Arthur Schopenhauer her ne kadar Friedrcih Nietzsche’den Sigmund Freud’a, Ludwig Wittgenstein’dan Albert Einstein’a, Lev Tolstoy’dan Henri Bergson’a, Jorge Luis Borges’den Carl Gustav Jung’a kadar çok geniş bir etki alanına sahip, çok yönlü ve tarihsel bir felsefe ortaya koymuşsa da; bugün söz ondan açılınca, sanki çok önemliymiş gibi, öncelikli olarak kadınlara ilişkin fikirleri masaya yatırılır. –Biraz acele ile varılmış− genel kanaat ise onun kadın düşmanı, kaba ve eril bir filozof olduğudur. Bir karşıt oluşturarak savunmaya geçebilecek konforu yaratmasından ötürü tercih edilen bu yaygın kanaati tersine çevirmek gibi bir amaç gütmeden, bu yazıyı yalnızca onun yaşamında etkin olan kadınlara ayıracağım. Sözgelimi annesi Johanna, kızkardeşi Adele, çocuğunun annesi olan Dresdenli kadın –ismini bulmak çok güç−, uzun süreli ilişkisi Caroline Medon ya da Schopenhauer’u daha en baştan reddeden Flora Weiss… Schopenhauer’un yaşamının en azından ilk kırk yılında etkin olan bu kadınlar, Schopenhauer’un kadınlara ilişkin fikirlerini şekillendirmiş gibidir. Fakat yine de olumlu ya da olumsuz yönde bir kanaat oluşturmak için bu yeterli olmayabilir. Bu halde herhangi bir kanaat ya da yorum ortaya koyma refleksinden uzak biçimde, Schopenhauer’un yaşamına dokunmuş kadınlardan bahis açabiliriz şimdi.

Öncelikli olarak Arthur’un ailesindeki iki kadından bahsetmek gerekir: Anne Johanna ve kızkardeş Adele. Ailenin babası Heinrich Floris 1805 yılında ölünce –bu muhtemelen bir intihardır ve Arthur daha sonra hep sevgi ve saygıyla anacağı babasının ölümünden oldukça etkilenmiştir; intihar üzerine düşünmesine vesile olan bu olay aynı zamanda onun felsefî yolculuğunun da başlangıcıdır− ailenin diğer bireyleri kısa zamanda dağıldılar. Anne ve kızkardeş bir tarafa, Arthur ise diğer tarafa gitti. Bu dağılma neredeyse bir mecburiyetti çünkü Arthur ile ailenin kadın bireyleri neredeyse hiçbir konuda uzlaşamıyordu. Genç Arthur ile özellikle anne Johanna arasında bir gerilim hemen fark ediliyordu. Bu gerilim zaman içinde bir yarışa dönüştü; zira Johanna da bir yazardı ve Goethe ile geçen bir sohbette, Goethe’nin Arthur’dan övgü ile bahsetmesi üzerine “bir aileden tek dahi çıkar” diyerek oğlunu çabucak harcayabilmişti. Anne ve oğul son defa 1814’te görüştü ve bundan sonraki iletişim sürekli olmayan, seyrek mektuplarla sürdü. Arthur’un kızkardeş Adele ile arasındaki gerilim bu boyutlarda değilse de, ona karşı da mesafeli olduğu anlaşılıyordu. Nihayet aile bireyleri arasındaki çatışma anne Johanna’nın 1838’deki ve kızkardeş Adele’nin 1849’daki ölümlerine değin sürdü ve Arthur annesinin de kızkardeşinin de cenazelerine katılmadı.

Gelgelelim Arthur Schopenhauer ailesinden fiziksel olarak kopup felsefî yolculuğuna başladı ve erken dönem eserlerinden olan ve onun magnum opus’u diyebileceğimiz İstenç ve Tasarım Olarak Dünya yayınlandığı zamanlarda, bugün pek de bilinmeyen bir şey yaşandı. “1819 ilkbaharında, Dresdenli ailelerden birinin hizmetçisi, Schopenhauer’un kızını dünyaya getirdi” (1). Schopenhauer kızkardeşine yazdığı mektupta “bunun bir gönül ilişkisi değil, kasık ilişkisi olduğunu “ yazmış, daha sonra babalığı ve babalığın gerektirdiği yükümlülükleri yerine getirmeyi kabul etmişti (2). Fakat bilinmeyen bir nedenle, 1819 baharında dünyaya gelen kız çocuğu, yıl sonuna doğru ölmüştü. Yani Schopenhauer, birkaç ay bile olsa baba olmuştu. Çocuğun ölümünden sonra ise o, daha çok gönül ilişkilerine yönelmişti. Caroline Medon ile olan ilişkisi ise bunların en bilindik ve en uzun olanıydı. Bir opera sanatçısı olan Caroline ile Schopenhauer, muhtemelen 1819’u izleyen iki yıl içinde tanışmış ve on yıl süren git-gelli bir ilişki yaşamışlardı. Aralarındaki yaş farkı neredeyse on dörttü ve yine muhtemelen tanıştıklarında Caroline’in bir oğlu vardı – ve tanıştıktan sonra bir başkasından bir oğlu daha olmuştu (3). Schopenhauer’un Frankfurt’a daimi olarak yerleşmesine kadar süren (Caroline’i de beraberinde götürmek istemiş fakat Caroline oğlunu bırakmayı reddedince tüm ipler kopmuştu) bu ilişki son bulduğunda, Schopenhauer için evlilik defteri tamamen kapanmıştı. Elbette bu sırada –yani Caroline ile git-gellerin sürdüğü esnada−, Schopenhauer’un başarısızlıkla sonuçlanan flört girişimleri de vardı. Bu girişimlerden en bilineni ise Flora Weiss isimli genç kadına yönelikti. Schopenhauer 39 yaşında iken 17 yaşındaki Flora’ya flörtöz biçimde yaklaşmış fakat genç kadın o zamanlar popüler olan filozofa yanıt vermek şöyle dursun, ondan iğrenmişti. Bir tekne partisinde Schopenhauer’un uzattığı bir salkım üzümü, yaşlı adamın ellerinden iğrendiği için denize atan Flora, filozof için tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Bu belki de onun son flört girişimiydi. Yarı münzevi yaşamında böyle denemelere gerek duymamış, yaşamında yalnızca Atma isimli köpek dostlarına yer vermişti. Schopenhauer’un yaşamının son otuz yılında kadınlara yer yoktu…

Dipnotlar:

(1) David Cartwright, Schopenhauer, Çeviren: Sibel Erduman, İş Bankası Kültür Yayınları, ss. 304.

(2) a. g. e. ss. 305.

(3) a. g. e. ss 358.

Kaynakça:

CARTWRIGHT, D., Schopenhauer, Çeviren: Sibel Erduman, İş Bankası Kültür Yayınları, 2020 (II. Basım).