Çocukluğumu hatırlıyorum, çocukluktaki özel günleri; bayramları, Ramazan iftarlarını, yılbaşı kutlamalarını, sünnetleri, acı bir olay sonrasında bir araya gelişleri… En çok da sofraları.
“Çocukluk, insanın ana vatanıdır.” diyor Brezilyalı yazar Jorge Amado. Zengin pedagojik çağrışımları olan bu sözü seviyorum, dün dostum Tunç Tercan sosyal medyadaki paylaşımıyla hatırlattı. Yaşamımız boyunca nereye gidersek gidelim, hangi ruh hâlinin mültecisi olursak olalım; çocukluk, anavatanı oluyor insanın. Anavatanımızın pedagojik atmosferinden besleniyoruz. Çocukluk ile Amado’nun da temsil ettiği büyülü gerçekliğin dünyası ne kadar da örtüşüyor. İnsanın kişisel yaşamında mihenk taşı çocukluk. İnsan, çocukluğunda doğal olanla gerçeküstü olanın sınırlarının kalkmasına tanıklık ediyor, her şey mümkünlerin arasına giriyor.
Sofra kurmak diye bir ifadeyi hatırlıyorum, benim çocukluğumda sofra kurulan bir şeydi, sonra da kaldırılan, adeta dünya kurmak gibi. Hatta iki tahta bacaktan, bir daire göbekten yapılan, üzerinde yemek yenildikten sonra duvara asılan bir malzeme vardı Anadolu’da. Benim gibi kentli çocuklar için duvarda çiviye asılan koca bir dünyaydı. Sofranın duvarda asılı olduğu yerden alınıp yere konulması, tiyatronun dekorunu değiştirmek gibi bir şeydi.
Sofra, Arapça sufra dan geliyormuş, sefer de aynı kökten alıyor anlamını. Bir yerden başka bir yere gidenler için verilen sefer erzakı. İşte sefer erzakı, yere serilir ve sofra olurmuş. Sofranın masa ile ilişkisini kurmak için modernleşme hareketlerini beklemek gerekiyor. Zira bizde yemeğin masada yenilmesi ilk Dolmabahçe Sarayı’nda mümkün olmuş. Nitekim sofra kültürü, toplumların aidiyetlerini ve kimliklerini ele veren sosyal imge.
Şimdilerde büyüklerle, akrabalarla, kuzenlerle beraber olunan sofralar, yok denecek kadar az. Üzülerek söylüyorum ki aynı evde, ailece sofraya oturmalar bile azaldı. Nedendir anlamıyorum, anlamak da istemiyorum ya, küçük çocukları olan aileler önceden yediriyorlar çocuklarına, sonra kendileri oturuyorlar sofraya. Bir de telefonlar oluyor sofrada, yani sadece fiziksel olarak yer alıyor insanlar orada. Halbuki beraberce sofrada olmanın, sofra düzeninin hatta aynı tabaktan yemenin, bir parça ekmeği yanındakine uzatmanın, yemekte paylaşılanların insan psikolojisindeki yeri büyük.
Sofralar, aile için en özel zamandır. Aile sofrasında sağlıklı yemekler yenir. Kişiye özel yemekler yoktur bu sofrada. Aile gündeminin konuşulduğu yerdir sofra. Aile üyeleri bu sofrada haberdar olur birbirinin yaşamından, duygu ve düşünce dünyasından, zevklerinden, beğenilerinden. Acı, hüzün, mutluluk, başarı, başarısızlık hep bu sofralarda paylaşılır. Paylaşıldıkça da acılar azalır, mutluluklar çoğalır. Aidiyet duygusu yeşerir, güven pekişir. Çocuklarımıza değerler adına ne vereceksek sofrada verebiliriz. İnsanın yaşamı boyunca nasiplendiği sevgi, saygı, güven gibi değerlerden oluşan psikolojik sermaye sofrada pay edilir. Sofra kurulmaksızın, farklı zamanlarda, tepsi içinde tek başına yenen yemekler, sofra adabının oluşmamasına engel olduğu gibi; obeziteye, bencilliğe, yalnızlığa, aileden kopmaya neden oluyor.
Sofrada iyi, güzel, hoş, ilham veren konuları konuşmaya gayret edelim, telefonlarımızı bir kenara bırakalım. Yemeklerde kusur aramayalım, dünyada açlıktan ölen insanları düşünelim, beğenmeyip eleştirdiğimiz bir lokma yiyeceğe ulaşamayanları, sağlık nedenlerinden dolayı istediğini yiyemeyenleri unutmayalım, şükür duygusunu yaşayalım. Çocuklarımızı da dâhil edelim sofranın kurulmasına ve toplanmasına, ailenin sosyal yaşamına çocukların da katkıda bulunmalarını sağlayalım.
Soframızı kaybetmeyelim, ekmekten bir parça koparıp yanımızdakine uzatalım, ortadaki son lokmayı karşımızdakine bırakalım, uzanamadığınız tuzluğu karşımızdan istemenin güzelliğini fark edelim. Çocukluklarımızın ana vatanını zengin, güzel ve sıcak çağrışımlarla inşa edelim.
Üç çocuk babası, uslanmaz bir eğitim gönüllüsü, moda deyişle mentor, insana dair her şeye tutkun, öğrenmeye ve öğrendiklerini paylaşmaya takıntılı, bilime ve felsefeye âşık, kitapsız ve kahvesiz asla olmaz diyenlerden, yemeği içmeyi seven, yaşamı boyunca “sizinle tanıştıktan sonra…” diye başlayan cümlelerin muhatabı, kısacası yaşam ustasının daimi çırağı…