Sizin öykü tanımınız nedir, niçin öykü yazıyorsunuz?
Bence yazmak bir tür küstahlık zaten… Benim söyleyeceğim bir şey var, siz de görün, duyun, dinleyin demek biraz. Dolayısıyla, kendi küstahlığım çerçevesinde, hakkında söz söylemek istediğim, içime gelip oturan her hissi paylaşmak ve anlatmak için yazıyorum. Haliyle öykü yazmak benim için dert ettiğim şeyleri sesli söylemek ve bu dertlerle bir baş etme yöntemi. Çünkü iyi kötü becerebildiğim tek yol bu.
Sizden önceki dönemin öykücülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz, etkilendiğiniz isimler var mı?
Ben özsaygı ve özeleştiriye inanıyorum önce. İster önceki dönem olsun ister şimdi. Bakın Onat Kutlar’ın sadece bir tane öykü kitabı var. Bir daha o seviyede metinler yazamayacağını düşündüğü için başka bir öykü kitabı yayımlamamış. Demem o ki önceki dönemde, şimdilerde hepimizin usta, öğretmen gözüyle baktığı çok başarılı edebiyatçılar var. Peki, bu insanlar bir anda mı oldular, bir sihirli değnekle mi ustalaştılar? Hayır. Onlar da eleştirildi, beğenilmedi ya da övüldü. Emin olun kapı kapı yayınevi aradılar, defalarca reddedildiler. Ben onlardan çalışmayı, emek vermeyi, çok okumayı, pes etmemeyi, kararlı olmayı öğrendim. İshak kitabını çok severim, ders kitabı gibidir. Sait Faik, Bilge Karasu, Leyla Erbil, Selçuk Baran etkilendiğim isimlerdir. Sadece kalemlerinden değil, en çok duruşlarından etkilenmişimdir.
Bugünün öykücülüğünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni çıkan hemen her öykü kitabını okuyorum. Deneysel metinler de var, toplumsal gerçekçi metinler de var, modern şehrin yarattığı yalnız ve depresif insanı odağına alan metinler de var. Okur olarak şahsi fikrim hep aynı anlatıcı konuşuyormuş gibi, gözümde canlanmayan karakterle dolu metinleri ya da toplumsal gerçekçi olacak diye dikte eder gibi kör gözüm parmağına yazılan öyküleri okumaktan zevk almıyorum. Bir his benim aradığım, o hissi en son Kadri Öztopçu’nun öykülerini okurken hissettim.
Günümüzde öykücü olmanın sorunları nelerdir?
Öykücü olmanın değil de edebiyatla uğraşmanın özellikle yeni ve genç yazarlar için sıkıntıları var tabii. Sosyal medyada görünmek, kitabımızı ya da metinlerimizi birer ürün gibi tanıtmak, göstermek zorunda kalıyoruz. Buna hiçbirimizin bayılmadığından eminim. Aslında edebiyatçı yanım sadece yazdıklarımın konuşulmasını ya da mevzubahis olmasını isterken kendimi fotoğraflı imza günü afişi paylaşırken buluyorum. Fakat bu biz yazarlarla değil, sistemle ilgili bir sorun; biz de içinde tutunmaya çalışıyoruz. Bir de çok öykü, çok öykücü var fakat bu bir sorun değil bence. İyi olan, çabalayan, kararlı olan yoluna devam edecektir.
İlk öykünüz nerede ve ne zaman yayımlandı?
İlk öyküm, Artis, Altkitap 2017 seçkisinde yayımlandı.
Ne anlatmak mı nasıl anlatmak mı?
Benim için önce ne anlattığım gelir. Bir şey beni içten dürter, kemirir, uzun zamandır demlendiğini bildiğim bir histir peşine düştüğüm. Nasıl anlattığım o hissin etrafında kendiliğinden gelişir.
Toplumsal, sosyolojik ve kültürel gelişmeler öykücülüğünüzü nasıl etkiliyor?
Öykücülüğüm diye bir şey yok esasında, ben varım. Bir anne, öğretmen, kadın, evlat, eş, arkadaş, insan ve şimdilerde yazar olarak birçoklar bütünüyüm. İçinde yaşadığım toplumu anbean izleyen biriyim, hep de öyleydim. İnsanları, ilişkileri izlerim. Hayatta en sevdiğim şey, başka bir yerinden de, herkesin bakmadığı tarafından da bakmaya, görmeye çalışmak… Yaşadığım coğrafyada barınabilmek, tutunabilmek, mutlu olabilmek ve mutlu kalabilmek, ağız dolusu gülebilmek hepimiz için günbegün zorlaşıyor. Bakın son yıllarda eşinizle kendi balkonunuzda da otursanız, arkadaşlarınızla kafa dağıtmak için dışarıya da çıksanız sohbet bir şekilde gündeme ya da siyasete geliyor. Ekonomiye, eğitime dolayısıyla mutluluk ve huzura… Sürekli kendini başkalarının yerine koymaya başlıyorsun. Dolayısıyla ben artık kendi çokluğumdan çıkıp daha büyük bir şeye dönüşüyorum. Edebiyat zaten bu noktada bir kılıçtır, okura sayısız hayatı deneyimleme imkânı sunar. Benim kalemim ve öykücülüğüm ses çıkarmam gerektiğini düşündüğüm her şeye hizmet eder.
Öykü türünde ısrarcı mısınız yoksa başka türlerde yazmayı denediğiniz veya düşündüğünüz oldu mu?
Hayatımda bir kez ısrarcı oldum. Öykü yazmaya başladığımda ilk kez, hayatında bir şeyi iyi yapmayı öğrenmeden ölme İlay, dedim. Demem o ki tür olarak hep öykü yazacağım diyemem ama ne yaparsam yapayım iyi yapmayı bilmeden, öğrenmeden yapamam bu saatten sonra. Öğrenmeye çabalamaktan başka bir şeyde ısrarcı değilim.
İLAY BİLGİLİ 1981 doğumlu. Çukurova’da büyüdü. Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği bölümünde öğrenim gördü. Hâlâ öğretmen olarak görev yapıyor. Artis isimli öyküsü 2017 Altkitap Öykü Seçkisi’ne, Mimesis isimli öyküsü 2018 Altkitap Öykü Seçkisi’ne girmeye hak kazandı. Öyküleri Notos Dergi, Duvar Dergi, Öykülem, Altzine, Edebiyat Haber ve Oggito Öykü’de yayımlandı. Talan, yazarın ilk öykü kitabıdır. İbrahim’in yol arkadaşı, Ayşe Beren’in annesidir.
Sosyal medyada İlay Bilgili :
Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları okudu. Uzun yıllar çok uluslu şirketlerin Lojistik ve Finans birimlerinde üst düzey yöneticilik yaptı. Halen kurumsal firmalara danışmanlık yapıyor. Birçok STK’da gönüllü olarak çalıştı, bireysel yardım projeleri aktif olarak devam ediyor. Yollar, kitaplar ve fotoğraf en büyük tutkusu. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2018 yılında açtı. Kafalar Hep Karışık projesinde yer almaktan mutluluk duyuyor. Şiire, yollara, çocuklara ve gelecek güzel günlere inanıyor. Çizdiğini yazdığını kendine saklıyor. Okuyor, okuyor okuyor…