Niyetim son zamanlarda genç tabakanın gömüldüğü, ucu saatlerce övmeye giden “Kadıköy çok iyi abi” sohbetlerine dahil olmak değil. Fakat Arsız Sanat olarak müzik piyasasına dair ilk yazımızın Kadıköy merkezli bir grup olması icap etti. İçinde olduğum çevre şu ana dek bulunduğum sanat portallarında çoğunlukla sinema ve fotoğraf üzerine yazmama vesile oldu. Neticede görüntüdeki hareketi kavraması müziktekinden daha kolay oluyor benim için. Fakat ara sıra öyle tınılarla karşılaşıyorum ki kulağımdan geçip aklıma işlendikleri noktada ufaktan bir yazı yazma isteği, efendime söyleyeyim parmakların kaşınması gibi çeşitli manyaklıklar gün yüzüne çıkıyor. Kaşıntı adlı parça da bahsi geçen tınıların arasındaki yerini alınca müsebbibleri hakkında konuşmadan durmanın gereksiz olduğunu düşündüm.
Lopenstraat, 2015 yılında ilk singleları Hike’ı çıkaran altı kişilik bir grup. İnternet çağı ve insanların proje tanıtımlarını tek başlarına yapabilmeleri gibi iyi mi kötü mü olduğuna karar veremediğim olgular neticesinde müzik piyasasında durmadan dallanıp budaklanan alt dalları ne kadar takip edebiliyorum bilmiyorum fakat grubun doğaçlama müzik icra ettiğini söyleyebilirim. Parçaların psikedelik boyutlarını sağlamlaştırmak için elektronik sesler kullansalar da girmiş oldukları bu doğaçlama müessesini dinleyicinin kör gözüne parmak şeklinde sunmamaları dikkat edilmesi gereken unsurlardan. Bu şekilde, ne kadar doğaçlama olursa olsun parçaların içerisinde belli bir düzen olduğu hissediliyor.
Fakat benim asıl üzerinde durmak istediğim ekim ayında çıkarmış oldukları EP’leri Şile. Özellikle de son parça olan Beybaba‘nın İstabul cazının güzel bir örneği olduğunu söyleyebiliriz (ya da direk caz demek çok mu ağır kaçar?). Parçaları progressive ile pişirdikten sonra etnik melodilerin suyuna suyuna basıyorlar, ortaya bir güzel “Bosphorus Jazz” çıkıyor. Zannımca bu duruma önayak olan özellikle davulun saksafon ile birleşme şekli. Üşenmeyip biraz daha açalım; bu arkadaşlar Batı enstrümanlarını Doğu ezgileri elde etmek için kullanıyorlar. Yazının geri kalanı gibi bu da kişisel görüşüme dayalı bir analiz olacak fakat Şile’nin Hike’dan daha dinleyici dostu olduğunu düşünüyorum. Parçaların dakikalarını 8’den 4’e çekerlerse dinleyici için daha doyurucu olabilirler ama bu tamamen tercih meselesi.
“Mesela kimlere benziyorlar?” Zor bir soru fakat ‘Jungle by Night’ sevenlerin bağırlarına basacaklarını düşünüyorum. Lopenstraat’ın parçaları çok atmosferik. Tüm enstrümanlar tek bir melodiden ziyade ağırlığınızın anlam kazandığı boşluğa eşlik edecek şekline kullanılmışlar. Umarım belli başlı mekanlarla aralarını iyi tutarlar da kendilerini Caz Festivallerinde de görebiliriz. Hitap ettikleri kitlenin gitgide genişlemesi dileğiyle…
[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/users/142103403″ params=”color=ffcc00&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”450″ iframe=”true” /]
1995 yılında doğdu. İtalyan neorealizmi ve 40’lı yılların deneysel sinema anlayışı ile yakından ilgileniyor. Bahçeşehir Üniversitesi Fotoğraf ve Video bölümünde eğitimine devam etmekte. Fotoğraflarında çoğunlukla beden üzerine çalışırken bunun uzuvları parçalarına ayırıp teşrih etmenin bir yolu olduğunu düşünüyor.
Harika tınılar ?