Sizin gözünüzden şiiri anlatır mısınız? Şiirinizin meselesi nedir? Niçin şiir yazıyorsunuz?
Niçin şiir yazdığımı bilmiyorum açıkçası. Belki, dilde bir yıkım yahut akışkanlık olanağı tanıdığı için yakınlaşmışımdır şiirle. Epey küçük yaşta, kendimi ve dünyayı anlamak için şiir yazmaya başladım ben. Gündelik dille anlayamadığım ve anlatamadığım çok şey vardı. Öfkeliydim. Sanırım hâlâ da öyleyim… Ben, genelde kadınları ve kadınlıkları yazıyorum ya da bazen kadın olmaktan ayrı düşünemediğim “kendim”likleri… Bizi kadın eden şeyleri… Bedenlerimizi, bedensizliği, bedenin hem özne hem nesne oluşunu… Dilin bedene en yakın durduğu yer şiir bence, belki de bu yüzden şiir yazmayı bırakmıyorumdur. Bakmayın aslında öyle çok sevdiğim söylenemez şiiri. Yazıyorum sadece.
Benim şairim, benim şiirlerim dediğiniz biri ya da bir kitap var mı?
“Benim” diyemem sanırım ama Adrienne Rich ve Carol Ann Duffy’yi çok seviyorum. Adrienne Rich’in politik damarı, Carol Ann Duffy’nin ise oyunbaz dili beni çok etkiliyor. Daha genç kuşaktan Melissa Lee-Houghton’ı da çok başarılı buluyorum. Kendisi hem çok cesur hem de son derece yenilikçi. Özel olarak tek bir kitap ismi veremem sanırım ama tekrar okumak için en çok döndüğüm şiir “The Devil’s Wife (Şeytanın Karısı)” Carol Ann Duffy’nin The World’s Wife (Dünyanın Karısı) adlı kitabında.
Sizden önceki dönemin şiirlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her şey yerinde ve zamanında kıymetli bence. Ben, bugünün şairlerinin bugünün şiirini yazmasından yanayım. Gelenekle ve önceki dönemlerle mesafeliyim bu yüzden.
Bugün yazılan şiiri nasıl buluyorsunuz, eskisi kadar güçlü mü sizce toplum üzerinde?
Eskisi gibi güçlü değildir muhtemelen. Ama güçlü olmalı mı, emin değilim. Şiirin toplum üzerinde güçlü olmak gibi bir iddiası var mı? Varsa nasıl bir güçten bahsediyoruz? Hangi toplumdan bahsediyoruz? Günümüz şiir okurları bu toplumun neresinde duruyor? Türkiye şiiri için konuşacak olursam genel olarak, şairlerin kendilerini tatmin etme yönündeki hırs ve arzularının bugün yazılan şiirin heyecan verici olmasının önüne geçtiğini düşünüyorum. Ben şiirde yeni bir şey gördüğümde heyecanlanıyorum. Yeni bir şey sunmayan şiirlerin, çok iyi şiirler bile olsa, neden yazıldığını anlayamıyorum. Anlatılabilecek her şey anlatıldı zaten. Yeni bir şey göstermedikten sonra aynı şeyleri yeniden anlatmanın manası ne? Türkiye çağdaş şiirinin önündeki en büyük engeli de “her şeyi fevkalade iyi bilen” yaşını başını almış “abiler” olarak görüyorum.
Geçmişten bugüne toplumsal değişimin izini şiirde görebiliyor muyuz? Ya da görmeli miyiz?
Birçok farklı şiir anlayışı ve türü var. Bunların hepsi için “Toplumsal değişimin izini yansıtır/yansıtmalıdır.” gibi bir genelleme yapmak hataya düşmek olur. Ben kendi adıma gününü yansıtan şiirden yanayım. Bunun içine çağın ses ve biçim yenilikleri, kelime dağarcığındaki farklılaşmalar, tematik değişimler vb. birçok husus giriyor. Dolayısıyla benim şiir anlayışım için cevap evet. Ben farklı coğrafyalardan ve tarihlerden şiirleri yan yana koyduğumda her bir şiirin yer ve zaman içinde nasıl konumlandırıldığını ve bu konumlanmanın şair, şiir, okur ve eleştirmen arasında ne çeşit etkileşimlere yol açtığını görebilmek isterim. Şiirde bir tek toplumsal değişimin değil, her türlü değişimin yakalanabilir olmasını tercih ederim.
Neden az okunuyor şiir, roman neden hep daha ön planda? “Şiir bitti” diyenler haklı mı?
Bu soruyu şiir okumayanlara sormak lazım esasen. Şiir okuru profili değişti diye şiirin bittiğini ilan etmek doğru değil. Şiir bitmedi de yer değiştirdi sanki. Entelektüel dünyanın arka bahçesinde yaşıyor sanırım artık. Ne tamamen içeride ne tamamen dışarıda… Kendine özgü hallerde kendi ekosistemiyle dönüyor. Pek geleni gideni de yok öyle…
Sizce günümüzde şiir hak ettiği değeri yayıncılık dünyasında görüyor mu? Yeni dönem şairler, kitaplarını yayımlatmakta zorlanıyorlar mı?
Şiir kitaplarının yayınlanma sıklığı ile yayıncıların şiire verdiği değer arasında bu kadar net bir ilişki kurmak mümkün değil. Söz konusu “değer”in birçok formu var çünkü. Çeşitli fonlara sahip, büyük ve kurumsal yayınevleri için ticari kaygılar ön plana çıkabiliyor ve patron baskısı editör kararlarında belirleyici olabiliyor. Muhalif, alternatif, butik yayınevlerinde sermaye sınırlı, ekmek parası derdi var. Yani ekonomik bağlamdan bağımsız düşünülemez bu konu. Bazı yayıncılar için şiire değer verip vermeme meselesi değil bu. Eleştirilecek nokta şu: Yayınlanan az sayıda şiir kitabı nasıl oluyor da demografik olarak bu kadar homojen bir grup şair tarafından yazılmış oluyor? Çoğu erkek, çoğu Türk, çoğu belli yaşın üzerinde, çoğu maddi açıdan görece iyi durumda… İşte tam bu noktada mevcut karar mekanizmalarının cinsiyet, sınıf, etnik kimlik, yaş gibi bağlamlarda çatır çatır eleştirilmesi lazım.
Şiir öğretilir mi, herkes şiir yazabilir mi?
Şu an doktora öğrencisiyim ve edebî tür olarak alanım şiir. Bu sebeple “Şiir öğretilemez.” diye kestirip atmam mümkün değil. Şiirin farklı şekillerde nasıl okunacağı, şiir eleştirisinin nasıl yapılacağı, şiirle diyalog kurmanın yolları, şiiri anlamanın ve aktarmanın imkânları öğretilebilir. Ancak şiir yazmak öğretilebilir mi, emin değilim. Öğretilebiliyorsa da öğretilmesin bana kalırsa.
İlk şiiriniz nerede ve ne zaman yayımlandı?
2014 yılının Eylül ayında, Varlık dergisinde.
Çeviri şiir hakkındaki fikirlerinizi paylaşır mısınız? Sizce şiirde çeviri bir aktarma mı bir yeniden yaratma mıdır?
Şiir çevirisi emek verdiğim bir alan. Şimdilerde özellikle çeviri teorisine kafa yoruyorum, yerleşik fikirlerimi yeniden değerlendiriyorum. O yüzden çok zor bu soruyu cevaplamak benim için. “Çeviri Teorisi” dersimin hocası Doç. Dr. Amelia Glaser çeviriyi geniş bir yelpaze olarak görüyor. Bir şiiri bir resim olarak, bir oyun olarak, hatta emoji kullanarak çevirmek de mümkün bire bir kelime çevirisi yöntemiyle de diyor. Sanırım onun görüşlerine katılmaya eğilimliyim: Bir şiirin hedef dilde anlaşılabilmesi için farklı prensip ve tekniklerle çevrilmiş birkaç tercümesinin yan yana dolaşıma girmesi ve okurun her bir tercümede şiirin farklı bir yönüyle tanışması lazım ki okur bunları zihninde toplayıp şiiri bütünüyle algılayabilmiş olsun. Bu biraz daha okur merkezli bir bakış açısı tabii… Ama dediğim gibi, şu sıralar çeviriye ve çeviri şiire dair düşüncelerimi yeni baştan yapılandırma sürecindeyim.
“Şiirsokakta” hareketi ile ilgili fikirleriniz neler?
Seviyorum sevmeye ama içim şişti hep aynı “adamların” şiirlerinin sokakta olmasından. Geceleri de sokakları da meydanları da terk etmeyen kadınlar neredeler? Şiirde de mi sokak (cishet) erkeklerin?
Ödüller hakkındaki düşünceleriniz neler, ödül şaire ne gibi avantaj ve dezavantajlar sağlıyor?
Genç bir şairseniz, edebiyat dünyasında kabul görmek için, elinizdeki bütün görünürlük imkânlarını kullanmanız gerekiyor. Üstüne bir de kadınsanız edebiyat dünyasına attığınız ilk adımdan itibaren bölüm sonu canavarıyla karşı karşıyasınız demektir. Ödüllerin bu anlamda stratejik fayda gütmek için kullanılabileceğini düşünüyorum, yolun başındaki edebiyatçıların, özellikle kadınların, ödüllere katılmasını asla yadırgamıyorum. Ama çok da abartmamak lazım. En objektif süreçler sonucu verilen ödüller bile bir illüzyon, bir oyun… Kaldı ki objektif süreç müreç de yok… Ödül alırken “abiler” karşısında ezilen büzülen mi dersiniz, ödül aldı diye kanseri çözmüşçesine gerim gerim gerinen ve herkesi küçümseyen mi… İkisi de benim için zayıf karakter ve düşük özgüven göstergesi. Sırtını sürekli “abilere” ve “abilerden” gelecek onaya dayayanların dünyalarını sığ ve dar buluyorum. Bu insanlara saygı duyamıyorum.
Şiir yıllıkları şiir seçkileri hakkındaki fikirleriniz neler?
Dürüstçe söyleyeyim; hiç ilgilenmiyorum.
YAPRAK DAMLA YILDIRIM, Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümlerinden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini yine aynı üniversitenin Kültür ve Eleştiri Araştırmaları programında tamamladı. Yazı, çeviri, kitap eleştirisi, söyleşi ve şiirleri Varlık, Yasakmeyve, Evrensel Kültür, YeniE, Sadece Şiir, Ecinniler gibi dergilerde yayınlandı. 2016 Yaşar Nabi Nayır ödüllerinde şiir dalında “dikkate değer” bulundu. “ Zan ” isimli şiiriyle Bayraklı Belediyesi’nin düzenlediği “Barış” konulu şiir yarışmasında birincilik ödülünü aldı. Çeşitli çeviri kitaplarının yanında, Ezmira (2017, Manos Kitap) adlı bir şiir kitabı bulunmaktadır. Şu an Kaliforniya Üniversitesi (San Diego) Edebiyat bölümünde doktorasını sürdürmekte, yeni şiirler ve çeviriler hazırlamaktadır.
Sosyal medyada Yaprak Damla Yıldırım:
Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları okudu. Uzun yıllar çok uluslu şirketlerin Lojistik ve Finans birimlerinde üst düzey yöneticilik yaptı. Halen kurumsal firmalara danışmanlık yapıyor. Birçok STK’da gönüllü olarak çalıştı, bireysel yardım projeleri aktif olarak devam ediyor. Yollar, kitaplar ve fotoğraf en büyük tutkusu. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2018 yılında açtı. Kafalar Hep Karışık projesinde yer almaktan mutluluk duyuyor. Şiire, yollara, çocuklara ve gelecek güzel günlere inanıyor. Çizdiğini yazdığını kendine saklıyor. Okuyor, okuyor okuyor…