Baharın tazeliği yerini yavaş yavaş yazın yapışkan baygınlığına bırakırken, 1854 yılının Paris’inde Ferdinand de Lesseps, henüz matemi taze evinin penceresinde, kuzey tarafından bulutların üzerine çökmeye başladığı şehri izliyordu. Soylu bir aileden gelen Ferdinand, babası gibi üst düzey konsolosluk görevlerinde bulunmuş parlak bir devlet adamıydı ancak Napolyon’un Papa’ya karşı son anda çark etmesiyle günah keçisi ilan edilip erken emekliye sevk edilmişti. Kötü kader peşini bırakmadı; yıllarca hizmet ettiği ülkesine ihanetle suçlanıp tüm itibarını kaybettiği iki yıl içinde birkaç gün arayla eşini ve çocuğunu da toprağa verdi. 1854 yılının Fransa’sında; itibarını, onurunu ve ailesini kaybetmiş bir adam, pencerenin kenarında oturmuş ölümü bekliyordu. Bulutlar giderek çoğaldı. Yağmur bir kamçı gibi indi şehrin üzerine. İri damlaların dövdüğü camların sesi dört bir yanda çınlıyordu. Evin kapısı telaşla açıldı. Ahşap merdivenleri hızla tırmanan hizmetçinin adımlarını fark etmedi. Yanına kadar sokulup mektubu uzattığında Ferdinand de Lesseps hala pencereden dışarıyı izliyordu dalgın gözlerle. Mektubu aldığında şaşkınlığı daha da arttı; okuduğu satırların sahibi tam yirmi iki yıl önce konsolos yardımcısı olarak gittiği İskenderiye’de tanıdığı bir çocuğa aitti. Tanıdığı o çocuk Said Paşa artık büyümüş ve suikast sonucu hayatını kaybeden Abbas’ın yerine Mısır Valisi olmuştu.

Mısır o dönem iç işlerinde serbest olmakla beraber dış işlerinde Osmanlı İmparatorluğuna bağlıydı, uluslararası kararlar Osmanlı Padişahının izninden geçerdi. Yeni Vali Said Paşa, tam yirmi iki yıl önce bir gemi güvertesinde konuştukları fikir için Ferdinand de Lesseps’in yardımını istiyordu; Kızıldeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlama fikri!

7 Kasım 1854 tarihinde Ferdinand, İskenderiye’ye ayak bastı. Dersine çalışmıştı, ne yapacağını biliyordu. Tam yirmi iki yıl önce yardımcılığını yaptığı İskenderiye konsolosunun, işine yaramıyor diye kendisine hediye ettiği eski eserler arasında benzer bir kanala dair atıflar fark etmiş hatta Napolyon’un bu metinlere dayanarak bir kanalın nasıl olabileceği hakkında araştırma istediğini bulmuştu. Ailesini geri getiremezdi belki ama kaybettiği diğer her şeyi geri alabilmek için son bir şans daha yakalamıştı artık. Birkaç ay önce mutlak bir yenilgiye uğramış halde penceresinin önünde ölümü bekleyen adam şimdi dünyanın kaderini değiştirmeye hazırlanıyordu.

İşi zordu. Fransa, bu kanalı her ne kadar istese de Hindistan coğrafyasında etkili olan İngiltere’nin ticaret yolu üstünlüğüne ket vuracağından, kanala var gücüyle engel olmaya çalışan krallığın doğrudan karşısına çıkmak istemiyordu. Vali Said Paşa hemen aynı ayın otuzunda olur imzasını attı ama ortada hâlâ bir problem vardı; dış işlerinde bağımsız olmayan Mısır’da Süveyş Kanalı projesinin gerçekleşmesi için Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid’in imzası gerekiyordu!

Fransa, Osmanlı Sultanı Abdülmecid’e imza atması için baskı yaparken, İngiltere de diğer taraftan onay vermemesi için baskı yapıyordu. Bu süreç yaklaşık beş yıl sürdü. Kanal inşası artık kendisi için bir onur meselesi olan Ferdinand de Lesseps, bu açmazı çözmek adına sonunda dahiyane bir fikir buldu. Bir şirket kurulacak ve tüm taraflar yatırım yapıp kanal üzerinde pay sahibi olacaktı. Tüm taraflar belirli miktarlarda para yatırıp yönetime girdi. Osmanlı İmparatorluğu da ciddi miktarda para yatırdı. Bu esnada tahtta artık Sultan Abdülaziz oturuyordu. Yalnız proje dahilinde kanalın girişine bir deniz feneri yapılacaktı, Osmanlı Sultan’ın parası da büyük oranda bu deniz feneri için harcanacaktı. Taraflar anlaştı.

Ferdinand, proje hayatının dönüm noktası olduğundan, sıradan bir deniz feneri yerine devasa bir anıt istiyordu. Herkesi ikna etti; kanalın girişinde deniz feneri olarak elinde “Asya’nın ışığını tutan” dev bir kadın heykeli olacaktı.

Heykel için Frederic Auguste Bartholdi ile anlaşıldı. Tasarımlar çalışıldı, taraflara sunuldu. Parasının büyük çoğunluğu Osmanlı tarafından karşılanan heykelin inşası başladı. Ancak bir süre sonra halkın arasında yayılan söylentiler rahatsızlık yarattıve Müslüman Mısır’da bu kadar büyük bir heykelin hoş karşılanmayacağına karar verildi. Bartholdi ise heykelin temeline başlamıştı. Heykel bu kez parasını ödeyen Sultan’a teklif edildi. Padişah dilerse bu devasa heykelin İstanbul Boğazı’na dikilebileceği söylendi ama aynı nedenlerden dolayı Sultan Abdülmecid de heykeli kabul etmedi. Çaresiz heykel projesi rafa kalktı. Ferdinand de Lesseps hayat karşısında bir kez daha yenilmişti.

Frederic Auguste Bartholdi’nin kapısı yıllar sonra bir kez daha çalındı. Bu kez Fransa Devleti, başka bir ülkeye hediye etmek adına dev bir heykel istemektedir. Bartholdi’nin projesi hazırdır! Osmanlı’nın parasıyla Süveyş Kanalı için hazırlanacak heykel birkaç değişikle yeniden inşa edilmeye başlanır. Modelliğini aynı marka dikiş makinelerinin mucidi Isaac Singer’in eşi yapar. Heykel siluetini Bartholdi’nin annesinin yüzünden alır. İnşası için ilk bağışı, yıllar sonra adına ödüller verilen gazeteci Pulitzer yapar.

25 Ekim 1886’da heykelin resmi açılışını yapan Bartholdi’nin yanında bir kişi daha vardır: Heykelin ve Süveyş Kanalı’nın fikir babası Ferdinand de Lesseps.

Sultan Abdülaziz’in büyük miktarda parasını ödediği o heykel, bugün hala New York’ta, Liberty adası üzerinde bulunmaktadır ve tüm dünya tarafından “Özgürlük Heykeli” olarak bilinmektedir.

 

  1. ^Murat Bardakçı, New York’taki Özgürlük Heykeli’nin parasını Sultan Abdüláziz ödemişti, Hürriyet gazetesi, 27.06.2004
  2. “Bartholdi, Frédéric-Auguste”. www.nga.gov. National Gallery of Art. Retrieved 5 August 2016.
  3. ^Karabell, Zachary (2003). Parting the desert: the creation of the Suez Canal. Alfred A. Knopf. p. 243. ISBN 0-375-40883-5.
  4. “The Statue of Liberty and its Ties to the Middle East” (PDF). University of Chicago. Retrieved February 8, 2017.