Asıl adı “Das Parfum: Die Geschicte eines Mörders” olan Koku kitabı, Patrick Süskind tarafından yazılmış ve ilk basımı 1985’te Almanya’da yapılmıştır. 1987’de de Can Yayınları tarafından Türkiye’de basılmıştır. Kitap dört bölümden oluşmaktadır ancak bölümlerin birer adı yoktur. Sadece ana karakter Jean Baptiste Grenouille’nin değiştirdiği şehirlere göre bölümler oluşturulmuştur. Jean Baptiste Grenouille’nin hikâyesi Paris’te başlar. Plomb du Cantal adlı yanardağın doruk noktasından Pierrefort’a, oradan nihai hedefi olan Grasse’ye gider ve en son hayal kırıklıkları içinde Paris’e döner. Bu dört ana bölümün dışında hikâye baştan itibaren bölünerek elli bir kısımdan oluşur. Bu kısımlar da ana bölüm içindeki yer ya da konu değişimine göre ayrılmıştır. Roman, on sekizinci yüzyılda Fransa’da dünyanın en kötü kokan yerinde hiç kokmayan bir çocuğun yaşama azminin, dünyanın en muhteşem kokusunu yaratma ve kendini herkese sevdirme takıntısının pişmanlıkla son buluşunu anlatmaktadır. Hikâyeye tanrısal bakış açısı hâkimdir.

Fransa’da pazarda balık tezgâhının altında annesinin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelen Jean Baptiste Grenouille, diğer beş kardeşi gibi ölüme terk edilir. Fakat onun yaşama isteği ve ağlayarak kendini fark ettirmesi kendi hikâyesini başlatır. Böylece ilk bölüm de başlamış olur. Hikâyesini ağlayarak başlatır ama annesinin idam cezasına çarptırılmasına sebep olur. Grenouille, yetim olduğu için büyüyene kadar birçok insanın yanında kalır. Bu ilk bölüm Grenouille’nin sevgisiz bir ortamda oradan oraya sürüklenişini anlatır. Bırakıldığı ilk yerde kokusuz olduğu, bu nedenle şeytan olabileceği iddiası ile pedere geri verilir. Peder Terrier, onun hiç kokmadığını fark eder ve içindeki şüphe tohumu yüzünden Grenouille’yi yanında bir sürü yetim çocuk bulunduran ve kendi adına onları çalıştıran Gaillard Hanım’a bir miktar para verip bırakır. Burada da iki zıt karakter bir araya gelir. Gaillard Hanım, küçük yaştayken babasının ateş kancayla burnuna vurması sonucu koku duygusunu yitirmiş, acımasız bir düzeni ve adalet duygusu olan bir kadındır. Grenouille ise sağlam koku alma duyusuna sahip, düzenden ve adaletten haberi olmayan bir çocuktur. Buradaki kötü yaşam koşullarının Grenouille’da ters bir etki yarattığı görülür. Suçiçeği ve kolera gibi türlü hastalıklar atlatır, altı metrelik kuyuya düşüp kaynar suyun göğsüne dökülmesinden kurtulur fakat bunlardan geriye sadece hafif sakat bir ayak kalır bir de daha dirençli olup iyice serpilir.

“Dirençli bir bakteri kadar inatçı, sessizce bir ağaçta bekleyip yıllar önce ele geçirdiği küçücük bir damla kanla geçinen kene kadar kanaatkârdı.”… (s.27).

 

Her türlü zor yaşama karşı içten gelen bir yaşama arzusu ile direnir ve asla pes etmez. Grenouille’nin hayatta sahip olduğu en önemli varlığı burnudur. Hiç kimseye ve hiçbir şeye bağlılığı yoktur. Ruhunu doyurmaya bile ihtiyaç duymaz. Diğer çocukların ihtiyaç duyduğu güven, sevgi, ilgi gibi ihtiyaçların hepsinden yoksundur Grenouille, çünkü dünyada var olması dahi istenmeyen biridir. O sadece yaşamayı seçmiştir. Şu an tek istediği bilinçsizce de olsa yaşamaktır:

“… Başından beri mendeburun tekiydi. Yaşamaya sırf inat, sırf kötülük olsun diye karar vermişti.” (s. 28)

Diğer yetim çocuklar Grenouille’yi öldürüp ondan kurtulmak ister hatta birkaç defa bunu denerler ama onlar bile Grenouille’den kurtulamazlar. Oysa dışarıdan bakıldığında hiç korkutucu bir tarafı ya da dikkat çeken bir özelliği olmayan hatta sıradan insan olarak nitelendirilecek bir karakterdir Grenouille. Hatta hikâyede yaşamak zorundaymış havasıyla etrafta dolaşan bir çocuk olarak aktarılmaktadır.

Grenouille’de farklı bir özellik olduğunu anlayan ilk kişi Gaillard Hanım olur. Grenouille’deki bu farklılığın burnundan kaynaklandığını anlayamaz ama diğer çocuklar gibi olmadığını keşfetmesi uzun sürmez:

“… Örneğin her çocukta olan karanlık ve gece korkusuna bütünüyle yabancıydı. İnsan onu istediği zaman, öbür çocukların lambayla bile kolay kolay inmeye cesaret edemediği bodruma ya da gece yarısı, göz gözü görmezken dışarı, odunluğa odun almaya gönderebilirdi. Işık filan almadan gider, yine de yolunu bulur, elini yanlış bir şeye atmadan, tökezlemeden, bir şeyleri devirmeden isteneni alır getirirdi. Tabii daha da garibi, Bayan Gaillard’ın keşfettiğini sandığı üzere, kâğıdın, kumaşın, tahtanın ve hatta boydan boya taş duvarların, kapalı kapıların ardını görebilmesiydi. Yatakhaneye girmeden, içerde çocuklardan kaçının ve hangilerinin olduğunu, daha kesilmeden karnabaharın içinden tırtıl çıkacağını biliyordu. Bir keresinde de, kadın parasını bir güzelce saklayıp sonra bir daha bulmadığından (sakladığı yeri değiştirirdi hep), bir saniye bile aramadan, ocak kirişinin arkasında bir yeri göstermişti; bir de ne görelim, orada değil miydi para!..” (s. 33-34)

Bu durum Gaillard Hanım’ı rahatsız eder çünkü kendisinin bulamadığı parayı bile bulması hiç hoş değildir. Gaipten haber aldığını sandığı Grenouille’nin uğursuzluk getireceğini inanır ve onu on sekiz yaşına gelince Grimal tabakhanesine satar. Grenouille, burada deri işi yapmaya başlar. Grimal tabakhanesi Greouille için istenmeden satıldığı son yer olur. Verilen tüm emirlere uyan itaatkâr bir karakteri olduğunu Gaillard Hanım’ın ve Grimal’in yanında fazlasıyla gösterir. Her denileni en ufak bir itiraz dahi etmeden kabul eder.

Grimal tabakhanesinde bir gün karakabarcık denilen kurtulması imkânsız bir hastalığa yakalanır. Bu hastalıktan kurtulmayı başaran nadir kişilerden olması sıfatıyla bir de davranışları sayesinde Grimal, ustasının izniyle Paris sokaklarında dilediği gibi gezme fırsatı bulur. Grenouille, ilk defa kendi başına sokağa çıkmıştır ve onun için asıl keşif şimdi başlar. Gaillard Hanım’ın yanındayken kendi kendine hem kokularını hem isimlerini öğrendiği şeylerin artık daha fazlası vardır etrafında ve hepsi burnu tarafından keşfedilmeyi bekler. Parfüm dükkânlarını bu gezileri sırasında fark eder. Hayatını değiştirecek ve ne aradığını keşfedeceği olay bu gezileri sırasında gerçekleşir. Hayatında ilk defa farklı bir kokuya rast gelir, kokunun etkisiyle kendinden geçer ve kokunun nereden geldiğini bulmak ister. Kokuyu ararken kaynağının kızıl saçlı bir kız olduğunu anlar. İnsanın bu kadar olağanüstü kokabileceğine inanmadığı için şaşırır:

“Grenouille’nin bildiği bir şey varsa o da, bu kokuyu ele geçirmezse hayatının hiçbir anlamı kalmayacağıydı. En küçük ayrıntısına, en son, en ince dalına kadar tanımalıydı onu; bütünlüğü içinde sırf anısı yetmeyecekti. Bu tanrısal parfümü kara ruhunun hercümercine bir mühür gibi basmak, inceden araştırmak ve bundan böyle bu büyülü formülün kuruluş kurallarına göre düşünmek, yaşamak, koklamak istiyordu.” (s. 49)

Bugüne kadar aldığı tüm kokular onun için anlamsızlaşır, değersizleşir. Kızı koklamak için kıza sokulur ve kızın çığlık bile atmasına fırsat vermeden kızın boğazını sıkarak onu öldürür. Burada Grenouille’nın kızı öldürmekten rahatsızlık duymadığı görülür. Hatta bu, onun umurunda bile olmaz. Tek korkusu o güzel kokudan zerre kaybetmektir. Kızı soyar ve dakikalarca onu koklar. Grenouille, bütün vücudunu bu kokuyla doldurur:

“… Yeniden doğmuş gibiydi, hayır, yeniden değil, ilk kez doğmuş gibiydi, çünkü şimdiye kadar öz bilinci bulanık kalmış, herhangi bir hayvan gibi yaşamıştı. Ama bugün, gerçekten kim olduğunu sonunda öğrenmiş gibiydi. Düpedüz dehaydı. Artık biliyordu ki, hayatının bir anlamı, bir hedefi, bir amacı vardı: Kokular dünyasında devrim yapmak gibi yüce bir amaç…” (s. 51)

Burada bir uyanış söz konusudur. Romanın başından bu yana yaşadığı onca olumsuz durumlar, hastalıklar karşısında neden bu kadar direndiği anlaşılır. Kendisi de amacını anlar ve kendine bir hedef belirler:

“… Bütün zamanların en büyük parfümcüsü olacaktı.” (s. 51)

Artık başkahramanın asıl amacı belli olmuştur ve bundan sonra yapacağı şeyler kendi isteği doğrultusunda gerçekleşecektir. Amacına ulaşmak için parfümcüleri gezer Grenouille. Oradaki kokuları kendince öğrenmeye çalışır. Eline geçen ilk fırsatı da değerlendirmeyi bilecek kadar hedefine odaklıdır. Yılların parfümcüsü olan ancak zamanla yarışamayıp işini bırakmayı düşünen Baldini, parfümcülük hayatının son işi olacağını sandığı bir durum için keçi derisi sipariş eder. Grenouille ile ilk karşılaşmaları böylelikle gerçekleşir. Grenouille, tüm hayatını değiştirecek olan, aslında uzun zamandır beklediği ve bir şekilde ulaşmak istediği parfüm dükkânlarından birine girme şansını elde etmiş olur:

“… Ve öyle Baldini’nin ardı sıra, Baldini’nin gölgesinde giderken -gölgesinde, çünkü Baldini onun yolunu ışıtmak zahmetine girmiyordu-, aklında yerinin burası olduğu, başka hiçbir yer olmadığı ve burada kalacağı, kalıp buradan dünyayı yerinden oynatacağı düşüncesi geldi.” (s. 78)

Romanın başında duygusuz biri olarak görünen Grenouille’nin aslında kibirli biri olduğu bu cümleyle anlaşılır. Kibri, burnuna olan güveninden gelir. Sahip olduğu özelliğin hiç kimsede bulunmadığının bilincindedir. Grenouille, eline geçen bu fırsatı iyi kullanır ve Baldini’nin merak ettiği ve dönemin ünlü parfüm kokusu Amor ve Psyche’nin içinde ne olduğunu öğrenmesini sağlayacağını söyler. Formül isteyen Baldini’ye bunu hiçbir formül bilmeden sadece kendine güvenerek ve kendisine tek bir şans verilmesini isteyerek yapacağını ifade eder:

“Formül, formül, diye tekrarladı Grenouille çatlak karga sesiyle, durduğu yerde biraz büyüdü, bana formül gerekmez. Reçetesi burnumun içinde benim. Yapayım mı onu size usta ha, yapayım mı?” (s. 84)

Bu Grenouille’nin karakterinden beklenmeyen bir davranıştır. Ancak ulaşmak istediği amaç için orada kalması gerekmektedir. Bunun için de kendini ispatlamasından başka çaresi yoktur. Sadece Amor ve Psyche kokusu yapmakla kalmaz Grenouille, o kokudan daha iyisini de yapar. Grenouille, hayatında ilk defa birine kendisini yanına almasını ve ona binlerce güzel koku yapacağını söyler. Bu, Grenouille’nin hayattaki ilk isteği olur. İlk isteğine de kavuşur ve Baldini’ni Grimal’den onu yüksek bir meblağ karşılığında satın alır. Baldini, ona bildiklerini öğretmeye başlar. Grenouille, onu aç bir kurt gibi dinler ve kokuların ayrışmasının, yoğunlaşmasının nasıl olduğunu öğrenir. Baldini’nin koku yapımı dışındaki konuşmaları onu asla ilgilendirmez:

“… Ama daha biraz gölgede oturan Grenouille dinlemezdi hiç. Eski hikâyeler ilgilendirmiyordu onu, ilgilendiği tek şey, yeni olaydı. Gözlerini ayırmadan, imbiğin kafasındaki borucuğa, oradan ip gibi süzülen sıvıya bakardı. Bakarken de, kendisinin böyle içten içe kaynayan bir imbik olduğunu, kendi içinden de karşısındaki gibi bir sıvı, ama tabii daha iyi, daha yeni, daha başka, ta içlerinde yetiştirdiği, orada çiçek açan, Greouille’dan başka kimsenin koklamadığı ve kendilerine özgü parfümleriyle dünyayı güzel kokan bir Cennet Bahçesi’ne çevirerek var olmayı ona bir ölçüde katlanır kılabilecek o seçme bitkilerden oluşan bir sıvı çıktığını kuruyordu. Bütün dünyayı kendi ürettiği sıvılara boğacak büyük bir imbik olmak, buydu Grenouille’un kendini adadığı hayal.” (s. 108)

Onun, kendine lütfedilen tek bir özelliği, sonuna kadar kullanmakta kararlı olduğu açıktır. Bütün her yeri kendi ürettiği parfümle boğmak ister. Öğrendiği yeni yöntemleri dener. Baldini de Grenouille sayesinde dünya çapında ünlü bir parfümcü olur. Bu Grenouille’yi hiç etkilemez çünkü o verdiği onlarca formülden daha iyisini yapabileceğini bilir.

Ustası Baldini, ona her şeyi damıtabileceğini söylemiştir. O da bunun olup olmayacağını öğrenmek ister ve camı, porseleni, deriyi, tahılları, çakılları, toprağı damıtır ama hiçbir koku elde edemez. Bu başarısızlık Grenouille’yi şok eder ve bunun etkisiyle kendini kötü hissetmeye başlar. Psikolojik olarak yıkılır ve hiçbir şeyin kendisini yıkmasına izin vermeyen Grenouille, başarısızlık karşısında kendini hasta etmeyi başarır. Baldini, bu durumu anlayamaz çünkü onu iyi etmek için elinden geleni yapmasına rağmen bu, bir işe yaramaz. Uzun süren hastalıktan sonra tek cümle sorar Grenouille, Baldini’ye:

“Söyleyin usta: Bir maddeden koku elde etmek için ezmeyle damıtmadan başka bir yol var mıdır?” (s.115)

Baldini, şaşkınlıkla üç yol daha olduğunu söyler. Bunlardan biri sıcak çiçekleme, diğeri soğuk çiçekleme, bir diğeri de yağ içinde çiçeklemedir. Grenouille’nin “Nerede?” sorusunu Baldini, “Güneyde, en başta Grasse şehrinde.” (s. 116) diye yanıtlar.

Grenouille’nin amacına körü körüne bağlı olduğu soruya verilen olumlu cevaba karşılık onun hemen iyileşmesi ile net bir şekilde ortaya çıkar. Baldini’nin kendisine kalfalık belgesi vermesi karşılığında bir sürü formül öğretmeye ve Paris’e bir daha gelmemeye söz verir. Bunların hiçbiri Grenouille’nin umurunda değildir. O, sadece tek bir noktaya odaklıdır ve bunu gerçekleştirmek ister. Üç sene sonra Baldini ile yolları ayrılır.

Grenouille, hedefine ulaşmak için ilk defa Paris’in dışına çıkar ve bu kitabın ikinci bölümünün başlangıcını oluşturur. Hayatında ilk kez serbest kalır. İnsanlardan uzaklaşır. Hatta o kadar uzaklaşır ki insanların hiç geçmediği yollardan geçer. Çünkü insan kokusunun onu rahatsız ettiğini fark eder:

“Kendisini Paris’te on sekiz yıldır, havanın fırtına öncesi ağırlığıyla bunaltan şeyin aslında bu koyu insan kokusu olduğunu ancak şimdi, kokudan kurtulmaya başladığında anlamıştı Grenouille. Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaşması gereken şeyin genel olarak dünya olduğunu sanmıştı. Oysa dünya değildi, insanlardı. Öyle görünüyordu ki dünyada, insanları boşalmış bir dünyada pekâlâ yaşanabilirdi.” (s. 125)

Grenouille’nin insan kokusundan hoşlanmadığını fark etmesi onu bir süre amacından uzaklaştırır çünkü burnu o kadar hassastır ki tüm kokulardan çok insanların kokusundan, aslında insanlardan hoşlanmadığı açıkça görülür. Bunun başlıca nedeni, insanların ona hiç sevgi göstermemesi, ona sahip çıkmamasıdır. Sahip çıkılmış gibi yapılıp daima sömürüldüğünün farkındadır.

Kokulardan ve insanlardan uzaklaştıkça rahatladığını fark eden Grenouille, onlardan uzaklaşmaya çalışırken kendini Plomb du Cantal adlı yüksek bir yanardağın tepesinde bulur. Burada hiç insan olmadığını, buraya hiç insan eli değmediğini fark edip mutlu olur. Grenouille, kendine burada bir mağara bulup orada yaşamaya başlar. Ne bulursa onu yer ve sadece insanî ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıkar. Burada kendini çok huzurlu hisseder:

“… Tanrı’yla en ufak bir alışverişi yoktu. Günah çıkarmıyor, yüce bir ilham beklemiyordu. Sadece kendi öz, biricik eğlencesi için çekilmişti mağaraya, kendi kendine yakın olmak için sadece. Başka hiçbir şeyin gölgelemediği kendi varlığı içinde yüzüyor ve bu ona harika geliyordu. Kendi cenazesi gibi, neredeyse soluk bile almadan, neredeyse kalbi atmaz olmuş gibi yatıyordu o kaya çukurunda – ama öyle yoğun, öyle taşkınca bir hayat sürüyordu ki, dışarıdaki dünyada benim diyen zevkusefa düşkünü benzerini yaşamamıştır.” (s. 133)

Grenouille, sadece kendi varlığından son derece memnun, kendi içsel doyumunu yaşamaktadır. Çünkü etrafta az koku vardır ve bu kokular doğal kokudur. Tanrı hakkında en ufak bir bilgisi olmaması da normaldir çünkü kendisini bu konuda bilgilendirecek kimse olmamıştır ki Grenouille, kimsenin de umurunda olmamıştır. Fizyolojik ihtiyaçları dışında diğer ihtiyaçlarını karşılama gereği duymadığı için de bir şeye inanma ihtiyacı duymamıştır. Mağara da ona ait bir ülkedir; kendisinin yönettiği, canının istediğini yaptığı bir ülke. Yedi yıl burada kendi iç huzuruna çekilmiştir:

“Evet! Burası onun ülkesiydi! Eşi olmayan Grenouillistan! Kendisinin, eşi olmayan Grenouille’nin yaratıp yönettiği, canı istediği zaman çöle çevirdiği ve yeniden kurduğu, genişletip ölçülmez sınırlara eriştirdiği ve ayak basmaya kalkan herkese karşı alevden kılıcıyla savunduğu ülke.” (s. 135)

Burada Grenouille’nin kendini ne kadar beğendiği, ne kadar üst düzeyde bir egoya sahip olduğu görülür ta ki rüyasında kendisinin kokmadığını görene kadar. Gördüğü rüyanın şok etkisiyle uyanıp kendini koklar ve kokmadığını fark eder:

“… Koltukaltlarında da, ayaklarında da, eğilebildiği kadar eğilip uzandığı cinsel organında da hiçbir koku yoktu: Acayip bir durumdu bu: O, her insanın millerce öteden kokusunu alabilen Grenouille, kendi, burnunun dibindeki organının kokusunu duymasın! Yine de paniğe kapılmayıp soğukkanlılıkla düşünüp taşınarak şöyle dedi kendi kendine: Ben kokmuyor olamam, çünkü her şey kokar. Doğrusu şu ki, ben kendimi doğduğumdan beri günbegün koklaya koklaya burnum kendi kokuma karşı köreldiği için koktuğumu anlayamıyorum. Eğer kokumu ya da onun bir parçasını kendimden ayırıp belli bir süre sonra, alışkanlık kaybolduğunda ona geri dönebilseydim, pekâlâ o kokuyu da- yani kendi kokumu da- alabilirdim.” (s. 144-145)

Kendini avutmaya çalışan Grenouille’nin ikinci bölümdeki şoku da kendinin kokmadığını fark etmesi olur. Elbiselerini çıkarıp dağın doruğunda bekler. Geri dönüp elbisesini, kendini ve en son yattığı yeri koklar ama kokusuz olduğunu fark edip mağarayı hiç düşünmeden terk eder. Bu romanın ikinci defa zirveye yönelmesi olur.

Grenouille, insanlıktan çıkmış bir halde halkın arasına girer ve kendisine kaçırılma hikâyesi uydurur. Bu hikâye herkes tarafından kabul edilir ve bu durum Grenouille’nin kurnaz bir karakter olduğunu gösterir. Kalfalık belgesi de bu şehirde onun kurtarıcısı olur. Cevennes bölgesinde bir süre yaşama fırsatı bulur. Burada Marki adında kendini bilime vermiş birisi bir araştırmasında Grenouille’yi kullanmak için onunla anlaşma yapar. İnsanlıktan çıkmış haliyle halkın karşısına çıkarıp daha sonra deney yapıyorum diyerek onu temizleyip giydirip ikinci defa halkın karşısına çıkarmak ister. Marki, Grenouille’yi temizlerken ona koku sıkar ve Grenouille eline geçen bu fırsatı değerlendirmekte gecikmez. Üzerine sıkılan kokudan rahatsızlanmış gibi yaparak kokuyu bahane edip kendine bir parfüm yapmak için bir yer ister ve bu imkânı Marki ona sağlar. Böylelikle Grenouille, kendine insanlık kokusu dediği bir koku yapar. Bununla birlikte bir de normal bir parfüm kokusu yapar. İnsanlık kokusunu üzerine sürüp dışarı çıktığında ilk defa insanların kendini fark ettiğini, dönüp ona baktıklarını görür. Şimdi içinde tutamadığı bir duygu vardır. Şu anki durumdan aşırı hoşnuttur:

“… Şimdi ne ölçüde yetenekli olduğunu biliyordu. Kendi dehası sayesinde, kısıtlı olanaklar içinde insanın kokusunu yaratmış, hem de öyle iyi tutturmuştu ki, bir çocuğu bile kandırabilmişti. Şimdi elinden daha neler gelebileceğini biliyordu. Öyle bir koku yaratabilecekti ki insanî olmakla kalmayıp insanüstü bir şey olacaktı, bir melek kokusu, öyle dile destana sığmaz güzellikte, o kadar canlı bir koku ki koklayan büyülenip onu, Grenouille’u, bu kokuyu taşıyanı bütün yüreğiyle sevmeden edemeyecekti.” (s. 165)

Burada Grenouille’nin aşırı hırslı olduğu ve gözü kara bir şekilde istediğini elde etmek arzusunda olduğu görülür. Grenouille, sevilmek ister. Herkesin karşısında tir tir titremesini, duydukları hazdan ağlamasını hatta Tanrı’ya dua ederken insanlar nasıl çöküyorlarsa kendi karşısında da insanların çökmesini ister. Öyle bir koku yaratmak ister ki kimse ondan kaçamasın çünkü kokunun hissettirdiği duygu diğer duyuların hissettirdiği duygudan farklıdır:

“Çünkü insanlar büyüğe karşı, korkunca, güzele karşı gözlerini yumabiliyorlar, ezgilere ya da gönül çelici sözlere kulaklarını tıkayabiliyorlardı. Ama kokudan kaçamıyorlardı. Çünkü koku soluğun kardeşiydi. Onunla birlikte insanların içine giriyordu, yaşamak istiyorlarsa karşı duramıyorlardı. Hem de tam orta yerlerine giriyordu koku, doğrudan kalplerine ve orada akla karayı ayırır gibi ayırıyordu ilgiyle aşağılamayı, iğrentiyle zevki, aşkla nefreti. Kokulara egemen olan, insanın kalbine egemen olurdu.” (s. 165-166)

Kokunun herkese ve her şeye hükmedeceği, böylelikle kendisinin de dünyaya hükmedeceği düşüncesine sahip olduğu görülür. Burada dikkat edilmesi gereken sözcüklerden biri de kalptir. Kalp, sevginin bulunduğu aslî yerdir ve Grenouille’nın yoksun olduğu bu duyguyu elde etme arzusunda olduğu anlaşılır.

Grenouille’ye göre Tanrı’nın kokusu da kötüdür. Onun da kendisi gibi düzenbaz olduğunu insanları kandırdığını düşünür. Eline bir fırsat daha geçer Grenouille’nin. İkinci defa Marki tarafından insanların karşısına çıkarılan Grenouille burada insan kokusu yaparken yarattığı diğer parfümü dener ve insanların hayranlığını yüzlerinden okur. Bunun sonucundan memnun kalan Grenouille, bir sabah hiç koku sürmediği için kokusuz olmanın fırsatını kullanarak evden hiç fark edilmeden çıkıp Grasse’ye doğru gider.

Grasse, romanın üçüncü bölümünü oluşturur. Bu bölüm Grenouille’nin istediği kokuyu elde etmek için öğrenmesi gereken koku ayrıştırma işlemi ve yaratmak istediği kokuya ulaşmada izleyeceği yola karar verdiği hatta kararını uyguladığı en can alıcı bölümdür.

Grasse’ye geldiğinde halkın arasında gezerken bir evin duvarının ardından yıllar önce kızıl saçlı kızdan aldığı kokunun aynısını alır. Bu duvar ardındaki kızın bir iki yıl sonra muhteşem bir kokusu olacağını tahmin eden Grenouille, bu zaman dilimi içinde kokuyu saklamayı iyice öğrenmeyi planlar çünkü bu sefer gerçekten bu kokuya tamamen sahip olmak ve bir daha kaybetmemek ister:

“Ah! Bu kokuyu elde etmek istiyordu. O zamanki, Rue des Maraisli kızda olduğu gibi acemice boşu boşuna ele geçirmek değil. Onun kokusunu sırf içine çekmiş, böylece de yok etmişti. Hayır, duvarın arkasındaki kızın kokusuna gerçekten sahip olacağını bilmiyordu. Ama iki yıl zamanı vardı ya öğrenmek için. Aslında ender bir çiçeğin kokusunu çalmaktan zor olamazdı.” (s. 181)

Grenouille’nin bulduğu bu değerli kokuyu kaybetmek gibi bir niyeti olmadığı ve görüldüğü üzere ilk işlediği cinayet gibi gene bu kokuyu da elde etmek için bu kızı da öldüreceğini üstü kapalı bir şekilde dile getirmiştir.

Grenouille’nin Grasse’de ilk işi her şeyin kokusuna nasıl sahip olacağını öğrenebileceği bir yer bulmak olur. Kendine Bayan Arnulfi’nin yanında iş bulur. Arnulfi’nin kalfası Druot sayesinde Grenouille bütün işleri hemen öğrenir. Her kokudan yeni bir insan hali yaratabilecek duruma gelir. Baldini’nin yanındayken kokusunu çıkarmadığı her şeyin kokusunu çıkarır. Kokularını canlılar üzerinde denemeye karar verir ve bunun için hayvanları ilk kullanır. Ancak öğrendiği sistemi hayvanlarda uygulayınca hayvanlar ölüme karşı direndiği için onların koku teri salgıladığını fark eder. Bu da sıcak yağın asit düzeyini bozmaktadır. Bu nedenle hayvanlara hiç fark ettirmeden onları öldürür ve işlemi öyle yapar. İlk deneyini küçük bir köpekle yapar ve başarılı da olur:

…“İlk kez canlı bir varlığın kokan ruhunu çaldığı bu ilk zafer gününün anısına, üstünde taşıdı.” (s. 197)

Bir canlının öldürülüp daha sonra ondan koku elde edilerek ve bundan hiç rahatsızlık duymadan hatta büyük bir başarı elde etmenin verdiği hazla kokunun üzerinde taşınmaya başlanması normal bir davranış göstergesi değildir. Bu odakta takılı kalmış ve gözü başka hiçbir şey görmeyen bir insan tavrıdır. Grenouille için bu iş burada da kalmaz ve işi ilerletir. Yeni frengiden ölmüş bir hastanın yakılmaya ayrılmış çarşafından koku üretir daha sonra da şehri dolaşan dilsiz bir dilenci kadına bir frank vererek kadının çıplak bedeninde deneyler yapar ve sonuca ulaşır. Artık bir insanın kokusunu çalmayı ve elinde tutmayı öğrenmiştir:

“…Onun istediği belirli insanların kokusuydu: o çok seyrek olan, aşk uyandıran insanların kokusu. Böyleleriydi onun kurbanları.” (s. 199)

Grenouille’nin istediği kadın kokusudur. Fakat bu, el değmemiş yani daha başka bir koku ile karışmamış kadın kokusudur. Ancak amacına ulaşmak için yapacağı işlemlerle ilgili onu rahatsız eden bir şey vardır: Bu yapmayı planladığı koku bir gün bittiğinde yine o, yok olup gidecek ve kimse tarafından istediği gibi fark edilmeyecektir. Kokusuz olarak ya da geçici kokularla ortada kala kalacaktır. Oysa o; insanlar üzerinde kalıcı bir etki bırakmak, hep hatırlanmak ve saygı görmek ister:

“Ürperdi. Tasarılarından cayma, çıkıp geceye karışma, başını alıp gitme isteği sarıverdi içini. Karlı dağları aşacaktı, dinlenmeden, yüz mil gidip Auvergne’in içlerine ulaşacaktı. Ama yapmadı. Oturduğu yerde kalıp ne kadar kuvvetli olursa olsun, istediğine boyun eğmedi, çünkü alıp başını gitmek ve bir mağaraya sığınmak eskiden beri isteğiydi. Çoktan bildiği bir şeydi. Ama daha bilmediği, bir insanın kokusuna, surun ardındaki kızınki gibi şahane bir kokuya sahip olmaktı. Bu kokunun mülkiyetini, hemen ardından kaybı ile korkunç derecede pahalı ödeyeceğini bilse de, mülkiyet ve kaybı, ikisinden de bir kalemde vazgeçmekten daha çekici görünüyordu gözüne, çünkü ömür boyunca hep vazgeçmişti. Ama sahip olduğu, kaybettiği olmamıştı hiç.” (s. 202)

Kokusuz kalmak dışında düşündüğü hiçbir şey yoktur. Kızı öldürecek olmaktan ya da başkaları tarafından yakalanıp suçlanmaktan korkmaz hatta böyle bir ihtimali düşünmez bile. O sadece “Dünyanın en iyi kokusunu geçici de olsa yaratmalı mı yoksa yaratmamalı mı?” ikilemi içindedir. Son düşüşü olacağını bilse de kendini ikinci seçeneğinin kollarına gönül rahatlığıyla bırakır ve ilk iş olarak kokuyu nasıl saklayacağı ve uçuculuğu nasıl gidereceği üzerine düşünür:

“… Tabii ham biçimde kullanılmazdı bu biricik koku. Onu en değerlisinden bir taş gibi kaşa oturtmalıydı. Kokulardan bir alınlık işlemeliydi, en gözde yerinde de, hem başka kokulara bağlanmış hem onlara egemen biçimde, kendi kokusu parıldamalıydı. Zanaatın bütün kurallarına uygun bir parfüm yapacaktı, bu parfümün can alıcı tonu ise, surun arkasındaki kızın kokusu olacaktı.” (s. 204)

Grenouille’nin yaratacağı koku için gerekli olan her şeyi düşündüğü ve yapacağı işe hazır olduğu görülür. Kararını verdikten sonra ilk cinayeti gerçekleştirir. Grenouille, on beş yaşında çok güzel bakire bir kızı öldürür. Kokusuz olması planını uygulamada işine yarar çünkü insanların dibine kadar hiç ses çıkarmadan yaklaşabildiği an isteğine kolaylıkla ulaşır. Ardından yirmi dört kızı da aynı sebepten öldürür. Yirmi beşinci ve son kız duvarın arkasındaki ilk öldürdüğü kızıl saçlı kız gibi kokan, artık yeterli olgunluktaki kokuya sahip olduğunu düşündüğü kızın kokusu olacaktır. Bu kız Grasse’de zengin bir adam olan Richis’in kızı Laure’dir.

Halk katilin kim olduğunu bilmese de varlığından haberdardır ve kızlarını şehirden uzaklaştırarak ondan kaçırmaya çalışırlar. Richis de katilin güzel ve bakire kızları seçtiğini tahmin eder ve bir an önce kızı Laure’yi evlendirmek ister. Bu süre içinde de kızı şehirden kaçırmaya karar verir. Grenouille, bunu fark eder ve peşlerine düşer. Kızı ve babasını bir handa yakalar ve kızı uykudayken öldürüp amacına ulaşır. Grenouille, kokunun son ve en önemli kısmı için gerekli olanı elde etmenin hazzı içindedir. Yirmi beş kızı da onlara hiç belli etmeden öldürür, onları yağlayıp sarmalayıp başlarında altışar saat bekler. Sonra o sarmaladığı bezleri ve saçlarını alıp oradan uzaklaşır. Yağlarından kokularını damıtmak için saatlerce uğraşır:

“Ayrıca yorgunluğuna karşın uyanık kalıp beklemek zor gelmiyordu. Bu bekleyişi seviyordu. Öbür yirmi dört kızda da sevmişti, çünkü belirsiz bir bekleyip durma değildi, özlemle bir şeyin gelivermesini beklemek de değildi, eşlik edici, anlamlı, etkin denebilecek bir beklemeydi” (s. 228)

Grenouille’nin bu bekleyişlerden aşırı hoşnut olduğu görülür. Çünkü her bir bekleyiş bir basamak daha yukarı çıkmasını sağlamaktadır. Son kız olan Laure’yi öldürdükten sonra altı saat beklerken kendine teşekkür edecek kadar yaptığı işten memnundur:

“İçinden rikkat, tevazu, şükran yükseldi. Sana teşekkür ederim, dedi usulca, sana teşekkür ederim, Jean Baptiste Grenouille, böyle olduğun, nasılsan öyle olduğun için! O kadar duygulanmıştı kendi kendinden.” (s. 229)

İşinin son basamağındayken amacına ulaştığından emin kendi kendisine duyduğu hayranlığı dile getirmektedir. Bu, yaptığı işten duyduğu hazzın bir göstergesidir.

Yirmi beş bakire kızı öldürdükten sonra istediği kokuyu elde etmiştir artık. Ancak bu son hamlesi ve bu sıradaki dikkatsizlikleri onun kısa bir süre sonra yakalanmasına sebep olur. Cinayetleri işlediğini hiç çekinmeden itiraf eder. Halk onu linç etmek ister. Grenouille ise tek kelime etmez. Halkın önünde on iki yerinden kemikleri kırılarak acılar içinde öldürülmesine karar verilmesine rağmen son isteği sorulduğunda bile hiçbir şey istemediğini söyler:

“Grenouille kararı kılını kıpırdatmadan dinledi. Mübaşir son isteğini sordu. ‘hiçbir şey,’ dedi Grenouille, bir eksiği olmadığını söyledi.” (s. 239)

Greouille, her şeyi normal bir şekilde karşıladığı ve hiçbir şeyden korkmayan bir tavır sergilediği görülür. “Hiç mi pişman olmamıştır?” sorusunun sorulmasına sebep olur.

Cezalandırılmak için halkın karşısına arabayla getirilir. Arabadan üzerinde mavi bir elbise, beyaz bir gömlek, beyaz ipek çorap, tokalı ayakkabı ile iner. Görevliler ona itaat eder gibidir ve kolunda kelepçe yoktur. Bir anda herkes arabadan inen adamın katil olduğunu düşünmemeye başlar çünkü Grenouille, kendi yarattığı yirmi beş muhteşem kokunun karışımını sürmüş bir halde halkın karşısında dimdik durmaktadır. Halk, kendinden geçmiş gibidir. Bu koku hepsini erotik merkezlerinden yakalamıştır ve meydandaki herkes kendinden geçmiş bir halde soyunmuş, meydanda kimin kiminle birlikte olduğunun belli olmadığı bir durum yaşanmaktadır. Herkes cinsel hazzın doruklarındadır. Grenouille, onları izler ve güler:

“… dudaklarında dolaşan aslında gülümseme değil, çirkin, alaycı, duyduğu zaferi ve aşağılamayı olduğu gibi yansıtan bir sırıtmaydı. O, dünyanın en pis kokan yerinde kokusuz olarak doğmuş olan, çöpün, çamurun, kokuşmanın içinden gelen, sevgisiz büyümüş, sıcak bir insan ruhu olmadan sırf inatçılığından ve iğrentisinin verdiği güçle yaşayan, ufak, kamburu çıkmış, topallayan, çirkin, herkesin sırt çevirdiği, içi de dışı da mendebur Jean Baptiste Grenouille kendini dünyaya sevdirmeyi başarmıştı. Sevdirmek de ne demek! Âşık olmuşlardı ona! Hayrandılar! Tapıyorlardı. Prometheus’a özgü bir iş başarmıştı.” (s. 248-249)

Ama bu durumdan garip bir şekilde hoşnut değildir. Yaşadığı an onda mutsuzluk yaratır çünkü doyumu sevgide değil nefrette bulduğunu anlar. Şimdi insanlardan ne kadar nefret ettiğini onlara haykırmak ister:

“… İstiyordu ki onlardan ne kadar nefret ettiğini farkına varsınlar da insan olalı duydukları bu tek gerçek duygu yüzünden nefretine nefretle karşılık versinler, kendisini bu yüzden, zaten baştan da niyetlendikleri gibi, yok etsinler. Ömründe bir kerecik olsun kendini vermek istiyordu. Ömründe bir kere öbür insanlar gibi olup içindekini dışa vurmak istiyordu: Nasıl onlar sevgilerini, aptalca hayranlıklarını dışa vuruyorlarsa o da nefretini dışa vurmak istiyordu şimdi. Bir kere, sadece bir kere kendi gerçek benliğiyle anlaşılıp başka bir insandan kendi tek gerecek duygusuna, nefretine bir yanıt almak istiyordu.” (s.250)

Grenouille, kendisini bu durumdan kızının öcünü almak için sadece Richis’in çıkaracağını düşünür ama o da koşup ona sarılır. Grenouille, bu anın etkisiyle bayılır ve kendini Laure’nin yatağında bulur. Richis, ondan oğlu olmasını ister. Grenouille oradan kaçar. Herkes meydanda çırılçıplak bir halde uyandığında şok geçirip birbirinden kaçar ve kimse birbirine bu olaydan bir daha bahsetmez. Grenouille de o şehirden mutsuz bir halde ayrılır.

Grenouille, yaşama isteğini yitirir. Bunun üzerine yürüyerek hayatına başladığı yere Paris’e gelir ve bu, romanın dördüncü ve son bölümünü başlatır. Grenouille için dünyanın en harika kokusunu yapmak da insanları önünde diz çöktürmek de bir şey ifade etmez çünkü bir insanın kendi kokusu olmadıktan sonra başka kokularla Tanrı gibi gözükse de ne fark eder diye düşünür:

“… Paranın ya da şiddetin ya da ölümün gücünden büyük bir güçtü elindeki: insanlarda sevgi uyandırmanın yenilmez gücü. Yalnız bir şeye yetmiyordu bu güç: Kendi kendisinin kokusunu almasını sağlamıyordu. O zaman da, -isterse bütün dünyaya karşı parfümü sayesinde Tanrı gözüksün- kendi kendini koklayamadıktan, onun için de kim olduğunu asla bilmeyecek olduktan sonra, hiçbir şey umurunda değildi, ne dünyanın ne de kendisi parfümün.” (s. 259)

Grenouille’nın gözüne her şey sahte görünmeye başlar çünkü bir kokuyla her şeyi değiştirdiğinin bilincindedir. Ancak hâlâ yarattığı parfümün dünya üzerindeki tek muhteşem koku olduğu düşüncesinden vazgeçmiş değildir. Fakat koku ne kadar muhteşem olsa da bunu tek fark eden kendisidir:

“Hiç kimse bilmiyor bu parfümün aslında ne kadar iyi olduğunu, diye düşündü. Ne kadar iyi yapılmış olduğunu kimse bilmiyor. Ötekiler sadece etkisine köle oluyor, hatta kendilerini etkileyip büyüleyen şeyin parfüm olduğunu bilmiyorlar bile. Gerçek güzelliğini anlamış anlayacak tek kişi benim, çünkü ben yarattım onu. Aynı zamanda büyüleyemeyeceği tek kişi de benim. Parfümün kendisi için anlam taşımadığı tek kişiyim ben.” (s. 259)

Grenouille, yaptığı işin başarılı olduğunun farkındadır ama diğerlerinin bu duruma aldanıp kokunun etkisiyle hareket etmesinden rahatsızdır. Gerçekleri gören ve bilen tek kişi olması da onun hoşuna gitmez. Çünkü yalnız kalmamak için yarattığı koku yüzünden yine onu hayatta yalnız bırakan sonuç ortaya çıkar. Amacına ulaştığındaki mutluluğu sadece birkaç dakika sürer. Pişmanlığı ise daha uzun. Ancak bu pişmanlık birilerini öldürdüğü için değil, sahte kokunun karşısında insanların gösterdikleri yalancı sevginin, saygının pişmanlığıdır. Mutsuzluğuna mutsuzluk eklenmiş olur. Kokusuzun yarattığı muhteşem koku, onu mutlu etmediği gibi onu dünyadan yok olmak isteğine sürükler. Bu nedenle de Paris’te her çeşit insanın bulunduğu bir sokağa girip elindeki şişenin hepsini üzerine boşaltır. İnsanlar ona dokunmak ondan bir parça almak için üstüne atlarlar ve yarım saat içinde Greouille’den geriye hiçbir şey kalmaz. Kendi yarattığı kokuyla dünyada tek bir zerresi dahi kalmadan yok olur. Doğduğu andan itibaren sevgisizlikten beslenen Greouille, sevgisiz ölür.

 

  • Patrick SÜSKIND, Koku, Çeviren Tevfik Tuna, Can Yayınları, İstanbul 2016.