Sizin öykü tanımınız nedir, niçin öykü yazıyorsunuz?
Öyküyü tanımlayabilecek çok fazla şey söylenebilir; benim açımdan da bu tanım ve neden öykü yazdığım sorusunun cevabı dönem dönem değişiklik gösterir. Kimi kez öncelediğim bir tarafı geri düşer, bambaşka bir sebep gelip kendini hatırlatır. Sırası değişse de benim için her zaman geçerli olan yanıtlardan bir tanesi hikâyelerimi paylaşmayı sevmem ve insanlara ulaşma isteğimdir. Bunun için tek araç elbette öykü değil. Bugüne dek öyküyü aracı kılmam, bu türü okumayı sevmemden, söyleyebileceklerimi de en etkili şekilde öykü diliyle anlatabileceğime inanmamdan kaynaklanıyor.
Sizden önceki dönemin öykücülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz, etkilendiğiniz isimler var mı?
Öykünün anlatı geleneğine dayandığını ve çağdaş öykücülüğümüzün ortaya çıkışından bu yana geçen dönemi düşününce öykünün genç ve dinamik olduğunu, bir o kadar da zengin ve derin bir kökten beslendiğini söyleyebilirim. Değerli bir anlatı ve öykü birikimimiz, usta yazarlarımız var ne mutlu ki. Okuduğum tüm öykücülerden etkilendim. Sevmek, beğenmek, yakın hissetmek başka bir şey ama kendi metinlerime katkı anlamında baktığımda önceki dönemlerde yazılanların tamamı beni etkilemiştir, belirli ya da belirsiz iz bırakmıştır. Etkilerin çoğu aslında farkına varmadan yazıya sızar, bu etki benzemekle, yakınlaşmakla olabileceği gibi tersi şekilde de işleyebilir. Beni etkileyen pek çok öykü ve roman yazarı var, Memduh Şevket’ten Aziz Nesin’e, Sait Faik’ten Orhan Kemal’e, Leyla Erbil’den Sevgi Soysal’a, Vüsat O. Bener’e, Ferit Edgü’ye, Cemil Kavukçu’ya. Her biri farklı bir açıdan etkilemiş, beslemiştir beni. Ne kadar isim saysam o kadar eksik kalır.
Bugünün öykücülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün öykü yelpazesi çok geniş. Her türden öyküyle karşılaşabiliyoruz ancak birbirinden farksız, sanki aynı kalemden çıkmış öykülere de pek sık rastlıyoruz. Bir yandan kendimi de katarak en büyük eksikliğin çoğunlukla cesaret olduğunu düşünüyorum. Çoğumuz bilinen kalıplar içinde, türün gelişiminden bu yana denenmiş anlatım olanaklarının dışına çıkmadan yazıyoruz. Burası güvenli alan çünkü. İyi kötü cümle kuruyor, bariz yazım hataları yapmıyorsak kimsenin kıyasıya eleştirmediği ama öte yandan varlığı yokluğu fark yaratmayacak metinler üretiriz. Şu iki durum cesaretli bir denemeyi ortaya çıkarabilir; birincisi cahillik, ikincisi türü iyi bilmek, eskiyi ve yeniyi okumak, takip etmek. İlki için konuşmak gereksiz. Geçmişi ve günceli bildikten sonra bir arayışa girmek gerekiyor, arayışa girmek için de cesaret göstermek. Sonuçta her arayış ve cesur adım bir fark yaratacak diyemeyiz ama bu çaba da değerli ve gerekli.
Günümüzde öykücü olmanın sorunları nelerdir?
Öykücü olmanın kendine özgü sorunları yok; bu çağ, bu ekonomik sistem, bu ülke herkese ne kadar sorun yaratıyorsa öykücülere de en az o kadar sorun yaratıyor.
İlk öykünüz nerede ve ne zaman yayımlandı?
Öykü denmese de ilk yazım ilkokul gazetesinde yayımlandı. Öykü denebilecek ilk öyküm ise 2002 yılında “E” dergisinde yayımlandı. O yıl ODTÜ Kitap Topluluğu’nun Ankara’daki üniversite öğrencileri arasında düzenlediği bir öykü yarışmasına “Yastık” adlı öykümle katılmıştım. Gönderdiğim öykü Öğrenci Özel Ödülü’nü kazanınca diğer dereceye giren öykülerle birlikte “E” dergisinin Nisan 2002 sayısında yer aldı.
Ne anlatmak mı nasıl anlatmak mı?
Elbette yazarı belirleyen birincil husus nasıl anlattığı. Bu “nasıl” sayesinde yazar olunuyor ve yazılanlar edebi bir kategoriye sokulabiliyor. Yazar “nasıl”la uğraştığı ölçüde başarılı metinler ortaya çıkarabiliyor. Öte yandan ben “ne” sorusunu ben hiçbir zaman yabana atmadım. “Ne” yazmaya karar verme anı, “nasıl” yazıyla kurulan ilişki.
Toplumsal, sosyolojik ve kültürel gelişmeler öykücülüğünüzü nasıl etkiliyor?
Doğrudan etkiliyor. Herhangi bir alanda yaratıcı ve üretici olan bir insanın toplumsal gelişmelerden etkilenmemesi mümkün değil. Farkında olsak da olmasak da, istesek de istemesek de yaşadığımız toplumun ve dönemin sakatlıkları yazdıklarımıza sirayet ediyor, yazıyı belirliyor.
Öykü türünde ısrarcı mısınız yoksa başka türlerde yazmayı denediğiniz veya düşündüğünüz oldu mu?
Israrcı değilim. İfade olanağını hangi tür daha iyi sağlıyorsa o tür tercih edilebilir. Mesele iyi bir sonuç çıkarıp çıkaramadığımız. Şiir yazamadığımı biliyorum. Roman denemelerim oldu. Sıradaki yayımlanacak kitabım da bir roman olacak fakat bundan sonra da öykü yazmayı sürdürmeyi düşünüyorum.
M. ÖZGÜR MUTLU ; 1981 Manisa doğumlu. 2011 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nün öykü dalında sahibi oldu. “Van Gölü Ekspresi” isimli öykü kitabı 2011’de Varlık Yayınları, “Karton Ev” isimli ikinci öykü kitabı 2016’da Nota Bene Yayınları, “Dünyanın Çivisi” isimli öykü kitabı 2018’de Sel Yayıncılık tarafından yayımlandı. Öykü ve yazıları bugüne dek birçok edebiyat dergisinde yer aldı. 2019’dan bu yana Karton Ev kitabındaki aynı adlı öyküden oyunlaştırılan Korsan oyununu Datça Metamorfoz Sahnesi’nde sahnelemektedir.
Sosyal medyada M.Özgür Mutlu :
Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları okudu. Uzun yıllar çok uluslu şirketlerin Lojistik ve Finans birimlerinde üst düzey yöneticilik yaptı. Halen kurumsal firmalara danışmanlık yapıyor. Birçok STK’da gönüllü olarak çalıştı, bireysel yardım projeleri aktif olarak devam ediyor. Yollar, kitaplar ve fotoğraf en büyük tutkusu. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2018 yılında açtı. Kafalar Hep Karışık projesinde yer almaktan mutluluk duyuyor. Şiire, yollara, çocuklara ve gelecek güzel günlere inanıyor. Çizdiğini yazdığını kendine saklıyor. Okuyor, okuyor okuyor…