Güzin Özyağcılar’ın “Toparlanın Gidiyoruz” kitabında “hep tebessümle hatırlanan” bir geçmişi, o geçmişte yaşanan güzellikleri, duyarlıkları, mücadele ve sevgileri okurken çok etkilendim.

“Eşyalar teker teker toplanıp hurçlara konur, bu seferki istikamet Nevşehir’dir. Gene yeni bir ev, yeni bir okul, yeni arkadaşlar, yeni dostlar…”

Özellikle belirtmeliyim, “Toparlanın Gidiyoruz” akışkan ifadesi, okuru daha ilk satırda etkileyen samimiyeti ile mutlaka okunması gereken bir çalışma.

Şimdi düşünüyorum da Güzin Özyağcılar’ı ilk kez, sanırım 1970 yılında henüz on yaşındayken “Yaygara 70″te izlemiştim. Sonrasında pek çok oyun “Dullar” , “Arka Bahçe”, “Kral”, “Demir”, “Uçlar”, “Leyla ile Mecnun”, “Elif Ana”, “Yaprak Dökümü”, “Suç ve Ceza”, “Vladimir Komorow”, “Bizler Bizler”…

Ve şimdi “Toparlanın Gidiyoruz” ile geçmiş zamanlarda buluyoruz kendimizi, bütün o yıllarda, üstelik Reşat Nuri’nin “Anadolu’dan Notları”nın tadına yeni tatlar, yeni tonlar ekleyerek.

Tunceli’nin Hozat kazasından çıkıyoruz yola, Malazgirt, Tekman, Nevşehir, Samandağ, Isparta, Giresun, Mardin’den İstanbul’ a varıyoruz. Fonda hep o mahur beste ve içe işleyen o gece ayazı. Bir yerlerde unutulmuş, “toprak altındaki evler, evlerin ortasındaki tandır ve her tarafta yığılı tezekler”. Bazen “ki hurca sığan eşya”lar. Mutlu zamanların simgesi tulumba tatlısı. “Siyah saçlı, sert ifadeli” adeta bir Lorca kadını kimliğindeki teyze… 

“İsteksizce, ağlayarak geldiğimiz, yine ağlayarak ayrıldığımız…”

Seyfi Koçalp’in 14 Ağustos 1960 tarihli mektubu, Eda’nın annesinin uygun gördüğü (bana göre O’ Henry öyküleri kadar kalbi büyüleyen) yılbaşı armağanı, Celal Bayar şerefine yüz pare top atışı derken hüzünler arasından çıkıveren Keçi Yakup ve onun esrarengiz gidişi. Hele Nevin Abla ile Faik Ağabey’in başlı başına bir roman konusu olabilecek öyküleri. Esther Williams ile kuşatılmış hayaller, düşbozumları. Harçlıklar biriktirilerek satın alınmış, karına basılınca ellerini çırpan hokkabaz bebek.

Hatıralar sıralanıyor tek tek. Sözcüklerde, altını çizdiğim satır altlarında küçük bir kız çocuğunun duygularını ayrımsıyorum usulca. Hayatın içinde var olduğunu bildiğim bir çocuk bu. Düş ile hayal, rüya ile gerçek arasında gidip gelen, bilinçli. Dahası “Ah biz de sanatçı olmak istedik ama ailemiz izin vermedi,” diyenlere, diyecek olanlara örnek olacak, koskoca bir yürek sahibi yılmaz bir savaşçı. Seneler önce annesinin yarı donmuş kolları arasından kayıp karlara gömülen bir çocuk.

Güzin Özyağcılar “Toparlanın Gidiyoruz”u şöyle tanımlamış:

“Bu kitap benim ve ailemin Anadolu’yu gezip biriktirdiğimiz acı tatlı anıların hikâyesidir ve bu hikâyenin başkahramanı babam Seyfettin Koçalp’tir.”

“Toparlanın Gidiyoruz” okunması, tartışılması gereken, son derece başarılı bir anı kitabı. Umarım, anıların devamı gelir. Kenter, Ulvi Uraz tiyatroları, Gazete tiyatrosu, şehir tiyatroları, setler. Tabii, “Bizimkiler” dizisi.

Güzin Özyağcılar’ı “Toparlanın Gidiyoruz” adlı ilk kitap çalışmasından ve her şeyden önce bir dönemi böylesine etkileyici bir biçimde belgelenmiş olmasından ötürü kutluyorum.