Zirveye yönelmiş mücadelenin kendisi bir insanın kalbini doldurmaya yeter. Sisifos’u mutlu olarak imgelemek gerekir.

Albert Camus, Sisifos Söyleni

Yaşamla ilgili kavrayışımızın iyiden iyiye bir sorgulayışa ve bu sorgulayışın ise derin bir karamsarlığa dönüştüğü bu zamanlarda; her şeye rağmen yaşamaya devam eden ve her durumda yaşamı öğütleyen iki filozofu anımsamakta yarar görüyorum: Friedrich Nietzsche’yi ve Albert Camus’yü… Bu iki “yaşam filozofu” –hem yaşamın içinde olmalarından hem de yaşamı öğütlemelerinden ötürü onlara yaşam filozofu diyorum−, dünyaya dair hiç de umutvâr olmayan bir yerden yola çıkıp, yine de yaşamda diretmenin ve onu arzulamanın en yüksek değer olduğu kanısına varırlar. Hattâ öyle ki; onların felsefelerinde yaşam, bir ödeve dönüşmüştür. Yaşamdan vazgeçmek ve ona yüz çevirmek; bir boyun eğiş, bir kabullenme, yani bir zayıflık, bir güçsüzlük işaretidir. İnsan yaşama karşı başkaldırısını, bizzat onun içinde kalarak gerçekleştirmelidir. Çünkü Camus’nün söylediği gibi; “yaşamdan vazgeçmek, yani intihar, başkaldırının mantıksal sonucu değildir”. Nietzscheyen “yazgını sev” hakikati, Camus’de Sisifos’un, yani trajik kahramanın, yani absürd insanın mutluluğu üzerinden tasarlanmış; “her şeye rağmen, ille de yaşam” deyiş, işte bu formüllerle kurulmuştur.

Friedrich Nietzsche, yaşamın olumlanmasını ve yaşama tümüyle “evet” denmesini felsefesinin merkezine yerleştirmişti. Çünkü bu aktif bir konumdu ve yeni değerlerin inşa edilebilmesi için bu konumu benimsemek elzemdi. Yaşama “hayır” demek ise, edilgen bir konumda kendi kabuğuna çekilmek anlamını taşıyacaktı ve bu edilgen konum, gücü zayıflatan ve yeni değerlerin yaratılmasında insanı handikaplı duruma düşüren bir öğretiden –Nietzsche’nin deyişiyle “çileci ideallerden”− ileri geliyordu. Çileci ideal, insanın dünyadan ve yaşamdan el-etek çekmesini öneriyordu; oysaki bu, Nietzsche’ye göre apaçık bir dekadansı, bir çöküşü imliyordu. Yaşam her şeye rağmen, en yüksek ve en kutsal evet’le olumlanmalıydı; Bengi Dönüş düşüncesi de bunun bir ifadesi olarak ortaya çıktı: Yaşamakta olduğun yaşamı sonsuz kere, tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalacak olsan bile, yine de olumlar mıydın onu ve yaşama yine de “evet” der miydin? Bu sorunun ilkesi, yaşamın her şartta olumlanması gerektiğiydi.

Gelgelelim Albert Camus, yaşamın tümüyle absürd olduğunu daha en baştan kabul etmişti. Ve felsefenin temel sorusunun ise, yaşamın yaşanmaya değip değmediğine yönelik soru olduğunu, felsefî denemesi Sisifos Söyleni’nin en başında söylemişti. İntihar problemi, Camus için adeta bir samimiyet sınamasıydı. Bu probleme dair incelemenin sonucunda, olumsuz bir yargıya varacak olsaydı eğer, Nietzsche’nin dediği gibi, saygın bir filozofun yapması gerekeni yapacak, yani intihar edecekti. Oysa Camus, isyan etmeyi ve başkaldırıyı yeğlemişti. Absürde karşı başkaldırı ancak, absürd olan yaşamın içinde kalarak gerçekleştirilebilirdi. Tıpkı Nietzsche gibi Camus için de tek çıkar yok, yaratma ve üretme gereksinimiydi. Yaşam tümüyle absürdse bile –ve evet, öyledir−, insan önce didinerek, çabalayarak ve sonra yaratarak ve üreterek kendi anlam havuzunu pekâlâ oluşturabilirdi.

Gerek Nietzsche ve gerekse Camus, felsefeleriyle olduğu gibi, yaşamöyküleriyle de bize yaşamı öğütlemiş gibidir. Baba’nın Ölümü hakikatiyle daha çocuk yaşta tanışmış iki filozof da (Camus 1 yaşında ve Nietzsche 5 yaşında iken babalarını kaybetmişlerdi), büyük kırılmalara, ağır hastalıklara ve derin yaralara rağmen yaşama tutunmayı becermişlerdir. Bu tutunuş, iki filozof için de neredeyse aynı yaşta son bulmuştur. 45 yaşında iken Nietzsche’nin Büyük Zihinsel Çöküş’ü ve 47 yaşında iken Camus’nün geçirdiği feci trafik kazası, bu mucizelerle dolu yaşamları söndürmeye yetmiştir. Gerilerinde bıraktıkları yaşamlar, coşkusuyla, acısıyla, hüznüyle, sevinciyle bir bütün olumlayıştır. O zaman, bu zor şimdilerimize rağmen, yine de yaşamakta ısrar etmek, yaşamı arzulamak ve ona yeniden güçlü şekilde “evet” demek için iki sebebimiz daha var: Albert Camus ve Friedrich Nietzsche…

O zaman her zaman söylediğim gibi −

Bu sefer gerçekte de;

Camus yâr ve Nietzsche yardımcınız olsun.

Kaynakça:

Camus, Albert, Başkaldıran İnsan, Çeviren: Tahsin Yücel, Can Yayınları, 2019.

Camus, Albert, Sisifos Söyleni, Çeviren: Tahsin Yücel, Can Yayınları, 2019.

Nietzsche, Friedrich, Böyle Söyledi Zerdüşt, Çeviren: Mustafa Tüzel, İş Bankası Kültür Yayınları, 2020.

Nietzsche, Friedrich, Ecce Homo, Çeviren: Can Alkor, İthaki Yayınları, 2006.

Gündoğan, Ali Osman, Albert Camus ve Başkaldırma Felsefesi, Öteki Yayınevi, 2018.