Galata Kulesi…

İstanbul’un yüzyıllardır mucizevi bir şekilde ayakta kalan eşsiz kimlikli yapısı…

Dünyada ayakta kalmış en eski kulelerden biridir ve de ‘eşsiz’ sıfatını kullanmaya değerdir.

Her şehrin aşığı vardır; benim de İstanbul’a aşkım Galata’dan ötürüdür. Ben ona ‘Galata’ derim yanlış anlaşılmasın; zira ‘Galata Kulesi’ çok resmi gelir kulağıma.

Öyle sıcacıktır işte Galata, o kalın taş duvarlarına rağmen insanın içini ısıtır. İstanbul deyince insanın aklına Galata’nın gelmemesi ne mümkün!

Bedri Rahmi Eyüboğlu da ‘İstanbul Destanı’ adlı şiirinin bir kıtasında söz etmiştir Galata’dan…

”İstanbul deyince aklıma kuleler gelir
Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır
Ama şu Kız kulesinin aklı olsa
Galata kulesine varır
Bir sürü çocukları olur.”

Galata Kulesi’nin geçmişi de uzundur. 6. yüzyılın başlarında Bizans İmparatorluğu döneminde fener kulesi olarak inşa edildiği bilinmektedir. Çok uzun yıllar aynı fonksiyonla işlevini sürdürmüş olan kulenin ilk yapı malzemesi de ahşaptır.

13. yüzyılda ise Cenevizliler Bizans İmparatorluğunun zayıflamasından faydalanarak Galata Kulesi’nin etrafına yerleşmiş ve Bizans’tan korunmak için Galata Kulesi’nin etrafını surlarla çevirmişlerdir. Ancak zamanla Bizans İmparatorluğunun baskılarına dayanamayarak surların bir kısmını yıkan Cenevizliler buna önlem olarak; yıktıkları bölgelerde birbirine çok yakın taş yapılar inşa ederken Galata Kulesi’ne de yığma taşlardan günümüzdeki şeklini vermişlerdir. Ayrıca Katolik olan Cenevizliler Galata Kulesi’ne Katolik haç takarak Ortadoks Bizans İmparatorluğuna inat kuleye ‘İsa Kulesi’ adını vermişlerdir. Cenevizliler tarafından Galata Kulesi etrafında oluşturulan bu özerk alana denizcilikte iyi olan Venediklilerin de gelmesiyle bölge, deniz ticareti için muntazam bir hale gelmiştir. Tabii bölgede bahsettiğim bu değişen işlevlere göre zaman içinde Galata Kulesi’ne de farklı fonksiyonlar yüklenmiştir.

istanbulun-tastan-kalbi-galata-kulesi1

 

15.yüzyılda ise Osmanlı İmparatorluğunun İstanbul’u fethinden sonra bölge Türklerin eline geçmiştir. Bölge yönetiminin el değiştirmesi Galata Kulesi’nin de işlevinde farklılıklara sebep olmuştur ancak 1800’lü yıllara kadar yaşam alanı olarak bölgeden Türkler uzak kalmıştır. İstanbul’un fethinden sonra da Galata Kulesi her yüzyılda bir yenilenmiştir. Bu yenilenmelerin altında da bir nevi fonksiyonel değişimler yatmaktadır. Öyle ki Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kasımpaşa tersanesinde çalışan Hristiyan mahkumlar için Galata Kulesi bir hapishane görevi bile görmüştür. III. Murat zamanında da rasathane görevi üstlenen Galata Kulesi’nin bu işlevi de çok uzun sürmemiştir. ”Göklerdeki meleklerin eteklerinin altına bakılmaz.” gerekçesi ile kulenin rasathane görevi de sonlandırılmıştır. Osmanlı’da ona verilen son görevlerden biride yangın kulesi işlevini görmesidir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun gerçekleşemeyen projeleri arasında Galata Kulesi’nin yenilenmesi için Mimar Aram Tahtaciyan’ın projesi de bulunmaktadır. Bu proje 1875 yılında külahı devrilen ve yangın geçirmiş olan kule için yenilenme amacıyla teklif edilmiştir. Projeye göre eski külahın başlangıç seviyesinden 40m yükseklikte olacak olan çelik konstrüksiyondan yapılmış bir eklenti inşa edilecektir. Galata Kulesi’ne eklenecek bu kısmın işlevinde ise tiyatro salonu, lokanta ve balo salonları gibi birimler bulunacaktır. Eğer proje hayata geçebilseydi bugün için Galata Kulesi’nin o sakin ve asil halinden eser kalmayacağını düşünüyorum.

İstanbulun-Tastan-Kalbi-Galata-Kulesi2

Galata Kulesi bu değişen işlevlerine, etrafında değişen topluluklara, geçirdiği depremlere, atlattığı yangınlara, devrilen külahına rağmen yıkılmadı… Bu yüzden ki mucize gözüyle bakmam boşuna değildir Galata Kulesi’ne! Çevremizdeki yapılaşmayı gözümüzün önüne getirdiğimizde 1500 yıl ayakta kalabilecek mimari bir yapı görebiliyor musunuz? İşte bu yüzden Galata Kulesi’nin ayakta kalması ve yaşamını hala sürdürebiliyor olması tam anlamıyla bir mucize…

Yüzyıllardır ayakta olan kuleye dair en çok duyulan ve Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde de yer alan Hezârfen Ahmet Çelebi’nin bu kuleden uçuş hikâyesini bilmeyen yoktur. Hezârfen Ahmet Çelebi’nin 17. yüzyılda yaptığı bu uçuş için ekipmanlarını 10. yüzyılda yaşamış İsmail Cevher’in uçuş notlarından faydalanarak yaptığı da bilinmektedir. Kulenin yerden yüksekliğinin yaklaşık 70m olduğunu düşünürsek Hezârfen’in yaptığı işin dönemin şartlarında oldukça etkileyici olduğunu söyleyebiliriz.

Galata Kulesi en son 1965 – 1967 yılları arasında bir tadilat geçirmiştir. Bu tadilat sırasında çapının yaklaşık 16m olduğu ve yapının toplam ağırlığının 10.000 ton olduğu söylenmektedir. Ayrıca kulenin onarımları sırasında kemik ve kafataslarına rastlanılmıştır. Bu buluntuları, kulenin hapishane görevi üstlendiği zamanlarda kendini merdiven boşluğundan bırakarak intihar edenlerin olduğunun bilinmesi desteklemektedir.

Galata Kulesi’nin ömrünün asırlık olmasına rağmen yaşamına son vermek isteyenlerin onun gövdesinden hayatlarını sonlandırması bence ironik bir durumdur. Bu intiharlardan en bilindik olanı da şüphesiz Ümit Yaşar Oğuzcan’nın 15 yaşında ki oğlu Vedat’ın intiharıdır. Ümit Yaşar’ın hayatı boyunca pek çok kez intihara kalkışmış olması ve Vedat’ın da bu girişimlerden bazılarına şahit olması şüphesiz ki bu intiharın gerçeklemesinde etkilidir. Babasının bu ruh haline dayanamayan Vedat büyük bir öfke ve hırsla kendini Galata Kulesi’nin tepesinden aşağı bırakmıştır. Rivayete göre de cansız bedenin avuç içinde ‘İntihar öyle edilmez, böyle edilir!’ notu bulunmuştur. Bu olayın Ümit Yaşar üstünde bıraktığı etkiyi yazdığı ‘Galata Kulesi’ şiirinde hissedebiliriz…

GALATA KULESİ

6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü.
Aydınlıktı, güzeldi dünya.
Bir adam düştü o gün Galata Kulesi’nden
Kendini bir anda bıraktı boşluğa.
Ömrünün baharında
Bütün umutlarıyla birlikte
Paramparça oldu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu.

Gencecikti Vedat,
Işıl ışıldı gözleri
İçi
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa
Kendini bir anda bıraktı boşluğa
Söndü güneş, karardı yeryüzü bütün
Zaman durdu
Bir adam düştü Galata Kulesinden
Bu adam benim oğlumdu.

” Açarken ufkunda güller alevden “
Çıktı, her günkü gibi gülerek evden
Kimseye belli etmedi içindeki yangını
Yürüdü, kendinden emin
Sonsuzluğa doğru
Galata Kulesinde bekliyordu ecel
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak
Ölüm yolcusunun son arzusuydu bu
Bir adam düştü Galata Kulesi’nden
Bu adam benim oğlumdu.

Küçücüktü bir zaman,
Kucağıma alır ninniler söylerdim ona
Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat
6 Haziran 1973
Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini
Bu nankör insanlara
Bu kalleş dünyaya inat
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona
” Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat “

Galata Kulesi’nin hikayesi işte böyledir!

Asırlardır varlığını sürdürmüş, büyüsü hiç bozulmamıştır. Bu yüzden Galata Kulesi asildir, hüzünlüdür ama tüm yaşadıklarına rağmen sıcacıktır…

Onu gece izlemeye doyamazsınız. O, sizin masalsı dünyanızın kahramanıdır. İstanbul’un tüm o ihtişamının yanında Galata Kulesi yalındır ama hiç yalnız olmamıştır. Neden derseniz, günün herhangi bir saatinde etrafında mutlaka ona eşlik eden birileri vardır; içinden İstanbul’un yedi tepesini izleyen veya ondan daha güzeli O’nu izleyen birileri…

Ben onu izlemeyi tercih edenlerdim. Peki ya siz?

Kapak Fotoğrafı : Deren Uysal