Oldum olası biyografi, otobiyografi, anı, nehir söyleşi tarzı kitapları okumayı çok severim. Hele konu edilen, yakından tanıdığım, hayranlıkla izlediğim sanatçılarsa…

Naim Dilmener imzalı “Hür Doğdum Hür Yaşarım /Ajda Pekkan”, Bircan Usallı Silan’ın “Nilüfer”, Erkan Özerman’dan “İzmirli Dario”, “Ben Bir Palyaçoyum / Neco”, “Çal Çingene Çal / Ay Feri”, “Esintiler / Esin Afşar”, “İpek Çoraplar / Lale Belkıs”, “Şöhretistan / Füsun Önal”, “Beni Ağlatma / Mustafa Sandal”, “Kalipso Kralı / Metin Ersoy” bu türde aklıma gelen ilk kitaplar. Ve tabii Ömür Göksel ile hazırladığım “Cebimde Saklı Şarkılar “ı bu listeye ekleyebilirim, “Başrolde Filiz Akın”ı da.

“Kayıp Diva Rüçhan Çamay’ın Hayatı” adlı kitabı, hani nasıl derler, bir solukta okudum. Dilek Yaraş’ın kalemine sağlık. Öyle güzel anlatmış, sorduğu sorularla Rüçhan Çamay gerçeğini öyle etkileyici bir biçimde, ustalıkla gözler önüne sermiş ki…

Melike Demirağ, Betül Arım, Hakan Eren, Şanar Yurdatapan, Cemil İpekçi gibi pek çok isim var kitapta. Bazen Rüçhan Çamay anlatmış, bazen onlar, söz söze bağlanmış. Dün yarına, yarın bugüne.

“Rüçhan Hanım sahnedeki tavırlarıyla, giyimi kuşamıyla da Türkiye’ye gelmiş en zarif ve her şeyiyle olağanüstü farklı bir insandı,” demiş Selim İleri. Ve şöyle devam etmiş:

“Yeni nesillerin ondan öğreneceği çok şey olduğuna inanıyorum.” 

Ne kadar doğru bir saptama, öyle değil mi? Rüçhan Çamay, bir dönemin en önemli simgelerinden biriydi ve hep öyle kaldı. Kalplerde, plaklarda, anılarda ve bir toplumun ortak belleğinde yaşamaya devam eden, ikonografik önemi olan, son derece kıymetli, zaman ötesi bir simgeydi çünkü.

“Annem, caz şarkıcısı olarak eşsizdir. Onun caz müziği içindeki hâline oldum olası hayrandım. Cazı oriijinal cazcılar gibi aksanıyla, vurgularıyla, ritmiyle, sahnedeki duruşunun bütünlüğüyle söyleyebilmek çok zordur. Türkiye’de bunu dört dörtlük yapanlardan biriydi annem.”

Melike Demirağ annesini böyle tanımlamış.

Yıllar önce Hakan Eren’in önerisiyle, “Bir Zamanlar Albümü”nün kartonetine Rüçhan Çamay için kısa bir yazı yazmıştım. Oysa bana ayrılan yer kısıtlıydı, çok istediğim hâlde daha detaylı bir metin kaleme alamamıştım.Yine de Rüçhan Çamay’ı birkaç satırla olsun anlatmaya çalışmıştım. Anlatamadığımdan emin olsam da.

Rüçhan Çamay ile tanışmam daha dinler dinlemez hayran kaldığım “Para Para Paraaa ” şarkısı ile olmuştu. O sarışın güzel kadın meğer “Arkadaş” Melike’nin annesiymiş. Ama asıl “Yavaş Yavaş”  ve “Yeter” çok etkilemişti beni. Haklıydı.

İlle de “Sevgiden on almalıyız ” diyordu. Ama bunu başarabilecek miydik, doğrusu ya, kendi adıma pek emin değildim. Yine de denemek gerekirdi. Kim bilir belki de. Neden olmasın, sevgiden on alabilirdik.

Sahnede bir kez izlemiştim Rüçhan Çamay’ı. Çok şık, çok zarif, çok güzel, farklı, sıra dışıydı. Şimdi düşünüyorum da, bambaşka bir sahne hakimiyeti, erişilmesi zor bir yorum tekniği vardı. Zaten onu sahnede seyredip plaklarını dinleyip de büyülenmeyen var mıydı?

Bazen şarkıcılar sahnede ya da albümde yorumladıkları şarkılarla yalnız kalırlar. Bütünlük, duygu birliği, dinleyiciyle birleşme olmaz. Dinleyici kendini o eserin içinde bulamaz. Oysa Rüçhan Çamay her notada dinleyicisini kalbinden yakaladı, eseri tüm duygularıyla yaşadı ve yaşattı.

İtiraf edeyim, “Kayıp Diva”yı okuyana kadar, sahneye neredeyse çocuk yaşta, üstelik caz muganniyesi, Hollandalı Ruşan olarak çıktığını, Ankara Devlet Konservatuvarında eğitim gördüğünü, ABD’de William Morris’in ajansıyla anlaşma yaptığını, “ABD’ye caz söylemeye giden ve televizyon programına katılan ilk Türk sanatçısı ” olduğunu bilmiyordum. CBS Stüdyolarında konser vermiş, Broadway’de piyano dersi almış, “Sevinç Tevs, Rüçhan Çamay ve Ayten Alpman” olarak bir dönem Türkiye’de caz müziğini sevdirmiş üç isimden biri olduğundan ve ilk plağını sanat hayatının yirmi birinci yılında doldurduğudan, Almanya’da elde ettiği büyük başarılardan da hiç mi hiç haberim yoktu. 

“Kayıp Diva” gerçek bir sanatçının duygusal durumunu, yaşadığı karanlıktan daha karanlık zamanları, keskin acıları, aradığı yolları, sığındığı vahaları, cazdan pop müziğine geçiş sürecini ve Rüçhan Çamay’ın hayat felsefesini öyle güzel anlatıyor ki… Bu eserin en önemli özelliği yarına kalacak bir belge niteliği taşıyor olması. Dahası gelecekte araştırma yapacaklara ışık tutacak değerli veriler içermesi.

“Kayıp Diva”yı okumanızı öneririm. Kimi satırların altlarını çizeceğinizi, arada durup notlar alacağınızı tahmin edebiliyorum. Müzik tarihimizde Rüçhan Çamay’ın  varoluş öyküsüne tanık olmaya hazır mısınız? O hâlde yolculuk başlıyor.

Gecenin ilk ışıkları suya dökülmüş bile. Dışarıda aysız, yıldızlarla dolu bir gökyüzü… Hayattaki her sorunun yanıtını sevginin, bilginin, sanatın içinde bulmuş bir insanı, gerçek bir Diva’yı tanımış olmak ne güzel.