Sevmeye ne zaman mı başladım?
İşte bugün tam burada. Titreyen mavi lekeli ellerimle, ömrümü iliklemeye çalışıyorum. Çok uğraştırıyor bu düğümler beni. Dakikalarca hatta saatlerce süren bir telaş sonrası tam hepsini ilikledim derken başından beri yanlış sırayı takip ettiğimi fark edip söküyorum ilmekleri birer birer.
Ömrümün düğümleri çözülüyor ve kafam bir hayli karışık. Asıl zor olan da önünü görememek sanırım.
Söktüğüm her ilmek usulca yere düşüyor ve ayak bileklerime dolanıyor. Bu huzur görünümlü keder iplikleri anlaşmışlar, yeminliler besbelli. Önce ayak bileklerim morarmaya başlıyor.
Kangrene çalan ruhuma bileklerimin de eşlik etmesi ne garip.
Vücudumun karıncalanmaya başladığını anlayabiliyorum. Sanırım karıncalarla da anlaşmış bu iplikler. Büsbütün vücudumu saran nefret dalgasını dokunsam hissedebilirim.
İpliklerin her biri sürünmeye başlıyor ben düşündükçe. Bileklerimi bırakıp bacaklarımı, kalçamı ve gövdemi sarıyorlar sırasıyla. Boynuma gelene kadar birleşiyor ve büyüyorlar sanki. O küçük keder iplikleri, yüzeyde birbirlerine tutunarak ilerliyorlar ve artık daha kuvvetliler. Boynuma vardıklarında ise bir halat hâlini alıyorlar aniden. Ketenden örülü, kalın bir urgan sanki boynumdaki. O an anlıyorum ki böyle yaşamaya devam edersem kendi halatımı kederimle öreceğim.
Tam o sırada diyorum kendime: İşte şimdi silkinmenin, kederi yüreğimden alıp sırtlanmanın tam da sırası.
Sevdanın bir yük değil de tam tersi bir yoldaş olduğunu anladığımdan beri, bu kâbusu geri püskürtebiliyorum. Çünkü kederin, içinde mutlulukla gelen bir zarf olduğunu biliyorum ve anlıyorum artık.
İnsanlar onları dünyaya neyin bağladığını anlamaya çalışıyor. O halatın ucundaki ilmeği boynumdan çıkarıp sevdaya kement atmaya başladığımdan beri biliyorum ki; beni bu dünyaya bir çıtalının yeryüzüne bağlandığı gibi bağlayan şey sevdamdır. İşte o gün, bugündür seviyorum.