Dünya müzelerinin en önemli koleksiyonlarından bazıları bugün Berlin’de bulunuyor. Özellikle Germen tarihine ve daha genelde sanat tarihine ışık tutan beş büyük müzenin bulunduğu ve “Museumsinsel” diye isimlendirilen ada, Berlin ile özdeşleşmiş durumda. Sanat meraklıları, eminim, bu beş müzeyi daha yakından tanımak isteyecektir.

(Museumsinsel Master Plan: www.preussischer-kulturbesitz.de/en/locations/construction-projects/museumsinsel-master-plan.html)

Eski Berlin şehrinin merkezi olan “Mitte” bölgesinde, şehre hayat veren Spree Nehri üzerinde birbirinden bağımsız beş ayrı binada bulunan müzelerin koleksiyon tarihleri çok eskilere gidiyor. Altes Museum (Eski Müze), Neues Museum (Yeni Müze), Alte Nationalgalerie (Eski Ulusal Galeri), Pergamon Museum (Bergama Müzesi) ve Bode Museum (Bode Müzesi). Bu beş müzenin bulunduğu alan “Müzeler Adası” olarak isimlendiriliyor ki, insan düşününce daha kapsayıcı bir isim olamazdı diyor.

Şimdi müzelere daha yakından bakalım:

Eski Müze, adı üzerinde Yeni Müze kurulduktan sonra eski olmuş. Neoklasik mimari tarzda inşa edilen Altes Museum, Berlin şehrinin önemli mimarlarından Karl Friedrich Schinkel’in tasarımıyla 1820’lerde inşa edilmiş. Müzenin temel koleksiyonu aslında Prusya kraliyet koleksiyonu ancak koleksiyon genişledikçe beş büyük müze ortaya çıkmış ve bu müzeye düşen de antik eserler ile Yunan, Roma, Etrüks eserleri olmuş. Tıpkı bizim Arkeoloji Müzemiz gibi, müze binası dışarından Antik Yunan tapınaklarını andırıyor; içeri girdiğinizde ise bir Roma tapınağında olduğunuzu düşünüyorsunuz.

Bu müzenin “yenisi” Büyük Mısır koleksiyonu ile meşhur olan Neues Museum… Friedrich August Stüler tarafından tasarlanan ve 19. yüzyılın meşhur müze binalarından biri olarak inşa edilen bir müze. Koleksiyonunda Mısır’ın meşhur mumyaları, bilhassa çok ziyaretçi çeken Nefertiti heykelciği, papirüsler ile antik döneme ve tarih öncesine ait eserleri barındırıyor.

Alte Nationalgalerie yani Eski Ulusal Galeri de, sonraları yenisi yapıldığı için “eski” diye anılıyor ama Yeni Ulusal Müze, meşhur Müzeler Adasında bulunmuyor. Müzeler Adasının Ulusal Galerisini yine Friedrich August Stüler tasarlamış ve müzeye adeta bir tapınağa giriyormuşsunuz gibi adım atıyorsunuz.

Koleksiyonunda Rodin, Cezanne, Monet, Manet, Renoir, Böcklin gibi heyecan verici isimler var. Yine Osman Hamdi Bey bu müzede sizi karşılayan isimlerden. Ulusal Galeriyi gezerken hem İtalyan Rönesansını hem de daha az bilinen Alman Rönesansını yakından takip edebiliyorsunuz.

Bode Müzesi, Bizans ve Hristiyanlık döneminin çeşitli zamanlarına ait oldukça önemli eserleri barındırıyor. İstanbul kökenli pek çok eserle burada karşılaşmanız mümkün. Bode Müzesinin içinde gezerken kapalı kapıları açabiliyor, salonlarda rahat ve sakince gezebiliyorsunuz. Müzede Bizans sanatı dışında farklı dönemlere ait mimari yapı örneklerinden kesitler de görmek mümkün: alınlıklar, süslemeler, detay işler oldukça ilgi çekici. Müzenin bir kısmı da sikke koleksiyonuna ayrılmış.

Berlin’in en çok ziyaret edilen ve adı bizde en çok anılan müzesi ise Pergamon yani Bergama Müzesi… Adı üzerinde Bergama’dan götürülen eserleri bütün ihtişamı ile sunuyorlar. 2019’a kadar Bergama bölümü restorede olsa da, bizim Arkeoloji Müzemizde sadece ufacık bir bölümü olan İştar Kapısı neredeyse şehriyle birlikte, Babil’in mimari hazineleri, İznik çinileri, Milet gibi antik kentlerden taşınan kalıntılarımız koleksiyonun temelini oluşturuyor ve doğal olarak yoğun eleştiriler altında çok ziyaretçi çekiyor.

Bergama Müzesi, Ludwig Hoffmann tarafından 1910’dan sonra yapılmış ve bugün bizim topraklarımızdan giden eserler de Almanların yaptığı kazı çalışmalarından ve dönemin hukukuna aykırı olmayarak götürülen eserler. Dolayısıyla Berlin’i ziyaret eden biz Türklerin, sayısız antik kentin hala toprak altında olmasına, yüzlerce eserin yer sıkışıklığından dolayı depolardan teşhire çıkarılamamasına aldırmadan “bizden çaldıklarını sergiliyorlar” demesine de oldukça kızıyorum.

Katılmayanlar olacaktır ancak saklamak, korumak değildir. Bunun farkında olan dünya müzeleri, tüm kültürlere ait eserleri büyük bir gururla, hak ettikleri ilgiyi vererek sergiliyorlar. Önce elimizdekilerin kıymetini bilelim ki, elimizde olmayanları istemeye hakkımız olsun. Dolayısıyla Bergama Müzesinin Ön Asya ve İslam Eserleri koleksiyonu da görülmeye ve orada olmaya değer!

Müzeler Adası bize gösteriyor ki eski kraliyet koleksiyonları beş büyük müzeye dağıtılmış. Adeta tek bir müze gibi her çeşit eseri teşhir eden tüm müze binaları ise oldukça ihtişamlı ve gerçek anlamda “müze binası” olarak tasarlanmış. Erken tarihlerde hayata geçirilen bu müze binaları pek çok ülkeye ve Türkiye’ye de örnek olmuş.

Koleksiyonlardan daha önemli bir nokta varsa o da Müzeler Adası’ndaki tüm müzelerin İkinci Dünya Savaşı’nda büyük zarar görmesi ve savaş sonrası büyük restorasyonlardan geçmeleri. Koleksiyonlarda ciddi kayıplar olduğu da söyleniyor. Bazı müzelerde o yılların özellikle silinmeyen izleri dikkat çekiyor. Kurşun izleri, bomba izleri, eserlerin savaş sırasında korunması için alınan tedbirler, fotoğraflar ve daha acısı zarar gören eserlerin hali…

Yine de Almanya güçlü bir devlet olduğunu kanıtlamış ve müzelerinin yaralarını kısa sürede sarmış. Aslında sarmaya da devam ediyor. Hala süren şehrin yenilenmesi çalışmaları Müzeler Adasına da yansımış. Mesela Bergama Müzesinin büyük bir bölümü restorasyon çalışmaları dolayısıyla görülemiyor. Müzeler Adasının etrafı da şehrin pek çok yeri gibi şantiye görünümünde. Buna rağmen müzeler her yıl sayısız turisti çekmeye ve ağırlamaya devam ediyor. Hatta öyle ki, insanlar inşaatlar dolayısıyla oluşturulan dolambaçlı yollardan geçerek müzelere ulaşmaktan keyif alıyor gibiler.

1999’dan beri UNESCO’nun koruması altında olan Museumsinsel için tek bir eleştirim var. BerlinPass, Welcome Card, Museumpass Berlin gibi detaylı ya da bir günlük giriş imkanı veren sınırlı kartlar mevcut ama bunların tam olarak ne işe yaradığını ve hangisinin size daha uygun olduğunu anlatan bir mecra yok. Dünyaca ünlü koleksiyonları olan Almanlar, turist ağırlamak konusunda maalesef pek iyi değiller. İngilizce konuşmayı büyük zahmet sayan gişeler, her konunun detayını sormazsanız size öneride bulunmayı hiç düşünmüyor bile. Tabela ve etiketlerde bile İngilizce konusunda pek eli açık davranmamışlar.

Farklı rakamlar olsa da bugün Berlin’de tüm Türkiye’deki müzelerin sayısı kadar müze var. Herkesin ilgi alanına göre bir yer bulması mümkün. Müze deyince hep önce Louvre’u, British’i sayıyoruz ama Berlin, kıymetli sanatçılarını ve eserlerini merak edene sunan, bunlara ek olarak tüm dünyanın önemli sanatçılarına kucak açan bir şehir. Bu yüzden pek çok tatil alternatifinin yanında sadece müzeleri için de görülmeye değer. Müzeden adası olan başka şehir bulabilir misiniz bilmem ama Berlin, tarih öncesi çağlardan çağdaş sanata geniş yelpazesi ile meraklılarını bekliyor.