Vakti zamanında “Isfahan, Nefs-i Cihan” (Isfahan, dünyanın yarısı) demişler bu görkemli şehir için. İran seyahati denildiğinde akla ilk gelen, belki aklımızda mistik, ne bileyim otantik, uhrevi sıfatlarını çağrıştırabilecek ilk şehir. Binlerce yıllık tarihiyle, var olan kültürünü korumasıyla, yüzlerce yıldır dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan insanların akıllarına merak salmış nadide şehir, Isfahan. Camileri, sarayları, meydanları, çarşıları ve köprüleriyle, gerçek bir korunmuş kültür örneği olan bu güzide şehir, İran gezimizde üçüncü durağımız oldu.
Birçok büyük uygarlığın tarihinde, ya başkent olmuş ya da en büyük ve önemli şehirlerinden biri olma özelliğini korumuş Isfahan’ı naçizane yazmaya çalışırken, orada zaman geçirdiğim yerleri hafızamda canlandırmak benim için de hayli güzel oldu.
Selçuklu İmparatorluğu’na bir süre başkent yaptıktan sonra Moğollar tarafından bu duruma son verilen Isfahan, asıl altın çağını Safeviler döneminde Şah Abbas I ile beraber yaşıyor. 1587’de tekrar başkent olup en önemli şehirlerden biri unvanına tekrar kavuşan Isfahan’a, bu dönem içerisinde sahip olduğu birçok önemli eser kazandırılmış. O dönemde Avrupalıların bile dikkatini çeken bu şehrin simgesi Nakş-i Cihan (İmam) Meydanı inşa edilmiş örneğin.
Mutlaka görülmesi gereken yerler ise, İmam Meydanı ve içerisinde yer alan, Ali Qapu Sarayı, İmam Camii, Şeyh Lütfullah Camii, Büyük Çarşı ile, Ateşkadeh, Çehel Sütunu, Vank Katedrali ve Culfa Bölgesi, Zayende Nehri üzerinde bulunan köprüleri, Mescid-i Cuma yer alıyor.
Nakş-i Cihan Meydanı, nam-ı diğer İmam Meydanı, içine girer girmez İran’a geldiğimi iliklerime kadar hissettiren ilk yerdi diyebilirim. Özellikle, devam eden metro inşaatını görüp, burası bizi hayal kırıklığına mı uğratacak acaba diye düşünürken karşımıza çıkan bu çöl ortasındaki vaha, İran’a dair tüm beklentilerimizi karşıladı diyebilirim. İçerisinde yer alan tüm komplekslere girdik mi, açıkçası hayır, ancak Büyük Çarşı (Bazar-e Bozorg) ve İmam Camii’nde dolaşmak bize o ruhu bir hayli yaşattı. Meydanın kendisi ise, Pekin’de bulunan Tiananmen Meydanı’ndan sonra dünyanın en büyük ikinci meydanı ve kesinlikle söyleyebilirim ki oldukça güzel korunmuş. Girer girmez aklımızı alan bu güzel meydanda güneş de öyle bir güzel batıyor ki! Dolayısıyla öğleden sonrası buraya gitmek için oldukça doğru bir zamanmış…
İmam Meydanı, Safeviler döneminde, Şah Abbas tarafından inşa ettirilmiş, Safevi döneminin cevheri diyebileceğimiz bir eser. Günümüzde ufak değişikliklerle de olsa 400 yıl önceki ruhunu hala yansıtabilen bu güzel meydan, zamanında Avrupalı çağdaşlarının bile oldukça dikkatini çekmiş. İçerisinde yer alan Ali Qapu Sarayı’na biz girmedik. Safevi Hanedanlığı’nın evi olan bu sarayın özellikle üst katında bulunan müzik odasını kesinlikle tavsiye ediyorlar. Aynı zamanda meydanın diğer tarafında bulunan, İmam Camii’nden çok daha küçük boyutlardaki Şeyh Lütfullah Camii, sadece saray halkının kullanımına tahsis edilmiş olup, saraydan camiye geçen bir tünel de mevcutmuş. Halka kapalı olmasından ötürü, Şeyh Lütfullah Camisi’nde halkı ibadete çağıran ezanların okunduğu minareler de bulunmamaktaymış.
Biz meydan içerisinde, İmam Camii’ni görmeyi tercih ettik. Girişi İran’daki diğer yerler gibi, 20 TL idi. Girer girmez hayran olduğumuz İmam Camii, tamamını gezmek için biraz vakte ihtiyacınız olacak bir yer. Yapımına 1611 yılında başlanan diğer adıyla Mescid-i Şah’ta, bitiminden kısa bir süre önce vefat eden Şah Abbas ibadet etme şansını yakalayamamış. Ancak bu güzel şehre, en görkemli ve içerisinde en çok ibadet edilen eseri kazandırmış. Söylendiğine göre, akustiği hayli önemli olan bu eser 49 farklı tonda eko oluşturabiliyormuş, her ne kadar biz sadece 12 tanesini duyabiliyor olsak da. Aynı zamanda nem oranının az olmasından dolayı, kompleksin renkleri bu kadar canlı kalabilmiş. Kendi adıma rahatlıkla söyleyebilirim ki, görür görmez vurulmuştum. Mimarinin kendisi, işlemeler, renkler her şey harikaydı. Meydanın kendisiyle beraber harika bir bütün oluşturuyorlar kesinlikle.
Meydan içerisinde yer alana Bazar-e Bozorg ise, 1000 yıllık tarihiyle, harika bir kültür mozaiği. İçerisinde yer alan dükkanlar, iş işçiliği genelde mavinin hakim olduğu renklerle işlenmiş eşyalar satan dükkanlar, çay evleri, kahve dükkanları, restoranlarıyla beraber muazzam bir yer. Tesadüfen bulduğumuz ve yemek yemeye karar verdiğimiz Naghesh Jahan Restoran ise bizim için çok yerinde bir tercih oldu.
Isfahan denilince akla gelen bir diğer yer ise Zayende Nehri’nin altlarından aktığı köprüler. Aralarında Khaju Köprü’sünün en popüler olduğu bu köprüler, Isfahan’nın olmazsa olmazlarından. Her ne kadar biz gittiğimizde, baraj kapaklarının kapalı olmasından dolayı, köprülerin altından sular akmıyor olsa da, etrafında güzel yürüyüşler yapabileceğiniz, İmam Meydanı’nda geçmişi yaşadıktan sonra, günümüze dönebileceğiniz bir yer orası. Akşamları ışıklandırıldıktan sonra da ayrı bir güzelliğe sahip oluyor.
İmam Camisi’nin ardından, şehrin dikkat çeken bir diğer ibadethanesi ise -şimdilik Ateşkadeh’i hariç tutuyorum- Mescid-i Cuma. Şehrin en büyük ibadethanesi olma özelliğine sahip bu yapının tarihi, Selçuklulara, ibadethane olarak kullanılması ise bir Zerdüşt ibadethanesi olmasıyla birlikte Sasaniler’e kadar uzanıyormuş.
Isfahan’nın bir diğer gözdesi ise Çehel Sütun Sarayı. 40 Sütun Sarayı olarak da geçen bu yapıya böyle söylenmesinin sebebi ise girişinde bulunan 20 sütunun, öndeki havuza yansımasıyla beraber 40 adet görünmesi. Şah II. Abbas zamanında tamamlandığı rivayet edilen bu eseri, köprülerdeki şanssızlığımız devam ettiğinden dolayı göremedik. Önündeki havuzun dolu olmamasından dolayı 40 adet sütun görme şansımız maalesef olmayacaktı, dolayısıyla bu seferlik burayı es geçtik. Yolumuz tekrar kesişirse bir gün Isfahan’la, o zaman bu ritüeli de yerine getiririz…
Şehrin bir diğer yüzü, Şah Abbas I zamanında, İran’ın kuzeyinden getirilip bu bölgeye yerleştirilen Ermenilerin yaşadığı Culfa Bölgesi. Şehrin bir diğer yüzü dememin sebebi ise kaldığımız kısacık vakitte gözlemlediğim kadarıyla, daha farklı bir kültürün yaşandığı, güzel kafe, restoran ve dükkanlarıyla faklı bir dokuya sahip olması. Isfahan’ın görülmesi gerekenlerinden Vank Katedrali’nin yer aldığı Yeni Culfa bölgesi, aylak aylak dolaşıp etrafı gözleyebileceğiniz daha fazla zamanı hak ediyor kesinlikle! Vank Katedrali’nin içerisinde bulunan işlemelerden hayli etkilendiğimi belirtmeliyim. Nitekim, Isfahan’a gelen turistleri bu bölgeye çeken bu katedral.
Güzelim İran halılarını tanıma imkanı da elde ettiğimiz Culfa’da isterdim ki daha fazla vaktimiz olsun. Ve elbette ki İran halılarının çok güzel, ancak bir o kadar da pahalı olduklarını belirtmeme gerek yok diye düşünüyorum 🙂
Bütün bu noktalara ek olarak, Isfahan’da bulunan Ateşkadeh’i de görme fırsatı elde ettik.Taksiyle yaklaşık 20-25 dakikaya ulaşılabilen Ateşkadeh, bence Isfahan’da görülebilecek farklı bir nokta. Her ne kadar benim gözümde, Zerdüştlükle birleştirdiğim şehir Yezd olsa da İran’da, burası da bize bir nevi alıştırma noktası oldu. Sasani Dönemi’ne kadar uzanan bu yapıya erişmek için biraz tırmanmanız gerekiyor. Ulaştıktan sonrası ise değişik perpektiften bir Isfahan manzarası! Yezd’de bulunan Sessizlik Kuleleri kadar etkileyememiş olsa da beni, yine de bir şans vermenizi tavsiye ederim.
Isfahan’da kısaca kaldığımız yerlerden de bahsedeyim. Öncesinde Totia Hotel’i denedik ancak ilk gecenin sonunda değiştirip Turist Hotel’e geçmeye karar verdik. Gecesine 25 USD ödediğimiz Turist Hotel ise kesilikle daha doğru bir tercih oldu. Çok yakınında bulunan Sharhzad Restoran’ı mutlaka listeniz ekleyin!
Isfahan! Ne kadar enteresan bir diyar şu dünya üzerinde. Kendi dar hayatlarımıza gömülüp, dünyadaki, bizden çok farklı yaşam tarzlarına giderek daha fazla uzaklaştıkça, bu tarz yerler insanın ufkunu genişletiyor. Kendi dünyasını giderek daha fazla küçültüyor kendi gözlerinde. Bunu ilk defa Abyaneh’te iliklerime kadar hissetmiştim. Aynı çağda yaşayıp, sürdürdüğümüz birbirinden bir hayli farklı hayatları karşılaştırma fırsatını yakalamak oradaki insanlara bakıp, her ne kadar kendi vizyonumu genişletse de, kendi dünyamı küçülttükçe küçülttü gözümde. Isfahan’la bu devam ederken, Yezd ise noktayı koydu diyebilirim. Ne kadar enteresan bir havan var Yezd! Güzel Isfahan’a veda ederken, beni iliklerime kadar etkileyen Yezd’e doğru yola koyuluyoruz. Bu arada yolda yürürken bizimle tanışıp, saatlerce bizimle muhabbet eden, İran’dan ayrıldıktan sonra da bu muhabbeti bitirmeyen, yaşadığı 19 yıla, çoğu insanın 40 yılına sığdırdığı bilgiyi sığdıran Maziar’a ise buradan selam olsun. Isfahan’da dolaşırken belki sizin de karşınıza çıkar, muhabbetini sakın es geçmeyin!