Pencereden süzülen mercan renkli bir ışık, duvarda yumuşak gölgelere neden oluyordu. Rıhtıma çarpan dalgaların sesini dinledi bir an. Hava, yaz olmasına rağmen, esintili hatta zaman zaman serindi.

Hakkı Celis, Sülük Cafer, Levon, Şevki Bey Kumpanyası’ndan Ahmet, Cango, Kumarhane Garsonu, Fareli Köyün Kavalcısı, Nuri Sayaner nam-ı diğer Toros Canavarı’nın oğlu Metin, hatta çoook uzun yıllar evvelinden çıkıp gelmiş Deli Çavuş ve diğerleri, hepsi karşımdaydı. Elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakın. Onları Gökhan Eğilmezbaş anlatacaktı bana.

Renkli, siyah-beyaz hatıralar, kronolojiye aldırmadan, istila edecek bizi az sonra, biliyorum.

Hakkı Celis gözlerinde derin hayal kırıklıkları, Seniha’ya çevirdi bakışlarını. Yazdığı şiiri okumasına neden izin vermemişti? Sahi, neden?

Bu röportaj esnasında da yitik ruhlar peşimizi bırakmayacak yine. Hayaletler, replikler arasındayız. İşte az ötede Sülük Cafer.

Gökhan Eğilmezbaş’ı pek çok oyunda izledim: “Kiralık Konak”, “Yaprak Dökümü”, “Toros Canavarı”, “Hürrem Sultan”, “İlk Göz Ağrısı”, “İstanbul Hatırası”, “Sarıpınar 1914”, “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe”, “Lysistrata”, “Ay Işığında Şamata”, “Reis Bey” geldi şimdi aklıma. Ve tabii, “Fareli Köyün Kavalcısı”, “Cyrano de Bergerac”.

Kalıplaşmış, dar geometrilere sığdırmamıştı oyunculuğunu. Yalın, dolaysız, samimi ve inandırıcıydı sahnede. Evet, yaşar kıldığı her rol bir sonrakini besledi. Bir sonrakine eşik oldu.

Bazı küçük rollerde de “büyük sesli oyunculuk” sergiledi her zaman. Kendi illüzyonunu yarattı özgürce.

Canlandırdığı karakter her neyse, izleyiciyi onun varlığına, sahiciliğine katıksız inandırdı her defasında.

Sahnede her anı yaşadı çünkü. Sahnede her repliğin hakkını verdi. Geride güzel gölgeler bırakması bundandı aslında.

Neredeyse yirmi yıl olacak, Hakkı Celis hâlâ belleklerde. Şarap vurgunu, hatta boynundaki davula üzüm salkımları iliştiren koro elemanı da.

“Sahnede de kamera önünde de büyük keyifle oynuyorum. Her yeni rolde tekrara düşmemek adına tüm çabam. O karakter her kimse, tam olarak o olmam gerektiğine inanıyorum. Varsın küçük bir rol olsun, ona katılacak nice nüans mevcuttur. Bir oyuncunun görevi onları bulup çıkartmak, kolaya kaçmamak. Hele ki, tamam ben oldum dememek…”

Aslında ilkokul yıllarında, ileride mutlaka, ne yapıp edip oyuncu olacağına dair işaretler vermeye başlamıştı Gökhan Eğilmezbaş. Bu işe hevesi, yatkınlığı vardı sanki.

İşte, tam da o günlerin birinde…

Başında kartondan silindir şapka, bir okul müsameresinde “Vali” rolünde buluverdi kendini.

Heyecan. Nasıl anlatsam, içine işleyen bir heyecandı bu. Bir adrenalin sağanağına yakalanmış gibiydi. Aniden çıkan rüzgarla başındaki şapka uçup gitmez mi?  

Şapka önde, Vali Bey yani Gökhan Eğilmezbaş arkasında amansız bir koşu başlamıştı artık. Bir alkış, kıyamet ki sormayın gitsin. 

Ve o heyecan.

Sahnede olmanın tadını almıştı bir kez. O heyecanı hep yaşamak istediğinin farkına varmıştı. Anlayacağınız her hücresine işlemişti çoktan. Ortaokul ve lisede de devam etti tiyatroya. Oyunlar yazdı kendince, oynadı, yönetti…

Belki nasıl ve kimler tarafından hazırlanması gerektiğini kestiremediğinden olacak, mezuniyetten tam dört sene sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro Oyunculuğu Ana Sanat Dalına girdi.

Mutluydu. Hiç olmadığı kadar mutluydu hem de. O sınır tanımaz heyecan artık hep omzunda, yanı başında olacaktı. O heyecan gölgesi, hayır derisiydi. Sevinci, sığınağı, başarısı, umudu. Damarında akan kan…

“Güngör Dilmen, Levent Dönmez, Ergin Orbey, Dinçer Sümer, Erol Keskin, Hasan Cemal gibi değerli hocalarım oldu. Onlardan çok şey öğrendim…”

Can Doğan’ın yazıp yönettiği “Barışa Bir Şans Verin” adlı oyunla 2001 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarında göreve başladı Gökhan Eğilmezbaş. “Schweyk İkinci Dünya Savaşında”, “Masal Masal İçinde”, “Düşler Sirki Başlıyor”, “Üçüncü Richard”, “Bağdat Hatun”, “İsli Sisli Pis Puslu”, “Bremen Mızıkacıları”, “Trafik Canavarını Gördünüz mü”, “Miracle” (uluslararası proje) adlı oyunlarda, iki belgesel film, bir sinema filmi, reklam filmleri ve birçok televizyon dizisinde rol aldı. Pek çok oyunun yönetmen yardımcılığını üstlendi. Uzun yıllar İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Çocuk Biriminde eğitmenlik yaptı.

En sevdiğin oyunlar dediğimde, “Kuşkusuz her birinin ayrı yeri, acı tatlı bir sürü anısı var. “Kiralık Konak” sonra “İstanbul Hatırası”, “Toros Canavarı”, “İsli Sisli Pis Puslu”, “İlk Göz Ağrısı”, “Lysistrata”. Şanslıyım iyi projelerde rahmetli Savaş Dinçel, Toron Karacaoğlu, Feridun Karakaya, Aytaç Yörükaslan, Ayşegül Devrim gibi gerçek ustalarla ve tabii tiyatromuzun isimlerini saymakla bitiremeyeceğim pek çok değerli oyuncusuyla aynı sahneyi paylaştım. Geçen sezon bir arkadaşımızın rahatsızlanması nedeniyle, derhal o rolü çıkarıp bir hafta boyunca Zihni Göktay ile Cibali Karakolu’nda oynadım.”

 Peki ya, usta çırak ilişkisi?  

“Tiyatroya başladığımda vardı, devam ediyordu. Sonra yavaş yavaş azalmaya başladı. Kimi ustalar emekli oldu, kimileri aramızdan ayrıldı, kimileri küstü gitti… Yeni oyuncular alındı. Tümüyle bitti diyemem ama o geleneksel usta çırak ilişkisi günümüzde hayli azaldı.”

Sahne nankördür. Hep biliyoruz. Ama “sahne, yoz olanla, gerçek ve usta olanı gizlemez,” der Zeynep Oral. Ne dersin?

“Çok doğru. Sahne ihaneti, samimiyetsizliği, yaptım oldu tavrını bağışlamaz hiç. En ufak bir özensizliği izleyici hemen fark eder. Oyundan kopar.”

Mesleğine dair pişmanlıkların, keşkelerin oldu mu hiç?

“Kesinlikle ve bir an bile düşünmeden, hayır, diyebilirim. Belki daha fazla oyunda, daha farklı rollerde oynamak, kimi piyeslerde figürasyonda yer almamak isterdim. Ama görevdi, bir gün olsun itiraz etmedim. Sonra biliyor musun, biz tiyatrocular şanslı insanlarız. Sahnede dünyadaki tüm meslekleri, insana ve hayata ilişkin tüm gerçekleri, duyguları yaşarız.”

Eğitim çalışmaların da var öyle değil mi?

“Tiyatronun bu zenginliğini eğitim alanında da kullanıyorum. Tiyatro disiplini ile verilen eğitimler, küçük yaşlardaki çocukların kendi farkındalıklarını sağlamasından tutun da yetişkinlerde kendilerini daha iyi keşfetmelerine, kurumsal firmalarda çalışan tüm departmanlardaki bireylerin aslında kendi sahnelerinde olduklarını anlamalarını sağlıyor ve başarı oranları inanılmaz artıyor. Tiyatro, hayatın tüm alanlarına dokunuyor bana kalırsa. Dolayısıyla ölene kadar sahnede olmak, oynamak, yönetmek eğitim alanında da olmak istiyorum.”

Sanatçı emekli olmamalı bana göre de. Tomris İncer, emekli olduktan sonra Kumbaracı 50’de kendisine rol öneren Yiğit Sertdemir’den bahsetmiş, “Eğer Yiğit olmasaydı bu süreci atlatamazdım. Bu bağlamda benim psikoloğum olmuştu” demişti.

“Doğru. Toron Karacaoğlu’na “İstanbul Hatırası”ndan sonra herhangi bir proje önerilmedi. Adeta yok sayıldı. Küstü. Kırıldı. Evine çekildi. Mesela Cengiz Keskinkılıç’ı biliyorum. Çok ağlamış, çok üzülmüştü. Son anına kadar, “Oğlum, bizi geri alacaklar değil mi?” diye sormuştu bana. Sanatçının emekliliği gibi, bazı oyunların kaldırılmasına da karşıyım. “Lüküs Hayat”, “Çürük Temel”, “İstanbul Hatırası”, “İsli Sisli Pis Puslu”, “Fareli Köyün Kavalcısı” gibi oyunlar, yıllardan yıllara yenilenmiş castlarla geçebilir. Dünyada çok örneği var bunun.”

Hani tiyatronun bir havası vardır derler ya… O hava kulistir. Altan Erbulak’ın bu sözlerine katılır mısın? 

“Ne güzel söylemiş usta. Kuliste solunan hava muhakkak sahneye de yansır.”

“Seyircinin öksürmesine meydan vermeyen oyuncu gerçek sanatçıdır.”  Peki ya, Sir Ralph Richardson’un bu tanımı hakkında ne dersin?

“Seyirciyle bir bütün olunca mümkün gibi geliyor. Oyuncu da öksürebilir bu arada. Her şey, bana göre sahnede ne kadar samimi olunduğuyla alakalıdır.”

Konudan konuya geçiyoruz. Oyunlardan oyunlara, kulis ve sahne anılarına…

“Bazen sezonda beş, altı piyeste oynadığım oldu.” 

“Lysistrata’nın perde arasında tanıdığım bir seyirci tanık olmuş, bir çift benim yüzümden tartışmışlar. Eşlerden biri yüksek dozda alkol aldığım, diğeri de rol icabı sarhoşu canlandırdığım konusunda iddialıymış.”

“İlk Göz Ağrısı’nın provalarına başlamıştık. Küçük, sözsüz bir rolüm vardı. Bir şeyler yapsam, diye düşündüm. Bir karakter bulup geliştirdim. O meşhur ‘Sülük Cavit’ böyle çıktı ortaya. Ciddi alkış aldım o yorumla…”

“Toros Canavarı’nda, oyun haftasının ilk gecesi saldırıya uğradım ve sahneye çıktım.” 

“Yine Hürrem Sultan’da oyun esnasında dekor boynuma düştü, oyun devam etti. Felçten döndüm, büyük bir ameliyat geçirdim ve bir hafta sonra kendi isteğimle tekrar sahneye döndüm.”

“İlk Göz Ağrısı’nda ameliyatlı kolla, doktorumun itirazına rağmen oynadım. Sahnede oldum hep. Sahneyle arama asla mazeretler girmedi.”

“Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde Yaprak Dökümü’nü sergiliyorduk. Ali Rıza Bey’i oynayan Savaş Dinçel’in karşısında çaycı rolündeydim. Teknik görevli arkadaşımız Fahri, dekorların arasından usulca yaklaşarak ‘Savaş Ağabey bomba ihbarı var, perdeyi kapıyoruz’ dedi. Az sonra tüm kadro oyun giysilerimiz, makyajımızla sokakta bulduk kendimizi.”

“Kiralık Konak’ta oynuyorduk. Seniha rolündeki Sevinç Erbulak bana ‘yazı mı, tura mı’ diye sorar ben de her defasında ‘yazı’ derdim. Bir gece, sanırım yüzüncü oyunu çoktan geride bırakmıştık, aynı soruya ‘tura’ diye cevap verdim. O an, şaşkınlıkla ‘haaa?’ diyen Sevinç’in tepkisini unutamam.”

“Yaprak Dökümü’ ndeyiz. Müthiş bir kar, fırtına. Koca salonda ancak sekiz izleyici var. Neyse oyun bitti. Servisler kardan gelememişti. Ben o gün arabamla gitmiştim tiyatroya.  Savaş Dinçel, Güzin Özyağcılar ve Sevinç Erbulak arabaya bindik. Trafik durmuş vaziyette… Sevinç, çantasından yün ve şişleri çıkarıp örgüye başladı. İnanın, bir buçuk metrelik kaşkol ördü. Saat sabah dört buçuk civarında herkesi evine bırakıp ancak kendi evime ulaşabilmiştim.”

“Reji yapmak istiyorum. Ama şu an değil. Zamana ihtiyacım olduğuna inanıyorum. Belki çok daha yıllar sonra. Kuşkusuz, her oyuncunun ille oyun yönetmesi de gerekmiyor. Bu bağlamda, özsaygının özgüvenden daha önemli olduğunu savunuyorum.”

“Savaş Dinçel’i örnek almışımdır. Duruşu, hayata gülerek bakışı, mücadelesi, sahne hakimiyeti, araştırıcı olmasıyla iyi oyuncu, gerçek bir tiyatro insanıydı.”

“Buğulu bir pencere camına ‘oyna’ yazardım. Nice acılar, kırıklıklar, umutsuzluklar olacak, sen hayata hep olumlu bak ve oyna… Bana göre sadece çocuklar oynamaz, her yaşta oynanır. Dahası üstünkörü bakıp yürüme. Derinlikleri gör, hisset ve oyna! İnsanlar ölüyor, en bitmez denilen aşklar bitiyor. Yanımıza sadece oynadıklarımız kâr kalıyor.” 

“Tiyatro konusunda asla karamsar değilim. Corona’nın etkileri geçip bitecek. Biz yine sahnelerimize, izleyicilerimize kavuşacağız. Daha sıkı sarılacağız işimize…”

Gökhan Eğilmezbaş, rollerini hayata aktarırken zamanlama ve dinamizmi öne çıkarmayı, kendi sahne dilini kullanmayı hep başardı. Rolüne sıcaklık kattı her defasında. Oyunculuğun empati sanatı olduğunu vurguladı. Kendi stilini buldu ve uyguladı. Canlandırdığı karakteri sahici ve inandırıcı kıldı. Özetle, tepeden tırnağa tiyatrocuydu ve böyle de yaşamaya devam ediyor… Daha ne olsun?

Gökhan Eğilmezbaş’ın rol aldığı/yönettiği oyunlar:

• Reis Bey (Oyuncu)

• Ay Işığında Şamata (Oyuncu)

• Cyrano de Bergerac (Oyuncu)

• Lysistrata (Kadınlar da Savaşırsa) (Oyuncu) 

• Çocuk Olmak Çocuk Kalmak (Yönetmen)

• İstanbul’da Çocuk Olmak (Yönetmen) 

• Toros Canavarı (Oyuncu)

• Biri Hiçbiri ya da Hepsi (Ç.O) (Koordinatör)

• 2010-2011 Farklı Olanlar ve Farklı Gelişenlerle Tiyatro Projesi 

• 2009 – Genç Günler ‘Engelsiz Umut’ Atölyesi (Eğitimci, Koordinatör) 

• ‘Her Yerde Engelsiz Sanat Engelsiz Tiyatro’ (Proje Koordinatörü) 

• 2008 – İBŞT Farklı Olanlar ve Farklı Gelişenlerle Tiyatro Projesi 

• İstanbul Hatırası (Oyuncu) 

• Fareli Köyün Kavalcısı (Oyuncu)

• Düşüş (Oyuncu)  

• BOSKHO BUHA – İBŞT Ortak Projesi (Oyuncu)  

• Miracle (Dünya Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Birliği) – Danimarka BATİDA – Sırbistan 

• Kırmızı Balon (Oyuncu – Yardımcı Yönetmen) 

• Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe (Oyuncu)

• İlk Göz Ağrısı (Oyuncu)

• Trafik Canavarını Gördünüz mü (Oyuncu – Yardımcı Yönetmen)

• Çılgın Dünya (Oyuncu)

• Bremen Mızıkacıları (Oyuncu)

• Bağdat Hatun (Oyuncu – Yardımcı Yönetmen)

• İsli Sisli Pis Puslu (Oyuncu)

• Kim Kimi Kimle (Yardımcı Yönetmen)

• Kiralık Konak (Oyuncu)

• Yaprak Dökümü (Oyuncu – Yardımcı Yönetmen)

• 3. Richard (Oyuncu)

• Uzun Zaman Önce Mayısta (Oyuncu – Yardımcı Yönetmen)

• Düşler Sirki Başlıyor (Oyuncu)

• Masal Masal İçinde (Oyuncu)

• Hürrem Sultan (Oyuncu)

• Sarı Pınar 1914 (Oyuncu)

• Schweyk İkinci Dünya Savaşında (Oyuncu)

• Barışa Şans Verin (Oyuncu)

Görev Aldığı Sinema – Belgesel Film – Dizi – Reklam Çalışmaları:

• TRT 1 – Diriliş Ertuğrul (Karakter Oyuncusu)

• Kanal D – Arka Sokaklar (Konuk Sanatçı)

• Sinema – Selam (2012)

• Reklam – Sabah Margarin (Yurt Dışı Yayın) 2011

• Reklam –  Finish Quantum – Profilo 2011

• Reklam – Vodafone 2011

• Reklam – Vakıfbank 2011

• Belgesel Film – Bir Medeniyet Rüyası

• Fox TV – Lale Devri (Konuk Sanatçı)

• Biz TV – (Yapı Kredi Bankası Kurumsal Televizyonu) Yeni Ürün Tanıtım Lansman Filmleri Sunuculuğu

• TRT Avaz – İstanbul’da Aşık Oldum (Başrol)

• Fox TV – Arka Sıradakiler (Konuk Sanatçı)

• Show TV – Hayat Bilgisi (Konuk Sanatçı)

• Belgesel Film – Doğunun Işığı Lale (3. Ahmet) Newyork Film Festivali Tarih ve Toplum Ödülü

• TRT – Ayva Sarı Nar Kırmızı (Karakter Oyuncusu)

• Show TV – Gizli Dünyalar (Konuk Sanatçı)

• Star TV – Küçük Besleme (Karakter Oyuncusu)

Katıldığı Festivaller:

• Kıbrıs, 7. GİRNE KÜLTÜR SANAT GÜNLERİ – Ay Işığında Şamata – Oyuncu

• Kıbrıs, 1. ULUSLARARASI GİRNE KÜLTÜR VE SANAT FESTİVALİ: İSTANBUL HATIRASI – Oyuncu Stobi Antik Drama Festivali, Makedonya – Oyuncu

• Kıbrıs, 7. ULUSLARARASI KIBRIS TİYATRO FESTİVALİ: YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE – Oyuncu  

• Kopenhag, FESTIVAL 2009 Theater for Born&Unge: MIRACLE – Oyuncu    

• Ankara,  DEVLET TİYATROLARI KÜÇÜK HANIMLAR KÜÇÜK BEYLER FESTİVALİ: MIRACLE -Oyuncu      

• Belgrat, BİTEF FESTİVALİ: MIRACLE – Oyuncu  

• Belgrat, TIBA FESTİVALİ: MIRACLE – Oyuncu