Son zamanlarda yayımlanan fotoğraf kitaplarını gördükçe merakımı daha da artırıyor. Kendi kanonunu yaratmış sanatçıların çalışmaları dikkatleri çekmiş olsa da beraberinde soruların peşinde sürüklemesi yepyeni tartışmalara yol açabilir. Bu yüzdendir ki, ulaşabildiğim veyahut bana ulaşan fotoğraf kitaplarının ortaya çıkardığı güçte kâh merakımı yontuyor kâh soruların yanıtını arıyorum. Çeşitli tartışma başlıkları da yaratarak elbet…
İki bin döneminde yayımlanmış sanatçı çalışmalarına bakıldığında “fotoğraf” altında birleşmiş tek bir alanın olmadığını görebiliyoruz. İçeriğinde farklı yöntem ve tekniğin birikmiş, sayısız kez bir önceki çalışmanın yüzünü taşımayan başlıklar var. Açıkçası ufuk açıcı da. Kendisinden önceki yayımlanmış çalışmaların benzerliğine dönüşmeden özgün ve çarpıcı kitaplardaki detayların iki binler fotoğraf tarihinde bol bol tartışmalara yol açması, fotoğrafın gelişimine katkı sağlayacaktır.
Özünde belli bir düşünce katmanı sunan fotoğrafların çoğaldığını gördükçe şunu da unutmamak gerek diye düşünüyorum. Ne bir ideolojiye ne de sorunlara karşı bir şeyler söyleyen bir girişim olarak algılanmamalı. Aksine içinde bulunduğu koşullarda her neler olup bitiyorsa çoğunun çıkış kaynağına ulaştıran bir taşıttır fotoğraf. Böylelikle dünyayı ve dünyada yaşanılanlara yakından görme fırsatı vererek yargı ve değerlerimizi baştan yapılandırır. Değişiriz. Yenileniriz. Salt ideolojik yahut sorun çözme aygıtı olarak düşünülmemeli.
Buradan yola çıkarak Habip Koçak’ın portrelerine baktığımızda yüzlerdeki hikâyeleri okudukça sorular birikmeye başlıyor. 2014-2020 yıllarında İstanbul’dan başlayarak Bitlis’e kadar süren yolculuğunda yaptığı çekimlerinden oluşur portreleri. Her bir yüzde keskinleşen siyah beyazın içinde kendi görüşlerini örmüş ve en iyi anlatabileceği alanının sokak portreciliği olduğunu keşfetmiş oluyoruz.
Fotoğraflara baktıkça yaşamın uzağında kalınmış, kıyıda tutulmuş, perdesi yırtılmış hikâyeleri çeşitli zamanlara giderek deneyimliyoruz. Çok uzağında durmayan Ünsüzler, izleyicisine karşı her an samimi yaklaşıyor. Biraz daha içe çağırıyor Habip Koçak.
Her ne kadar sokağın içerisinde yapılmış bir çalışmanın özünde kendime yer bulamasam da tek bir alana takılıp kalmadan fotoğrafın yer aldığı bütün odaları gezmek yepyeni kaynaklar sunuyor kişisel yolculuğuma. Hikâye anlatıcılığına dair ilginç ışıklar da sunuyor ayrıca. Bu yüzden kendime benzeyenden ziyade benzemeyen birçok çalışmaları incelemek, her zaman yol açıcı olmuştur. Yol açanlardan bir tanesi de Habip Koçak’ın Ünsüzler’idir.
Kendine özgü anlam taşıyan Ünsüzler, yolculuklarına dahil oldukça bizleri şehirden şehire taşımaya devam edecektir.
Ankara’da doğdu. İstanbul Üniversitesinde okudu. Yunanistan, Belçika ve Türkiye’de çeşitli dergilerde yer aldı. Hayret adında bir fotoğraf fanzini çıkardı. Yazı ve fotoğraflarıyla ötekileştirilmiş insanlara aidiyet duygusu kazandırmanın peşinde, onarıcı ve yapıcı şeylerin gücünü gösterme arayışı içindedir. LGBTİ+’larla ilgili fotoğraf çalışmalarına devam ediyor.
Belgesel niteliğinde şahane bir eser ve aynı değerde bir yazı emeklerinize sağlık çok çok güzel…