Rönesans kelime anlamı olarak yeniden doğuş olan, 14. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar süren dönemin adıdır. Ancak çoğumuzun bildiği bu anlam olduğundan çok daha fazlasını ifade etmektedir. 14. yüzyıl ile başlayan bu süreçte bilim insanları ve sanatçılar eski dünyanın özellikle de Antik Yunan mirasının bilgeliğini, mirasını, zarafetini ve asaletini yeniden canlı hale getirmişlerdir. İlk Çağ’ın kaynaklarına dönerek Yeni-Platonculuk denilen bir düşünce okulunda Hıristiyanlığın normları ve idealleri senkronize edilerek klasik dönemin Paganizmi ile Hıristiyanlık uzlaştırılmıştır.

15 yüzyıl itibari ile sanatta mitoloji Hıristiyan konularına verilen önemle aynı noktaya ulaşmıştır. Mit kökenli konular sanatçılar tarafından hızla ele alınarak bu dönemde çoğu kez alegorik bir işlevde kullanılmıştır. Çoğunlukla siyasal bir duruş, didaktik bir mesaj ya da manevi bir gönderme gibi konular üstü kapalı bir şekilde iletilmiştir. Eserlerde kullanılan mitolojik konuların şifresini çözmek belli bir gelişmişlik düzeyine bağlıydı. Dahası alegori birçok düzlemde etkili durumda olabiliyordu. Dönemin ünlü sanatçılarından biri olan Sandro Boticelli birçok resminde bu alegorileri bir araya getirerek bilgili bir izleyici kitlesine görsel bir anlatı sanatı ve görünürde uygunsuz gibi duran figürleri ve simgeleri bir araya getirerek farklı anlamlar ortaya çıkarmaktadır. Sanatçının da dahil olduğu bu Yeni-Platoncu hareketin patronları olan Medicileri de övmesine de hizmet ediyordu.

Alegoriyi Keşfetmek:

Athena ve Kentaur muamma bir eserdir. Sağ elinin parmaklarını kederli Kentaur’un saçlarına dolamış bir kadın tasvir edilmiştir. Ancak işin ilginç olan yanı ise böyle bir durumun bulunduğu bir Yunan miti bulunmamaktadır. Yunan bilgelik tanrıçası olan Athena bu resimde Boticelli’nin alegorik fantezilerinin ipuçlarını karakterlerin her biri ile ilişkilendiren mecazlar halinde vermektedir. Kadın figürünün vücudunu saran zeytin dallarından bu figürün Athena olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Antik Yunan mitlerine göre tanrıça Atinalılara bir zeytin ağacı sunarak Atina kentinin hamisi durumuna gelmiştir. Ancak çoğu mitin aksine Boticelli’nin Athena’sı genel olarak ilişkilendirildiği kargı yerine bu resimde teber taşımaktadır.

Çoğunlukla bekçilerin taşıdığı bu silah tanrıçanın bir muhafız konumunda olduğunu orta koyar. Rönesans dönemi İtalyan halkı Kentaur’un dizginsiz şehvetin kişileşmiş hali olarak görmüşlerdir. Antik Yunan mitolojisinde bu canlılar çoğu kez bakire perilerin peşinden koşarken tasvir edilir. Kentaur’un ehlileştirilmemiş içgüdülerinin bir simgesi olan saçlarını yakalamakla Athena onu dizginler ve ona boyun eğdirir. Eserin genel teması bu bakış ile tutkunun ve kötülüğün karşısında erdemin ve aklın zaferi olarak okunabilir. Athena’nın beyaz elbisesinin temasında tekrarlanan iç içe geçmiş üç halka Medici ailesinin amblemini simgelemektedir ve bu da bir alegoridir.

“Muhteşem” olarak bilinen Lorenzo de’ Medici yakın zamanda, Floransa karşıtı güçler karşısında savaştan kaçan Napoli ile bir ittifak kurmuştu. Eserin başka bir siyasal okuması ise Athena’nın barışı temsil eden, Kentaur’un maddeleştirdiği savaşçı içgüdülere boyun eğdirerek Floransa karşıtı güçlerin başını çektiği papalığa bir mesaj vermektir.