23 Ağustos’ta anne oluyorum. Atlas erkenci davranmazsa onunla kucaklaşacağımız tarih bu.

18 Aralık’ta öğrendim hamile olduğumu ve o günden bu yana çocuk edebiyatı ile yeniden hemhal olmaya başladım.

Çocuk edebiyatından bugüne kadar hiç kopmadım aslında ama anne olacağımı öğrendikten sonra bu süreç biraz daha fazla farkındalık boyutuna ulaştı. Neler okumalıyım, güncel çocuk edebiyatı kitapları neler, günümüz çocukları için odaklanılması gereken temalar neler gibi birçok sorunun peşinden gittim.

Manavgat, Bodrum, Marmaris ve daha nice güzel toprağımızda yangın, İkizköy’de Akbelen ormanında kıyım, kadına ve hayvana şiddet ve tecavüz, Rize ve Artvin’de sel felaketi gibi haberler bizim gerçeğimiz (!) olmuşken bir eğitimci ve anne adayı olarak ne yapabilirim, ne yapabiliriz derdine düştüm.

Tam da ülkemizin dört bir yanı yangın yeriyken Günışığı Kitaplığı aracılığıyla raflarda yerini alan, Kirsten Boie tarafından kaleme alınan Karaca Olmak İsteyen Tilki ile buluştum.

Minik bir tilki düşünün. Evleri sayılan ormanda büyük bir yangın çıkar. Küçük gri pofuduk tilki dehşet içinde kaçtıktan sonra tesadüfen diğer hayvanlarla birlikte çalılıkların oraya gelir. Hâlâ büyük bir korku içindedir bütün hayvanlar. Ama o de ne? Küçük gri pofuduk tilkinin ailesi diğer hayvanların arasında yoktur. Yoksa yangından kaçamamışlar mıdır yoksa onlar da can havliyle kaçarken bir başka yere mi sığınmışlardır?

Savunmasız bir hâldeyken karaca ailesi ona sahip çıkar. Diğer bütün hayvanlar “Tilki, her zaman tilkidir,” diyerek reddeder küçük gri pofuduk tilkiyi. Ailesi için tehlikeli görürler onu. Ancak Anne Karaca ona kıyamaz. Çocuklarından biri gibi dâhil eder hayatına onu hatta ona “Mavi Göz” ismini de verir.

Anne Karaca bütün tecrübelerini yavrularına ve yavrusu saydığı Mavi Göz’e aktarmaya çalışır. Büyüme aşamalarında onları bekleyen tehlikeleri anlatır.

Kirsten Boie

Yazar Kirsten Boie’in yaratıcılığına hayran kaldığımı da belirtmem gerekiyor tam da bu noktada. Olayları okurken insan gözünden bir anlatım ile karşılaşmıyoruz. Aksine olayları hayvanların algılarına göre okuyoruz. Mesela Anne Karaca onları bekleyen en büyük tehlikelerden biri olan “insan”ı anlatırken “ikiayaklılar” olarak, ikiayaklıların avlanmak için kullandıkları silahlarını “gürleyenkanatlar” olarak, arabaları “yuvarlakayaklılar” olarak, yolu ise “siyah şerit” olarak ifade ediyor.

İtiraf etmem gerekirse “yuvarlakayaklılar”dan söz edildiği ilk an ne olabilir diye ben de düşündüm. Bir süre bulamamam gülümsetti beni. Çocukların hayal dünyasından uzaklaştığımı fark ettim.

Dedim ya biz bu kitapta olayları hayvanların algılayışına göre okuyoruz. Karacaların gözünden çiftçiliği şu satırlar aracılığıyla öğreniyoruz:

“İkiayaklılar bunlara bahçe diyor, onların yanında yaşayan hayvanlardan biliyoruz bunu. Öyle anlaşılıyor ki, tüysüz kanatlarının ucundaki pençelerini bir tek gürleyenkanatlar için kullanmıyorlar! İçimizden bazıları onların pençeleriyle, yabandomuzlarının yiyecek bulmak için burunlarıyla yaptıkları gibi, toprağı eşelediklerini; ama bunu, toprağın içine bir şey koymak için yaptıklarını görmüş! Galiba, ikiayaklılar bütün bu bitkileri buraya kendileri getirip toprağa yerleştiriyorlar!”

Anne Karaca tecrübelerini aktarmaya devam ederken onların yaşayarak da deneyim kazanmasını ister. Mavi Göz de bir hayli heyecanlıdır dünyayı keşfetmek için. Karaca yavrularından Bolbenek’i de bu keşfe davet eder.

“’Bolbenek!’ diye seslendi. ‘Dünyayı keşfe çıkmayacak mıyız? İkiayaklıları öğrendik, ama daha görülecek neler neler vardır kim bilir!’”

Bu keşif maalesef ki Mavi Göz için tatsız sonuçlanır. Bolbenek ile çıktıkları macerada Anne Karaca’nın belirttiği bölgede gezerken bir anda dağdan inen kurt ile karşılaşırlar. Anne Karaca’nın özellikle dikkat etmeleri gerektiğini söyledikleri kurt ile karşılaşmaları hem Bolbenek’i hem de Mavi Göz’ü panikletir. Kaçmaya başlarlar ancak bu süreçte birbirlerini kaybederler. Bolbenek, Anne Karaca ve kardeşlerinin yanına dönmeyi başarır. Mavi Göz ise ortalıkta yoktur çünkü yolunu kaybeder. Anne Tarlafaresi bir yavrusundan saatlerce haber alamaz ve gözler bir anda Mavi Göz’e çevrilir. Yabandomuzunun yardımıyla her şeyden habersiz Anne Karaca ve yavrularının yanına döner, suçlamaları reddeder ama maalesef suçsuzluğunu kanıtlayamaz.

Anne Karaca artık Mavi Göz’le yaşayamayacaklarını söylediğinde Mavi Göz için yeni bir macera başlar. Anne Karaca’nın iyiliğine karşı bir karaca yavrusu gibi davranmaya çalışsa da en ufak bir olayda suçlanmak zoruna gider. Artık tek hedefi kendi ailesini bulmaktır. İşte biz okurlar Mavi Göz’ün kendi ailesine kavuşma yolculuğunu okumaktayız. Bu yolculukta birçok sürprize de tanıklık ediyoruz.

Peki bu kitabı neden okumalıyız?

Hoşgörü, empati, bir arada yaşamanın zorlukları ve güzellikleri, ön yargı konularını topraklarımızda daha fazla konuşmamız gerektiği noktasında hemfikiriz sanırım. Çocuklarımıza bazı değerleri öğretirken aile yaşantımız, yaşam stilimiz elbette oldukça etkili. Bunun yanında çocuklarımızın ne denli iyi gözlemci olduğunu göz önünde bulundurursak aile yaşamımız kadar dış çevre de iyi birer okuldur. Kitaplar ise çocuklarımızın kendine ait bir dünya yarattığı yol arkadaşıdır.

Ülkece zor günlerden geçtiğimiz şu günlerde Karaca Olmak İsteyen Tilki çocuğunuza iyi bir yol arkadaşı olurken bireyin kendi benliğinin güzelliği ile tanışmasını sağlayacaktır.

Çocuklarımıza farklılıklarımıza rağmen bir arada yaşamanın anlamını öğretmek için, kendi hayatına sahip çıkan ve başkalarının hayatına da aynı derece saygılı olmayı öğretmek için küçüklüklerinden itibaren onları kitapların yol arkadaşlığına emanet etmeliyiz.

Karaca Olmak İsteyen Tilki, bu adım için güzel bir başlangıç olacaktır. Keyifle okumanız dileğiyle.