Gez gez bitmeyen, en dar sokağında bile bir tarihi esere muhtemelen rastlayabileceğimiz İstanbul’daki yeni durağımız Şehzade Camii. Sultanahmet Camii, Süleymaniye Camii gibi eserlerin yanında pek değeri bilinmeyen bu camii ile ilgili incelemelerde bulunduk. Hadi gelin, biraz laflayalım.

İstanbul’u gezmeye gidenler öncelikle Sultanahmet Meydanı’nı ziyaret ediyor, orada birkaç tarihi eser bir arada bulunuyor çünkü. Fakat Beyazıt civarına gittiğinizde de ayakkabılarınızı bağlamak ya da birkaç dakika soluklanmak için sırtınızı yasladığınız yapıların tarihi eser olma ihtimali de çok yüksek. Şehzade Camii, günümüzde restorasyonda olan Damat İbrahim Paşa Külliyesinin hemen yanında bulunuyor. Yapının avlu duvarından kubbesinin bir kısmını görebiliyorsunuz uzaktan, bu bile sizi meraklandırmaya yetiyor. Hatta yapının asıl giriş cephesini çevreleyen avlu duvarının yanından geçerken içeride kalan birçok mezar ilginizi daha da çok çekiyor. Parmaklıklardan içeriye baktığınızda gözünüze yansıyan görüntü sizi ürkütse de sizde yapıyı ziyaret etme isteği uyandırıyor.


Mimar Sinan’ın çıraklık eseri olan bu yapının banisi -yani yapıyı yaptıran kişi- Kanuni Sultan Süleyman. Bu yapı, Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın 22 yaşında vefat eden oğlu Şehzade Mehmet için 1543-1548 yılları arasında yaptırılmış. Birkaç rivayete göre bu yapı aslında önce Kanuni Sultan Süleyman için yaptırılsa da Mimar Sinan’ın daha büyük bir kubbe yapabileceğini fark etmesinin üzerine Sultan Süleyman bu yapıyı oğluna adamış. Bu bir rivayet olduğu için yalnızca kafamızın içinde bir dipnot olması yeterli.


Bu arada yapının bir külliye olduğunu da atlamayalım. Külliye, aynı anda inşasına başlanmış yapılar topluluğudur fakat bir de ‘Manzume’ dediğimiz bir yapı topluluğu vardır ki burada da yapılar farklı dönemlerde eklenerek bir topluluk oluşturur. Şehzade Mehmet Külliyesi, Mimar Sinan’ın inşa ettiği ilk selâtin(Padişah ve ailesi için yapılan) külliyesi olmasıyla da büyük önem taşır.

Bir külliyede çokça yapılar olduğundan bahsettik fakat bunların neler olduğunu saymadık. Şehzade Mehmet Külliyesinden örnek verecek olursak bu külliyede cami, medrese, sıbyan mektebi, tabhane, ahır, kervansaray ve türbeler yer alır. Bu türbeler arasındaki Şehzade Mehmet Türbesi, Osmanlı mimarlığı içindeki en güzel mezar yapılarından biri olarak ele alınır. Şehzade Mehmet’in sandukasının üstünde ahşaptan bir taht yer alır ve türbenin içi rengarenk çinilerle doludur. Üzerinde ahşap bir tahtın yükseldiği Şehzade Mehmet’in sandukası ortada yer alırken sağında Şehzade Cihangir, solunda Hümaşah Sultan’ın sandukaları yer alır. Fakat üzülerek belirtmek isteriz ki bu türbe çok hasar görmüş. Hasarın bir insan tarafından mı verildiği yoksa olumsuz hava şartlarından mı gerçekleştiğini bilemiyoruz. Şehzade türbesinin solunda ise ünlü Sadrazam Rüstem Paşa’nın türbesi bulunuyor. Camiden biraz uzak kalan medrese kısmen yıkılmış. Kervansaray ise Vefa Lisesinin laboratuvarı olarak günümüzde kullanılmaktadır.

Şehzade Mehmet Türbesi


Az önce de bahsettiğimiz büyük dış avlu duvarlarının üzerinde altı tane kapı yapıya girişi sağlıyor. Bu arada yapının hazire duvarının sokağa bakan köşesinde günümüzde de görebileceğiniz yeşil bir sütun yer alır. Bu sütunun İstanbul’un merkezi olduğu saptanan yere dikilidiği rivayetleri de vardır. Bir gün denk gelir de yapının önünden geçerseniz, mutlaka ilginizi çekecektir bu sütun.

Yapının dış avlusundan içeri girdiğinizde solunuzda kalan avlu duvarına bitişik bir türbe yapısı yer alıyor. Burada Destari Mustafa Paşa ile eşi Ayşe Sultan’ın sandukası ve adı bilinmeyen üç çocuk sandukası yer alıyor.


Dış avlunun ardından camiye direk girmeden önce caminin avlusunu görmek gerektiği kanısına vardık biz. Tabii ki ilk önce camiye girmek ya da caminin avlusunu görmek sizin tercihinize kalmıştır fakat dıştan içe ilerlemek her zaman daha iyidir. Caminin avlusunu dört yönden çevreleyen revakların sırtını yasladığı duvarlardaki alınlıklarda da renkli alçı dolgu tekniğinin en güzel örneklerine rastlıyoruz. Ayrıca avluyu saran revaklarda kalkan duvar uygulaması ile avlunun süslemesine katkıda bulunulmuş.

Dönem yapılarına bakıldığında cami anıtsal bir yapı olarak ortaya çıkıyor. Kare bir plan üzerine kurgulanan yapının merkezindeki kubbe dört yarım kubbeyle desteklenmiş. Diğer yapılara bakıldığında bu plan daha sonra Mimar Sinan tarafından tekrar edilmemiş fakat sonraki yıllarda inşa edilen bütün anıtsal Osmanlı camilerinin bu plan tipi üzerinden inşa edildiği kaynaklarda yer alan bazı bilgiler arasında.

Peki caminin içine girdiğimizde ne ile karşılaşacağız, biraz da bundan bahsedelim. Yapının merkezindeki mekanı oluşturan dört tane fil ayağı kubbeyi taşıyor. Girdikten sonra kafanızı kaldırıp gözlerinizi kubbeye yöneltmeye mecbur hissediyorsunuz. Çünkü Türk camilerinde ışık ve yön ögeleri kubbe düzenine bağlı olarak gelişmiştir. Kubbe görkemli fakat bir o kadar da mütevazı süslerle donatılmış ve süslemesinde kullanılan renkler, kötü enerjinin ayaklarınızdan akıp gitmesini sağlayacak bir dinginlik ile ruhunuzu sarıyor. Girişin hemen sağında oldukça sade olan mermerden yapılmış müezzin mahfili sizleri karşılıyor. Hükümdar mahfili ise girişten bakıldığında mihrap duvarına yakın bir noktada solda kalıyor. Yapının mermerden yapılan minberi ise aynı mihrabında olduğu gibi orijinal mermerin rengini tamamlayan altın rengiyle taçlandırılmış.

Şehzade Cami Hariminden Genel Bir Görünüm

Şehzade Cami Minberi

Mihrap Duvarı

Az önce hükümdar mahfilinden bahsettik. Hükümdar mahvilini taşıyan ayaklar dışta mermer olarak kullanılmışsa da içte bulunan destekleyici ayakların ahşap olması ilgimizi çekti. Yapının içinde bazı yerlerde Arapça yazılar ve harfler var, bunların hangi dönemde ve ne amaçla yapıldığını bilmiyoruz.


Yapının iki şerefeli minareleri ve taç kapıları gözlerinizi kamaştıracak, bunun garantisini veriyoruz. Mimar Sinan’ın bu minarelerde kullandığı süslemeler benzersiz bir güzelliğe sahip.

Sinan bin Abdülmennan’ın ‘Mimar Sinan’ olmaya giden yolundaki üç basamağından ilki olan Şehzade Camii için ‘Çıraklık Eserim’ dediğine bakmayın; elbette Süleymaniye veya Selimiye Camii ile karşılaştırılamaz fakat bu yapının görkemi sizi büyülemeye yetiyor.

Umarız ki bir gün ziyaret edebilirsiniz bu görkemli yapıyı.

Göğe bakmaya devam edelim, gördükçe farkındayız ve farkında oldukça bu dünya daha güzel bir yer haline geliyor.

Fotoğraflar : Merve Tuncer