Sizin gözünüzden şiiri anlatır mısınız? Şiirinizin meselesi nedir? Niçin şiir yazıyorsunuz?
Bugün, hayatımın bu noktasında, yaşamak için şiir yazıyorum. Şiir benim için bir mücadele yöntemi, bir savaş. Anlayamadığım şeylerin cevabını şiir yazarak bulmaya çalışıyorum. Evvela bir şair gibi yaşamaya çalışıyorum. Etrafımdaki canlı cansız bütün nesneleri, olaylar arasındaki sebep sonuç ilişkilerini, her şeyi bir şair gözüyle inceleyerek kendi metaforlarımı, imajlarımı buluyorum. Tanık olduğum şeyleri, insanlarla kurduğum ilişkiden kalan tortulu, kokulu, coşkulu anıları unutmak istemiyorum. Bir takıntı aslında bu, unutmama takıntısı. Yazmak arzum da buradan doğuyor zaten. Şiir kendim için, kendimi ve insanı keşfetmek için kurduğum bir kelimeler müzesi gibi. Bu müzede büyük kelimelere iliştirilmiş küçük anıların devasa duygulara, oradan da bir noktaya dönüşebilmesine izin veriyorum. Yaşadıklarımı yeniden ve yeniden yaşıyorum, şiir yazdıkça daha çok yaşamış gibi oluyorum. Kafamda çok fazla anı, insan, hikâye, olgu, olay dolaşınca şiirimin tek bir meselesinin olması mümkün olmuyor, ben de bunu istemiyorum. Sanki mesele ağlarının içinden çıkamıyor gibiyim çünkü aklımda. Bu yüzden zor oldu bu soruyu yanıtlamak benim için fakat şöyle bitirebilirim, amacım Türkçe şiirde eşitlikçi, renkli, çok kültürlü, politik, etik ve queer bir ses olabilmek. Türkçe şiirdeki erkek egemen dilin kökünü kazımak da diyebiliriz buna.
Benim şairim, benim şiirlerim dediğiniz biri ya da bir kitap var mı?
Arkadaş Z. Özger ve Lale Müldür şairlerim. Gülten Akın, Ece Ayhan, küçük İskender, Edip Cansever, Behçet Necatigil, Nazım Hikmet ve Ahmet Haşim de seviyorum fakat saydığım isimlerin bazılarının şiirlerindeki kadın/queer temsilini oldukça sıkıntılı ve artık iyi edebiyat gibi gelmiyor bu şiirler bana. Bazı şairlerin şiirlerden akıllara yerleşen, farkında bile olmadan söylem edindiğimiz, ikili düşünce sistemine sıkışmış imgeler bana zehirli geliyor. Şiir de bir ideoloji ürünüdür, ideoloji üretir yani. Çok sevdiğimiz şairlerin apaçık kadın düşmanı şiirleri var. Haz almıyorum düşmanlık okumaktan. Mücadele, yaşam, neşe, sevinç dizeleri okumak istiyorum. Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi -inanıyorum olacak- “Bir gün mutlaka!”, Arkadaş’la birleştirirsek hatta bu dizeyi şöyle, “Bir gün mutlaka, değişir elbet penise ve güneşe tapan rüzgârın yönü!”
Sizden önceki dönemin şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim için avantajlı olmayan grupların edebi eserlerdeki eşit temsili, iyi edebiyat kriteri. Maalesef ki edebiyatımızda hâkim ideolojiden arınabilmiş pek az şair görüyorum. Nazım şiirleriyle bile baskı ve sansür yüzünden bu kadar geç tanışabilmiş bir ülkenin özgün, politik, çağını yakalayan şairi olmaması da normal tabii. Fakat bugün bilgiye erişim gerçekten çok kolay, Youtube başlı başına bir kütüphane olmuş! Ece Ayhan kadar özgün yazmak istiyorsak yalnızca dili, kelimeleri, cümleleri değil; ideolojimizin sınırlarını da zorlamalıyız misal. Çemberin dışına çıkmak lazım. Edebiyatımızdaki kanonları, kabileleri tabiri caizse yapı sökümüne uğratmamız lazım.
Bugün yazılan şiiri nasıl buluyorsunuz, eskisi kadar güçlü mü sizce toplum üzerinde?
Şiirin toplum üzerindeki etkisi yalnızca şiirin kalitesine/sağlamlığına değil, ülke politikalarına, üzerimizde dönen siyasete, edebiyat otoritelerinin kimi yücelttiğine, yayıncılık sektöründeki güç ilişkilerine kadar pek çok değişkene bağlı. Şiirin toplum üzerindeki etkisi ne zaman çok güçlü oldu bilmiyorum. Antik Yunan’da belki? O zamanlarda yaşamak isterdim, evet.
Geçmişten bugüne toplumsal değişimin izini şiirde görebiliyor muyuz? Ya da görmeli miyiz?
Ben şiiri her yerde görüyorum.
Neden az okunuyor şiir, roman neden hep daha ön planda? “Şiir bitti” diyenler haklı mı?
Şiir değil de bizim anladığımız haliyle edebiyatın bittiğini düşünenler var. Susan Sontag’ın bu konudaki düşüncelerini oldukça ilginç buluyorum. Kendisi yeni sanat dallarının/yeni edebiyatın sosyoloji ve felsefede olduğunu düşünüyor daha çok. Bugün Türkçe romanlar pek çok Türkçe şiirden daha iyi evet. Bunun nedeni romanların ifadeye şiirden daha farklı bir alan açmasından kaynaklanıyor, tartışılabilir uzunca. Yine de şiirin biteceğini asla düşünmüyorum. Tarihin başından beri var şiir!
Sizce günümüzde şiir hak ettiği değeri yayıncılık dünyasında görüyor mu? Yeni dönem şairler, kitaplarını yayımlatmakta zorlanıyorlar mı?
Kitap yayımlatmanın eskisi kadar zor olduğunu düşünmüyorum. Edebiyat artık sadece kitaplarda değil. Kendini ifade etmek, sesini, sanatını duyurmak isteyen insan bir şekilde başarıyor bunu. Kendi kitlesini bile yaratıyor hatta. Yine de şiirin hak ettiği değeri gördüğünü asla düşünmüyorum. Bir şiir kitabı için yayınevi bulmak, bir roman için bulmaktan daha zor.
Şiir öğretilir mi, herkes şiir yazabilir mi?
Herkes şiir yazabilir ama herkes şiiri yaşayamaz. Bunun yanında ben şiirin öğretilebilen, öğrenilebilen bir sanat olduğunu düşünüyorum. Ben bugün ismini veremeyeceğim ünlü bir pop sanatçısına şiir dersi veriyorum. Büyük bir hevesle giriştik Türkçe şiire Yahya Kemal’den başlayıp. Her bir şairin dünyası, meselesi, aşkı başka. İyi bir şiir tedrisatından geçen bir insandan zarar gelebileceğini düşünmüyorum. Ha, şiir yazmayı başkasından öğrenen biri ne kadar iyi bir şair olabilir, sadece eğitim yeterli midir bilmiyorum. Nihayetinde şiir intihal ile başlar demiş birileri. Sanatta illaki bir özgünlük olması gerektiğini de düşünmüyorum. Nedir ki iyi şiir? Kim hangi şiire neden iyi şiir diyor zaten? Güç ilişkileri edebiyatımızın neresinde duruyor? İyi edebiyatı görebiliyor muyuz gerçekten? Herkes şiir yazabilir evet ama o şiirler ne kadar iyidir, onların ne kadar iyi olduğuna kim nasıl karar verir, dediğim gibi bilmiyorum. Biliyorum aslında ama isimleri değil, kanonik zihin yapısını, mahalleciliği, kabileciliği, erkekçiliği, milliyetçiliği biliyorum.
İlk şiiriniz nerede ve ne zaman yayımlandı?
İlk şiirim Varlık Dergisi’nde yayımlandı. Hatta ikinci şiirim de. Sanıyorum Mart 2016 yılıydı, küçük İskender seçerdi şiirleri o zaman.
Çeviri şiir hakkındaki fikirlerinizi paylaşır mısınız? Sizce şiirde çeviri bir aktarma mı bir yeniden yaratma mıdır?
Ben çeviri şiirde aktarmayı ve yeniden yaratmayı birbirinden ayırmıyorum. Şiirlerinin daha çok okunmasını istemek bir şairin en büyük arzusu olabilir, ben daha çok buradayım. İnsan şiirini başka bir dilde görünce çok garip hissediyor. Bir şair olarak ben dil üzerine düşünmekten keyif alıyorum. Çevrilmiş bir şiirimi okumak, dilim, tekniğim, hikâyelerim ile alakalı çok fazla sorgulamaya itiyor beni ve bunu seviyorum. Meselenin daha çok bu kısımlarıyla ilgileniyorum dediğim gibi.
“Şiirsokakta” hareketi ile ilgili fikirleriniz neler?
Şiirin bu şekilde popülerleşmesinde bir beis görmüyorum. Hatta şiirin hayatımızın her alanında olması gerektiğini düşünüyorum. Duvarda, sokakta, tuvalette, mezar taşlarında, otobüs duraklarında. Ayrıca bu gibi akımlar kendi karşı akımlarını da doğuruyor. Ben geçtiğimiz günlerde üzerinde “Divan Sokakta!” yazan bir duvar yazısı gördüm misal. Renklilik oluşuyor böylece. Kent estetiği açısından bile düşünüyorum bu hareketi inanın, o noktadayım.
Ödüller hakkındaki düşünceleriniz neler, ödül şaire ne gibi avantaj ve dezavantajlar sağlıyor?
Genç şairlerin isimlerini duyurması ve kitaplarını yayımlatabilmesi için ödüllerin elzem olduğunu düşünüyorum. Hangi ödüllere katılıp katılmayacağına şairler kendileri karar verir zaten. Şunu demek istiyorum sadece, genç şairler olarak şiirlerimiz çok değerli. Her yayınevi, her ödül, her dergi bizi hak etmiyor.
Şiir yıllıkları, şiir seçkileri hakkındaki fikirleriniz neler?
Tamamen edebiyattaki güç ilişkilerine bağlı olduğunu düşünüyorum. Ben iki tane ödül almış, kitabı yayımlanmış queer bir şair kadınım mesela, hiçbir şiir yıllığından sizin şiirlerinizi kitaba dahil etmek istiyoruz diye bir şey duymadım. Neden gerçekten? Ben edebiyatta varlıktan çok yoklukla ilgileniyorum. Umarım açıklayıcı olmuştur.
ZELİHA B. CENKCİ, 1995 yılında Antalya’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Çevirmenlik, editörlük ve gazetecilik yaptı. Şiir dosyaları çeşitli ödüllere değer görüldü. 2018 yılında Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’nü almaya hak kazandı. Şairin ilk kitabı Odalar ve Şehir, 2018 yılında Mayıs Yayınları tarafından yayımlandı.
Sosyal medyada Zeliha B. Cenkci:
Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları okudu. Uzun yıllar çok uluslu şirketlerin Lojistik ve Finans birimlerinde üst düzey yöneticilik yaptı. Halen kurumsal firmalara danışmanlık yapıyor. Birçok STK’da gönüllü olarak çalıştı, bireysel yardım projeleri aktif olarak devam ediyor. Yollar, kitaplar ve fotoğraf en büyük tutkusu. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2018 yılında açtı. Kafalar Hep Karışık projesinde yer almaktan mutluluk duyuyor. Şiire, yollara, çocuklara ve gelecek güzel günlere inanıyor. Çizdiğini yazdığını kendine saklıyor. Okuyor, okuyor okuyor…