaptıklarınız müthiş bir başarı. Bu üretme duygusunu içinizde ilk ne zaman keşfettiniz?
Ben her zaman çocukluğun çok önemli olduğunu savundum. Çocuklukta yaşanmamış, bastırılmış her şeyi büyüdüğünde dışarı çıkartmak çok zor. Ben çok özgür büyüdüm. Şimdiki çocuklar gibi değildim. Hiç oyuncağım olmadı ama oyuncaklarımı elimde hangi malzeme varsa onlarla yapardım. Annem bunu bilinçli mi yaptı? Bizi böyle kendi halimize bıraktı. Sanmıyorum. Çünkü on kardeştik hepimizi takip etmesi çok zordu. Çocukken büyükler ne yaparsa onları örnek alırdım. Pekmez kaynatırdı büyükler ben de arkadaşları toplar organize eder pekmez kaynatıyormuş gibi yapardım. Köyde en küçüktüm ama benden büyük olan arkadaşlarımı organize ederdim.
Bu organizasyon duygusu sizde çocukluktan beri var o zaman?
Evet yavrum. Bazı şeyler doğuştanmış. Allah’ın verdiği yetenekle ilgili bir durum bu. Ben çok geç fark ettim.
Bunu ne zaman fark ettiniz?
Evlendikten sonra, çocuklarım olduktan sonra fark ettim. Çocukluğumu ve yapmak istediklerimi düşündüm. Yani otuzlu yaşlarımdan sonra fark ettim. Nüfus cüzdanım altmış yaşında gösterse de ben çok genç hissediyorum. Nüfus cüzdanımda yazan yaş umurumda bile değil. Kendimi yirmi beş yaşında gibi hissediyorum. Çünkü daha yapacak çok işim var.
Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğuunu kurarken, filmi çekerken korkup ben bunlarla nasıl başa çıkacağım dediğiniz oldu mu hiç ?
Ben hiçbir şeyden korkmam. Bir canım var onu da verip gideceğim. Bu hayatı dolu dolu verimli yaşamalıyım. Canımı acıtan şeylerin üstüne gitmeliyim. Hedeflerimin peşinden gitmeliyim.
Ben evlenip Arslanköy’e gittim. Doğal olarak hep iki köyü karşılaştırdım. Bizim köyde kadınlar çalışmazdı ama bu köyde sadece kadınlar çalışıyor, erkekler kahvede oturuyorlardı. Bu bana oldukça garip geldi. Bu durum değişmeli diye düşündüm. İşe ilk memurların çocuklarına bakmakla başladım. Köye gelen memurlar çocuklarına bakacak kimse olmadığından köyde kalamıyor tayinlerini isteyip gidiyorlardı. Dedikodu olacak diye köydeki kadınlar çocuklara bakmak istemiyorlardı. Ben yaklaşık üç yıl çocuk baktıktan sonra diğer kadınlar da çocuk bakmaya başladılar. Onlar buna başlayınca ben bıraktım çocuk bakıcılığı yapmayı. Evlere temizliğe gitmeye ve kadınlara yevmiye olarak alacakları paradan çok daha iyi alacaklarını anlatmaya başladım. Başta dedikodu olur diye yine pek yanaşmadılar ama sonra çoğu benim gibi çalışmaya başladı evlerde. Ben de onlar başlayınca çalışmaya bir ay çalışıp bıraktım, amacıma ulaşmıştım çünkü.
Köydeki diğer kadınlar dedikodu olur birisi bir şey der diyerek yeni bir işe girmekten çekiniyorlar. Sizin böyle bir durumda tepkiniz ne oluyor?
Umurumda bile değil. Çünkü ben kendimden eminim, ne yaptığımı biliyorum ve ailemi arkama alıyorum. Önce onlara danışıyorum sonra hareket ediyorum. Onlar da bana güveniyorlar. Biliyorlar benim kararlı olduğumu. Güven çok önemli, biz birbirimize güveniyoruz. Aile çok önemli, aileniz destekliyorsa başarırsınız.
Aileniz desteklemeseydi de yine bunlara kalkışır mıydınız?
Yapardım. Onların incinmesini istemezdim ama yapardım. Onlar da kafama koyduğumu yapacağımı bildiklerinden sonradan kabullenirlerdi.
Arslanköy kadınlarını sosyalleştirme çalışmalarınız sürerken tiyatro planınız var mıydı?
Tiyatro planım şöyle gerçekleşti : Eve temizliğe gitmeyi bıraktığım dönemde tam arayış içerisindeyken köye Tarsus’tan bir tiyatro topluluğu geldi. Okulun önünde oynandı ve bütün köyü davet ettiler. İlk defa tiyatroyu orada izledim. Oyun sonunda oyunculardan biri olan çocuğun yanına gittim. Senin adın ne diye sordum. ‘’Ali’’ dedi. ”Ee az önce Veli’ydi.” dedim ve çocuk güldü bana. O gece ben sabaha kadar düşündüm. Bu köyde kadınların yaşadığı şiddeti, haksızlığı biliyorum. Bana gelip anlatıyorlar yaşadıklarını. Ben bunların isimlerini değiştirip yazarsam, sonra da oynarsak belki bazı şeyleri değiştirebiliriz diye düşündüm. Canımı acıtan konuları yazıp yaşanan bu olumsuzlukları değiştirebilmekti amacım. İlk olarak eşime söyledim bu fikri. Eşim başta dedikodu olur köyde diye endişelendi ama hep destekledi beni.
Tiyatro fikrini köylülerle paylaştığınızda olumsuz yorumlarla karşılaştınız mı?
Yapamazsınız dediler. Çok argo kelimeler kullananlar da oldu. Kadın başınıza size mi kaldı ne yapacaksınız diyenler oldu. Ben onlara hep teşekkür ettim. Bu davranışlar beni hep kamçıladı. ‘’Ben Ümmiye isem bunu başaracağım, siz de göreceksiniz’’ dedim. Tabii ki hiç kolay olmadı ama ben pes etmedim.
Ekmek atarken kadınların yanına gittim konuştum onlarla. ”Kızlar gelin tiyatro yapalım.” dedim. Ne tiyatrosu Ümmiye abla yenilir mi içilir mi, dediler. ”O kadar çalışıp didiniyoruz kimsenin bizi gördüğü yok. Yaptıklarımızı takdir eden kimse yok, belki biz bunları sahnede sergilersek bizi takdir eder, alkışlarlar belki’’ dedim. Alkışlarlar mı gerçekten diye sordular. ”Alkışlamasalar da bir şey olmaz zaten alışık değiliz zorumuza mı gidecek.” dedim. Hadi oldu oynadık sonra ne olacak, dediler bana. ”1 Mart bu köyün kurtuluşu, etkinlik yapılıyor hiç olmazsa Valiyi karşılayıp hoş geldin demeyi biliriz.’’ dedim. ”Ümmiye abla gerçekten gidip söyleyebilir miyiz?’’ dediler. ”Gidip söyleyeceğiz söz veriyorum size.” dedim.
Kadınların yaş grupları nasıldı?
Ben o zaman 45 yaşındaydım. 40 – 30- 35 yaş aralığındaydı. En küçüğümüz 25 yaşındaydı.
Sadece Kadınlar var değil mi tiyatro topluluğunda?
Evet, sadece kadınlardan oluşuyor.
Erkek oyuncu almayı düşündünüz mü hiç ekibe?
Hayır. O zaman dedikodu olur ve grup dağılır. Kırsal bir yerde bunu sağlamak çok zor. Benim asıl amacım, toplumu bilinçlendirmek. Ben bunu kadınlarla anlatmaya çalışıyorum. Asıl olay annelerin çocuklarını yetiştirmeleriyle ilgili. Kız erkek çocuğu ayrımı yaparak çocuk yetiştirirsek o çocukta büyüdüğünde de eşine öyle davranıyor.
Tiyatro oluşumuna geri dönersek kadınlarla konuştunuz, ikna ettiniz tiyatro oyunu için sonra neler oldu?
Kadınlar ikna oldular ama eşlerimiz bunu nasıl kabul edecek dediler. Ben konuşurum ikna ederim onları dedim. Konuştum ikna ettim. Eşleri bana güveniyordu ama aslında başaramayacağımıza inanıyorlardı. Henüz benim kararlılığımdan haberleri yoktu. Hiç okula gitmemiş, okuma yazma bilmeyen biri vardı ekibimizde. Olmaz, yapamaz dediler. Üç ayda ona okumayı öğrettim, sonra kendisi oyunu teksten okuyup oynadı. İstedikten sonra her şey olur.
Oyunu ilk sergilediğinizde selam verirken hissettiğiniz şey neydi?
O kadar çok mutluydum ki anlatamam, ağladım yavrum. Hedefime ulaşmıştım. Oyun bittikten sonra erkeklerin gelip sanki bizi oynamışsın demeleri çok hoşuma gitti. İçimden dedim, zaten sizi anlattım diye. Çünkü amacım buydu ve buna ulaşmıştım. Eşine şiddet uygulayan, hiç çalışmayan, sürekli huzursuzluk çıkaranlar vardı. Tiyatro da onlara ayna tutmuş oldu ve bu davranışlardan zamanla vazgeçmelerini sağladı. Çünkü onlara yanlışlarını gösterdim. Bütün bunlar hiç kolay olmadı tabii. Kimsenin önüne gümüş tepsiyle konulmuyor başarı. Önemli olan kendine hedef belirlemek, çalışmak, çalışmak mücadele etmek, okumak. Genç ol, yaşlı ol fark etmez. Tiyatroyu kurdum bitti mi? Hayır. İlk oyun çok ses getirdi. Belgesel çektiler yurt dışında yayınlandı. Bu bana yetmezdi ama yeni hedefler koydum kendime.İlk başladığımızda sesimiz Mersin’e ulaşsın diyordum ama aslında içimden hep daha fazlasını diliyordum.
New York’tan size ödül kazandıran ‘Yün Bebek’ öyküsü nasıl oluştu? Filme nasıl karar verdiniz?
2005 yılında bir öykü yazmıştım. Ben her sene bir öykü bir de oyun yazıyorum. Bu öyküyü yazmaya yaşlı teyzelerden dinlediklerimle karar verdim. Çocukken yaşadıklarını anlatıyorlardı bana. Yetmiş, yetmiş beş yaşında teyzeler çocukluklarında yaşadıklarını anlatırken hala ağlıyorlardı. Etkisinden kurtulamamışlardı. O yüzden diyorum çocukluk çok önemli diye. Ben de bunları düşünerek Yün Bebek’in öyküsünü yazdım. Öykü çok ses getirdi ve basında yer aldı. Öykünün filmini çekmeye o zaman karar verdim. Ülkemizde tiyatro maalesef herkes tarafından izlenmiyor ama sinema daha fazla kişiye ulaşabiliyor. Filmi çekmeye karar verdim ama sinemayla ilgili hiçbir bilgim yoktu. İşi öğrenebilmek için film ve dizi setlerinde bulundum. Uzun bir süre dizilerde rol aldım, bir sinema filminde oynadım. Yıllarca kamera arkasını gözlemledim, yönetmenleri izledim. Sağ olsunlar herkes çok yardımcı oldu. Yaklaşık altı yıl bu şekilde geçti. Sonra tamam dedim, artık kendi filmimi çekmeliyim.
Çekim sürecinde çok fazla zorlukla karşılaştınız mı?
Bütün bunları yaparken aynı zamanda çocuklarım, kaynanam, kayınpederim, keçilerim kısacası ilgilenmem gereken bir hayat vardı. Ayrıca o dönemde yevmiyeci olarak eşimle sabah erkenden Hatay’a narenciye kesmeye gidiyorduk. Döndüğümüzde kızım yemeği hazırlıyordu. Yemekten sonra odama çekilip senaryoyu yazıyordum. Senaryoyu en az otuz defa değiştirdim. Bilenlere sordum, hep tekrar düzenledim. Filmi sinema derneğiyle çekmeye karar vermiştik. Senaryo da hazırdı ama film çekecek paramız yoktu. Tiyatro yapıyoruz ama kimseden destek almıyoruz. Kendi imkanlarımızla dekor ve kostümü karşılıyoruz. Filmi sinema derneğinin bir kamerasıyla çektik başlangıçta. Sonra valilik gibi birçok kuruma başvurduk maddi destek için. Filme başladıktan sonra çok ses getirdi ve birçok kurum destek oldu. Film kaba kurgusuyla Antalya’ya festivale gönderildi. Destek olması ve ince kurgunun yapılabilmesi için Vali’yle görüştüm. ”Vali Bey film ince montaj olmadığı için yarışmaya kabul edilmedi. Ben köylü cahil bir kadınım, ilkokul mezunuyum yanlış bir şeyler yapıyorsam söyleyin bırakayım her şeyi ama doğru yapıyorsam lütfen beni destekleyin.” dedim. O da desteğini esirgemedi ve filmin montajını yaptırıp yurt dışındaki festivallere gönderdik.
Yün Bebek filmiyle New York’tan “Sinemada En İyi Avrasyalı Kadın Sanatçı” ödülünü aldınız. Basında maddi imkansızlıklardan dolayı ödül almaya gidemediğiniz yazıyordu. Sizin gibi her zorlukla başa çıkan bir kadın bunu bir şekilde aşabilir miydi?
Yapımcı aradı beni bir gün festivalden ödül kazandınız dedi. Mutluluktan ağladım. Keşke önceden haberim olsaydı oraya gidip o insanlara sorsaydım. Türkiye’de yeteri kadar değer görmeyen bu filme neden ödül verdiklerini öğrenmeyi çok isterdim. Ama yapım şirketi bana ödülü kazandığımı geç söyledi. ”Ümmiye Koçak parasızlıktan gidemedi.” diye haberlerim yapıldı. Daha çok ses getirip ilgi çekmek için benim bilgim olmadan böyle bir haber yaptılar. Buna çok üzüldüm. Beni destekleyen, ödül almam için New York’a gönderebilecek bir sürü kuruluş vardı zaten. Hiçbiri olmazsa eşim kredi çeker beni yine gönderirdi. Sırf daha çok dikkat çekecek diye olmayan bir şeyi sebep göstermek ve benim hayalimden mahrum bırakmak çok üzücü.
Neden bir basın açıklaması yapmadınız bu yalan haber karşısında?
Bana çok dediler basın toplantısı yap bu durumu açıkla diye ama öfkeyle ağzımdan yanlış şeyler çıkar diye hep sustum. Canımı acıtan Ümmiye Koçak parasızlıktan ödül almaya gidemedi diye söylenmesi. Gidemedi ne demek? Ben yoktan var etmişim o festivale başvurabilmek için, filmi çekebilmek için yevmiyeye gitmişim eşimle birlikte. Ödülümü almaya mı gidemeyecektim? Öncesinde haberim olsaydı kesinlikle giderdim. Ödül töreni geçtikten sonra bana haber verildi.
O zaman diğer ödülde bunun acısını çıkartmak için yeni film fikri var mı?
Yün Bebek 2’yi çekmek istiyorum. İlk filmde bazı şeylerin önü açık kaldı. Onları tamamlamak istiyorum ve filmdeki karakter Elif’in geldiği yeri unutmamasını istiyorum.
Çekimlere ne zaman başlamayı planlıyorsunuz?
Bana kalsa hemen başlamak istiyorum ama henüz ortada bir şey yok. İlk önce güvenilecek insanlara ihtiyacımız var. Teknik ekibe ihtiyacımız var. İlla ki tek başıma halledeyim derdinde de değilim. Öykü benim. Birileri gelip beraber çekelim derse ben de o süreç içinde olup birlikte de çekebiliriz.
Çocukken hayaliniz bu muydu peki?
Çocukken yazmayı çok seviyordum. Şimdi de öyle. Yüksek okullarda okuyamayacağımı biliyordum. İlkokulu mezunu olmasına rağmen yazar olmuş insanları örnek aldım hep. Onlar başardıysa ben de başarabilirim dedim.
Takip ettiğiniz yönetmenler, yazarlar kimler?
Nuri Bilge Ceylan, Ahmet Uluçay takip ettiğim yönetmenlerden. ‘Annemin Yarası’ filmini izledim en son beni çok etkiledi. Yazar olarak da Üstün Dökmen’in bütün kitaplarını çok beğeniyorum.
Hepimizin hayalleri var ama her zaman gerçekleştiremiyoruz. Bu nedenle de vazgeçiyoruz bazen. Sizin gibi birçok başarıya imza atmış birinin bize önerileri ne olur?
İlk önce ne istediğini sormalısın kendine ve asla ”ama” dememelisin. Sabırla hiç yılmadan mücadele etmelisin. Ben bunu yapacağım, başaracağım demelisin sürekli kendine. Ne istediğinden emin değilsen sürekli karar değiştirirsin. Üstünden zaman geçer ve sonra vazgeçersin. Başarmamak için hiçbir neden yok. Başaracağım ”ama” derseniz o olmaz. ”Ama”ları hayatınızdan kaldırmanız gerekiyor önce. Hayatı biz zorlaştırıyoruz. Aslında oldukça kolay.
Fotoğraf insanı ve sanat arsızı. Birçok kişisel ve karma sergilerde bulundu. Ulusal ve uluslararası ödüller aldı. III.Uluslararası Bursa Fotoğraf Festivali’nde saha sorumlusu ve koordinatör olarak görev aldı. Halen kişisel sergiler açmakta, fotoğraf atölyeleri yürütmekte, workshoplar düzenlemekte ve kısa film çalışmaları yapmaktadır.