Tiyatro Duende, Neval El Seddavi’nin “Sıfır Noktasındaki Kadın” adlı romanını tiyatro sahnesine taşıdı. Selma Demiröz’ün dilimize çevirdiği eseri, İpek Taşdan uyarlamış.

Maryam Soudbar’ın sahne ve kostüm, Gökçe Uygun’un ses, Alev Topal’in ışık, Ufuk Şenel’in hareket tasarımını üstlendiği oyunun dramaturgu Evren Erbatur. 

“Bu akşam saat onda almaya gelecekler beni. Yarın sabah burada olmayacağım artık. İnsanoğlunun bilmediği bir yerde olacağım. Bu dünyada kimsenin bilmediği o yere yapacağım yolculuk bana gurur veriyor…”

Kanatır tutukevi.

O ” kimsenin bilmediği yere gitmeye hazırlanan” genç kadının adı Firdevs. Çölde bir kadın, edeninin her zerresiyle kuma karışmış bir kadın. Kumdan gelmiş sanki.

Ne tuhaf, “Sulara fırlatılmış bir çakıl taşı gibi “ydi. “Dalgaların dövdüğü, oraya buraya attığı, kıyıda bir yere bırakılmak üzere yuvarlanıp duran bir çakıltaşı.”

Ailesi aşağı tabakadandı. Firdevs, “ortaokul diploması, arzuları, beklentileri”yle orta sınıfa aitti oysa. Ama makyajı, saçı, pahalı ayakkabıları ile üst sınıfa özeniyordu. Fahişe yaftasını taşıyordu nicedir. Korkuyor muydu? Evet.

“Korkumu makyajın ardına gizledim. Mesleğimde başarılı olduğundan, makyajım hep en iyi, en pahalı türdendi; saygın burjuva kadınlarının makyajı gibi…”

Uçsuz bucaksız bir çöldeydi Firdevs. Bedeninin her zerresiyle kuma karışmıştı. Düş ile hayal, rüya ile gerçek arasında gidip geliyordu hiç durmadan. Kızgın kumun kokusu sinmişti tenine.

Yorgundu. Sesinde meydan okuma vardı. Bütün hayatı boyunca, sadece istismara uğradığı gün mü sonrasında da, hatta şimdi burada bile…

Belleğinde değil, yüreğinde sakladığı hatıralar sıralanıyordu tek tek.

“Kız çocuklarından biri öldüğü zaman babam her zamanki gibi yemeğini yer, anneme ayaklarını yıkatır, sonra yatmaya giderdi. Ölen çocuk erkekse babam annemi dövdükten sonra, yemeğini yiyip gene yatağa yollanırdı. Ne olursa olsun, babam yemek yemeden asla uyumazdı…”

Artık daha iyi anlıyorum, acı acıya eşik olmuştu hayatında hep. Firdevs kararlı, her şeyi anlatıyor, ileride, gelecekte, birileri de onun gibi bu yollardan geçecek, biliyor.

Kum yığını sahnede nefes alıyor. Kum sahranın derinliklerinde Nil kıyısına uzanıyor.

Değişiyor Firdevs.

“Nil Nehri, gökyüzü ve ağaçlar değişebilir mi? Ben değiştim.”

Firdevs de tıpkı Asiye gibi, yaşamdan daha sert olması gerektiğini öğreniyor zamanla.

Şerife Salah El Dayni’ye kulak veriyor:

“Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır. Yaşam bir yalandır. İnsanlar da aynı Firdevs. Yılan, senin yılan olmadığını anlarsa sokar. Zehirli iğnelerin olmadığını bilirse hayat seni bir lokmada tutar.”  

İpek Taşdan…

Öncelikle belirtmek istiyorum, Firdevs’i herhalde değil, “kesinlikle” kimse onun gibi oynayamazdı. Boyutlandırıcı, vurgulayıcı, atmosfer katıcı, benzersiz yorumuyla karakterin tüm ruh hallerini izleyiciye başarıyla aktarıyor. Oyunun her anında sahici, inandırıcı. Dahası Firdevs ile kurduğu organik bağ, onu yoğun bir özdeşime götürmüş sanki. Oynamıyor, yaşıyor. 

Şenay Tanrıvermiş’in “Sıfır Noktasındaki Kadın” için yazdıkları okudum az önce :

“İpek Taşdan bedenini parçalara bölüyor adeta ve sanki tek başına değil de çoğala çoğala hem dekora hem metne nüfus ediyor. Denilebilir ki oyunda ayrıca saçı, kolları, bacakları, gövdesi, gövdesinin bölümleri ayrıca rol alıyorlar. Özellikle ‘saçlar’ çok iyi oynuyor örneğin… Zeminin kum olması sahneyi uçsuz bucaksız, çaresiz ve suya ulaşması imkânsız çöllere çeviriyor öte yandan hiç değeri olmayan bir fahişenin kaderi kuma yazılmış oluyor. Firdevs kumlarda yürüyerek nasıl ve neden köklenemediğini, tutunamadığını, bağlanamadığını ve bir kum tanesi gibi savrularak hiç iz bırakamadığını açıklıyor sanki.” 

Bir kum tanesi gibi savrularak, gitmek hiç iz bırakmadan. 

İpek Taşdan, bedeni, bakışları, yüreğinin renkleri, sesi ile öyle bir ifade zenginliği katmış ki esere görülmesi, üstünde düşünülmesi gereken bir oyun çıkmış ortaya. Değeri, yenilikçiliğiyle dört dörtlük bir tiyatro eseri, olarak belleğimizde kalacak bir oyun.

Bu son derece çarpıcı sahne olayı, anlamsal bütünlük, Firdevs yorumuyla eriştiği doruk, kusursuz sahne illüzyonu için İpek Taşdan’ı bir kez daha yürekten kutluyorum. Evet, mükemmeli yaratmış. Performansıyla herkesi büyülüyor. Gerçek bir büyü bu.

“Sıfır Noktasındaki Kadın” o henüz izlememiş olanlar, bu sezon tiyatroya gittim, dememeli.

Fotoğraflar : İrem Demir