Ölümü çağıracak denli cesur olursanız elbet cevap alacaksınızdır. Bir anda yok olmayı beklemeyin, sizin cürretkarlığınız onun için basit bir alay konusu ki asılsız hayatlarınız için yalvarmayı reddeceğinizden eziyet etmenin bambaşka yollarını her daim bulacaktır.

Benim değer biçilmez ölümüm bir zaman sonra bilincimi bir arada tutan tek şey olduğunda, düşünmeyi bıraktım. Hissetmeyi… Tüm o can yakan kinim,öfkem ölümün parmakları arasında toza dönüştü. Memnundum… İnanın ki hoşnuttum… Aklımın kurduğu bu oyun en kıymetli varlığımdı. Ölüm varoluşun kapısı olmuştu…

Bu oynamak için tehlikeli bir oyundu. Aklın perdeleri yavaş yavaş birbirinden ayrıldığında benim için yalnızca azap vardı ve gerçekliği yitirmek benim tercihimdi. Yalnız uzanıyor ve düşünüyordum. O savunmasız küçük kız çocuğunu…

Çocukluğumu özlüyordum, o saflığı… Her şeyin mümkün göründüğü zamanları. Basitçe kanatlarımı geri istiyorum. Gaddarlığımla takas ettiğim masumiyetimi.

Dudaklarımı aşındıran yakarışların olduğu zamanlardı. Sayıklıyorsun…

Tanrım… Şayet bir yerlerde keyfin yerindeyse, tüm kötü dileklerim seninle… Ölümünü her gün, her karanlık köşede düşlüyorum… O ilahi nefesinin kesildiğini, mucizelerinin son bulduğu anı… Asırlardır evren parmaklarının ucundaydı, biraz olsun neden bana bırakmayı denemiyorsun?

Kendi yansımamı görebildiğim son geceydi. O şafakla birlikte duymayı da bırakacaktım.

Adım sesleri…

Nitekim gün geceyi beklerken hafif ve tutarsız adımlarınla salonu arşınlıyorsun… Bense gece boyu kaskatı zeminde uzanıyorum, avuçlarım safir mavisi mürekkeple kaplı kendimi avutmaya çabalıyorum…Sabahın ilk ışıklarıyla artık acı çekmeyeceğimi kendime fısıldıyorum… Gün ışığında hiçbir şey hissedemezdin. Aydınlıkta kalan tüm insanları seçemezdin. Yalnızca midemde keskin bir ağrı hissediyorum ve dindiremediğim nabzımın çırpınışları. En azından bedenim yıkımı hissedebiliyor bense rutubetli taş duvardan farksızım…

Ceketini öylece bırakıp yanıma uzanıyorsun… Parmak uçlarım sıcaklığını hissediyor lakin nasıl hareket edeceklerini henüz bilmiyorlar. Mezarlıktan aşırdığın solmaya yüz tutmuş ölü çiçeklerini avuçlarıma bırakıyorsun… Tek kelimeyle yaşananlar hastalıktan ibaretti… Rutine kavuşmuş azapla savrulan bir yaşamdı bu… Mecbur olmadıkça içine insanları dahil etmediğimiz, günlerce birbirimizi tükettiğimiz, gölgelerde kaybolduğumuz bir yaşam…

Kirpiklerimden kopan gözyaşlarını özenle siliyorsun ve biliyorum ki sende her seçkin şair gibi ölümüne aşıksın;

-Yeni bir gün diyorsun.

-Ölümü bekleyeceğimiz yeni bir gün…

Ve gece bizi tüm sadakatiyle sarana dek tedirgin bir uykuya teslim oluyoruz…