Yazılar uçuşur bazen kâğıtlarda… Kâğıtlardan kâğıtlara… Devrik cümlelerle, cüretkâr harflerle karışır bazen kayıplara… Sarnıçta birikir noktaları, virgülleri… Ne bir son verme ne de bir erteleme var ufukta… Mürekkeptir ağlayan, yalnızca, bazen, arada sırada…
1886, Feyhaman Duran için bir başlangıç. Nazmi Ziya, Namık İsmail ya da Hikmet Onat gibi İstanbullu o da. Galatasaray Lisesi’ndeki öğrencilik yıllarında ilgi duymaya başladığı resim, yıllar geçtikçe hayatının ortasına yerleşecekti.
Birçok Türk sanatçı gibi, o da yurtdışına eğitime gönderilmişti. Paris’e, Jullian Akademi’ye… Malum savaş yüzünden yurda geri dönmüştü. Oldukça donanımlı sanatçı, artık Sanayi-i Nefise Mektebi için yeterli bir hoca idi. 1919 tarihi de oradaki kariyerinin başlangıç senesi idi.
1914 Kuşağı, birçoğumuzun İbrahim Çallı ile tanıdığı bir ressam grubuydu. Türk İzlenimcileri adıyla da anılan grup, konu bazında fikir birliğine sahip bir grup değildi. Kimi sanatçılar figürlü kompozisyonlar kullanırken kimi sanatçılarsa süslü ve romantik bir havaya yer veriyordu resimlerinde. Feyhaman Duran ise daha çok kendisine şu etiketi verecek çalışmalarıyla adından söz ettiriyordu: “Usta Portre Sanatçısı”.
Başlı başına bir portre ekolüydü Feyhaman Duran. Önceki kuşağın aksine, boyaları geniş fırça darbeleriyle, serbestçe sürüyordu tuvale. Kadın figürü de çok önemliydi. İbrahim Çallı, Namık İsmail ve Feyhaman Duran dönem modasını yansıtacak şekilde çalışmalarında yer veriyordu kadın figürüne.
Aktardığım bu bilgiler üzerine Feyhaman Duran, akıllarda portreleriyle yer etmiş olsa gerek. Peki, neden “Natürmortların Lisanı” başlığımızın adı?
Mürekkeptir bazen çiseleyen, tüm saklı kalmışları ortaya çıkarma arzusu ile… Önce biraz buğulu, sonra tamamen aydınlık gökyüzüne doğru, yavaş yavaş ortaya çıkarlar. Günebakanlar gibi güneşe değil ama gökyüzüne doğru yola çıkarlar.
Salyangozlar… O büyük karedeki minik detaylar… Portrelerin ardında gizli natürmortlar gibidir aslında… Azınlıklar, ama kıymetle uçuşurlar tuvallerde, kâğıtlarda. Mürekkeple ağlarlar, yalnızca, bazen, arada sırada.
Desen çok önemlidir. Kaybolmamıştır. Seramiği de hissettirir, örtüyü de. İnsanı karanlığa götüren renkler pek tercihi değildir Feyhaman Duran’ın. Mümkün mertebe aydınlık bir palete yer verir resimlerinde. Ne ışığı abartır ne de gölgeyi. Güzel bir uyum yakalamaya bakar ikisiyle de. Hatta yıllar geçtikçe, kullandığı renklerin parlaklaştığı bile gözlemlenir. Ve yine yıllar geçtikçe, natürmortların üzerine daha çok düştüğü bilinir Feyhaman Duran’ın.
Gerçekçilik, bir hayli önem verdiklerindendi. Renklerin berrak olanlarıyla bunu pekiştirmeyi de pek iyi biliyordu. Meyveleri, çiçekleri ya da hat yazılı levhaları… Ne şeffaftılar ne de karanlık. Eserlerindeki o sağlam desen, her yerde kendini belli ediyordu. Her şubat ayında açan kiraz çiçekleri gibi, gözleri doyuruyordu.
Okur, yazar, çizer, gezer.