Geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen “Heritage İstanbul: Restorasyon, Arkeoloji, Müzecilik Teknolojileri Fuarı”nda pek çok önemli konuşma yapıldı. Bakanlık uzmanları, akademisyenler, özel müze çalışanları, müze idarecileri çeşitli sunumlar yaptı. Müzecilikle alakalı konuşmaların odağında dünya müzeciliğinde yeni trendler, teknolojik gelişmeler, müzelerimizin geleceği olsa da aslında benim odak noktam müzecinin kim ve müzeciliğin ne olduğu sorusuna yanıt aramaktı.
Müzecilik tam bir tanımı olmayan, farklı mesleklerden gelen insanların ortak çalışmaları ile anlam bulan, son zamanlardaki deyimi ile “hayali” bir meslek… Hayali çünkü okulu yok. Müzeci olmak için son yıllarda açılan müze yönetimi, müzecilik gibi bölümleri okuyabiliyor, master seviyesine kadar ilerleme şansı elde edebiliyorsunuz. Ancak akademik anlamda ilerlemek isterseniz doktora seviyesinde bir eğitim Türkiye sınırlarında hala mümkün değil. Keza müzelerden sorumlu Kültür ve Turizm Bakanlığımız “müze uzmanı” alırken, eğitiminin sanat tarihi ya da arkeoloji olmasını şart koşuyor. Yani müzecilik bölümü okumak devlet katında henüz makbul değil…
Oysa müzelerin sanat tarihçisi ve arkeologlar dışında birçok iş koluna ihtiyacı var: tarihçi, restoratör, konservatör, mimar, sosyolog, işletmeci, reklamcı, sosyal medya uzmanı, rehberler, eğitmenler ve konu ve ilgi alanlarına göre değişen başka bir sürü uzmanlık alanı. Ancak bu hala resmi makamlarca kabul edilmiş değil ve devlet müzelerinde bu ciddi eksikliklere yol açıyor. En çok turist çeken müzelerimiz bile sıradan bir devlet dairesi olarak görülüyor; memur atamalarından çalışma prensiplerine değin… Özel müzeler -devlet müessesesi olmamasından hareketle- daha şanslı. Dünya müzeciliğine en yakın örnekleri biz vakıf müzelerinde ve özel müzelerde izleyebiliyoruz. Bu kurumlar özellikle son yıllarda müzelerin eğitim rolünü fazlasıyla benimsediler. Tabii onların da çok daha farklı sorunları var… Kendilerini kabul ettirmek, “müze” adını kullanabilmek için prosedürler uygulamak, ziyaretçiyi memnun etmek ve süreklilik sağlamak gibi… Durum böyle iken akademiye baktığımızda ‘müzeolog’ sayımız yok denecek kadar az, çünkü biz ‘müzebilim’ diye bir bilim dalı olduğunu hala tam anlamıyla kabul edemedik. Üniversitelerde işin teorik kısmını üreten hocalarımız Türkiye müzelerinin neredeyse hiçbirinde pratiğe dökmenin mümkün olmadığı araştırma raporları yayınlıyor.
Sonuç şu: devlet müzeleri ayrı bir dünya, özel müzeler ayrı, akademi apayrı…
Türkiye’de müzeciliğin en önemli sorunlarından biri bu ayrımsa, diğeri de müzelerde kimin çalıştığı, kimin çalışması gerektiği sorunu… Pek çok insan “müzeci” tanımı ile karşılaştığında “tam olarak ne iş yapıyorsunuz?” sorusunu sormaktan kendini alamaz. İnsanlar haklılar çünkü müzecinin yaptığı işin kesin bir tanımı yok… Müzeciler ne yapar? Müzelerin etnografya, tarih, saray-müze, sanat müzesi, arkeoloji müzesi olmasına göre iş grupları değişse de temelde müzeci bir müzede her işi yapandır. Asıl işi son yıllara kadar eser kayıtlarını tutmak ve envanter çıkarmak, tanıtıcı yayınlar yapmak, eserlerin sergilenme koşullarını denetlemek, uygun teşhir şartlarını sağlamak, ziyaretçiyi yönlendirmek olsa da, son yıllarda müzelerin eğitici yönü plana çıktı ve aslında müzeler tam anlamıyla halka hizmet vermeye başladı. Artık müze eserlerini saklamak ve korumaktan çok onu anlatmak, çocukların ve yetişkinlerin gelişimine katkı sağlayacak şekilde sosyal ve kültürel bir mekan olan müzeyi sunmak, koleksiyonu sürekli güncel tutmak, koleksiyonla alakalı yayınları takip etmek ve ihtisas kütüphanesi kurmak da müzecinin işi… Bütün bunları yaparken müze çalışanının da her kurumun personeli gibi çalışma şartlarının düzenli olması, izin ve görevlendirmelerinin ayarlanması, işbirliği ve uyum içinde çalışması, müzenin düzenli idaresi, ziyaretçi sayılarının tutulması, temizlik ve eser bakımlarının belli bir periyotta yapılması da aslında yine müzeciler tarafından yapılıyor. Yani dışarıdan bakıldığında sadece vitrin içindeki eserlerle, müze mekanlarındaki düzenin sağlanması gibi görünse de müzecilik bundan ibaret değil. Müzede herkes, her işi yapıyor ve bunların tamamına “müzeci” deniliyor. Bütün bunlara ek olarak antika satışları ve yurt dışına çıkarılması işlemleri; koleksiyon yapmak isteyen vatandaşın işi gücü de yine müzecilerin raporlarına dayalı olarak işliyor. Yani işin ulusal kültür varlığını korumak gibi çok daha büyük boyutları da var…
Pkuczy’nin Müze illüstrasyonu
Türk müzeciliği yaklaşık 150 yıldır bir mücadele içerisinde büyümeye çalışıyor. Bu mücadele pek tabii en çok bu işe gönül veren insanları yoruyor. Yıllardır değişmeyen soru ve sorunlara ek olarak sürekli gelişen teknoloji ve yeniliklere ayak uydurma çabası da etkisini iyice hissettirmeye başladı. Bunlara bütçelerin yetersizliği, eğitimlerin eksikliği, dünya müzeciliğini takip etmenin masrafları gibi çok daha farklı sorunları eklemek de mümkün. Ben şimdilik müzeci kimdir, ne iş yapar sorusuna -içerden biri olarak- yanıt vermeye çalıştım. Yeni soruların cevaplarında buluşmak ümidi ile…
Doktoralı tarihçi, meslekten müzeci. On yılı aşkın süredir çeşitli müzelerde görev yaptı, şimdilerde bir müzede idareci. Akademide kültür varlıklarının korunması için çalışmalar yapmaya devam ediyor. Okuyup yazmayı, seyahat etmeyi, yeni kültürler öğrenmeyi bir de hayvanları seviyor.