Her son için uygun başlangıçların temin edildiği vakitler. Açılan temiz sayfaların henüz bitmeden alev aldığı, sönmeye yüz tuttuğu…Nefes almak için çabaladığın her solukta zehirlendiğin gerçeğiyle sokakları arşınlıyorsun… Gün batıyor… Bu sonsuzlukta her şey bir bir yok oluyor. Yıkımı görüyorsun, aldananları seviyorsun, canının bir zamanlar yandığını biliyor ve onu bekliyorsun…
Ona ait bilinç akışının yarattığı bir varlıksın sen ve üzerinde soluk kırmızı bir palto var. Ezberlenmiş bir yüzün, tahmin edilebilir hareketlerin yok. Henüz tanışmamışsınız… Lakin gün be gün seni var ediyor…
Saydam parmaklarının ucunda eski bir fotoğraf makinesi var ve dünyadan geri kalan ne varsa sadece bununla görebilirsin. Geri kalan zamanlarında parlak ışığın altında bile bir amasın sen…
Yeryüzüne ait son yıkımın karşısında inzivaya çekilecek ve bekleyeceksin… Kralların geçtiği o labirentten Daedalus’un rehberliği olmadan kurtulansın sen… Biraz daha soluklanmaya hakkın var…
Bakacak, görecek ve unutacaksın… Ölecek, dirilecek ve kül olacaksın…
Bekliyor ve bekliyorsun… Beton denilen yığının canlanmasını bekliyorsun… Her şeyin mümkün göründüğü vakitlere ait aldanmaya müsaitsin… Elindeki ölü makinenin ağırlığının bir anlamı olmalı… Ceset kadar anlamsız merceğinden bakıyorsun.
Ve görüyorsun… Ikarus’un üç ana renkte canlanan bedenini… Güneşe ulaşıp yeryüzünde sönen o bedeni görüyor ve anlıyorsun… Tutkuyla beklenen, arzulanan her durum ve varlığın, muazzam yıkımlardan sonra önünde hayat bulacağını…
Bundan sonrası yaratıcına ait olacak… Ya seni var etmeyi seçecek ya da Ikarus benzeri balmumundan kanatlarla yok edecek…
Kanatların eriyecek, güneş seni kör edecek ve her defasında kendini labirentin duvarları arasında bulacaksın. Üzerinde gri bir gökyüzü ve ayaklarının altında sana eziyet eden yeryüzü…
Kurtuluşun bu değil. Yok olmaya yüz tutan varlığın da kaçış yolun olamayacak. Sen… Etini bu nemli duvara çarpa çarpa iskeletinden ayıracaksın. Tanrıların unuttuğu en eski yakarışsın sen.
Duvarların inşasını yeniden seyrediyorsun , elindeki anlamsız makinenin kayıp gitmesine izin veriyorsun, paltonu ve cesaretini bir kenara bırakıyorsun. Boyun eğiyorsun. Ve ilerliyorsun. Önünde Ikarus’un eriyen kanatlarından başka bir şey yok. İsteksiz bedenini, yıkımı arzulayan zihninle labirentin duvarlarına sürüklüyorsun.
Daireler çiziyorsun.