TUBA KARAMUKLU: Sevgili Arsız Sanat okurları, bugün çok özel, sıra dışı bir konuğumuz var. Mustafa Herdem ile beraberim. Mustafa Bey, Gumbel Group’un yönetim kurulu başkanı. Ülkemizin güneş enerjisi sektörünün öncülerinden, “güneşe dair ne varsa” mottosuyla faaliyet gösteren şirket ve markaları var. Fakat bugün Mustafa Bey ile kurucusu olduğu Gumbel Yayınları ve yayımladıkları kitaplar üzerine konuşacağız. Mustafa Bey, hoş geldiniz. Kısaca sizi tanıyıp Gumbel Yayınları’nın kuruluş hikâyesini dinlemek isterim.
MUSTAFA HERDEM: Hoş bulduk. Sizin şahsınızda yaşama edebiyat, sanat ve kültürle bakan Arsız Sanat’ın değerli okurlarına “merhaba” demek isterim. Ben elektrik elektronik mühendisiyim. Mezuniyet sonrası üç yıl özel sektörde şantiye şefi olarak görev yaptıktan sonra 2005 yılında aynı sektörde faaliyet göstermek üzere kendi şirketimi kurdum. 2011 yılında ise Türkiye’nin yenilenebilir ve sürdürülebilir enerji kulvarında büyük başarılara imza atan firması firmamızı kurdum. Türkiye’de henüz bir güneş enerjisi sektörü yokken, güneş yatırımları uzak bir hayalden ibaretken yola koyulduk ve montajını yaptığımız ilk işten itibaren profesyonelliği ve kaliteyi hep birinci sıraya koyduk. Sektörde ilklere ve önemli başarılara imza attık, sektörle birlikte büyüdük.
TUBA KARAMUKLU: Bugün yenilenebilir enerjide öncü bir kuruluşun başındasınız.
MUSTAFA HERDEM: Biz de bunun haklı sevincini yaşıyoruz. Türkiye ve küresel solar pazarında EPC, online satış ve enerjide dijitalleşme çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Şirketler topluluğumuzu Gumbel Group çatısı altında topladık. Referanslarımızın güveniyle gerek dünyamızı gerekse ülkemizi yeşil enerji ile tanıştırıyoruz.
TUBA KARAMUKLU: Yayınevi kurma fikri nereden doğdu?
MUSTAFA HERDEM: Yayınevi kurma hayali demek gerekiyor belki. Çocukluktan itibaren hayalini kurduğum bir şeydi. Kitapların gizemli dünyası ilgimi çekiyordu. Babamın şiirlerini, kendimce önemli gördüğüm notları daktilo ederdim. Kitabın ve kitabın taşıdığı bilginin gücüne inandım. Yıllar içinde de kitapların insana kazandırdığı hayal gücü, vizyon, düzgün ve güzel konuşarak kendini ifade etme, yazma, dil zenginliği, yaratıcı düşünme gibi becerilerin gerek iş gerekse sosyal yaşamdaki değerini fark ettim. Bu hayalimizi gerçekleştirme kararı aldık. Hayal ortağım ve destekçim aynı zamanda şirketimizin yönetim kurulu başkan yardımcısı Hakan Herdem oldu. Hakan Bey, ilk kitabımız olan Hunlar’ı Türkçemize kazandırıp kitabın editörlüğünü yaptı. Yayınevimizi Gumbel Group’un sosyal girişimcilik çabası, kültür hizmeti olarak değerlendirmek gerekiyor. Ekonomik kaygı gütmeyen yayınevimizin amacı, ülkemizin entelektüel dünyasına katkı sunmak. Bunun için de kâr kaygısıyla basımı tercih edilmeyen fakat ülkemizin ihtiyacı olan yayınları okuyucularla buluşturuyoruz. Güneşten aldığımız enerjiyi kültürel kazanıma dönüştürmeyi amaçlıyoruz.
TUBA KARAMUKLU: İlk kitap Hunlar, değil mi?
MUSTAFA HERDEM: Evet. Kitabı Türkçemize aynı zamanda tarihçi olan Hakan Herdem kazandırdı. Hyun Jın Kım’ın kitabı,Hunların dünya tarihine hiçbir katkıları olmayan, yıkıcı bir halk olduğuna ilişkin yaygın kanıya meydan okuyan, hiç sorulmamış soruları soran özgün bir çalışma… Fransa’dan Mançurya’nın düzlüklerine kadar neredeyse bütün Avrasya kıtasının muhtelif yerlerinde yüzyıllar boyunca Hun hâkimiyeti dönemi yaşamıştır. Hunlar uçsuz bucaksız Avrasya’nın hemen her bölgesinde imparatorluklar ve devlet düzeyi teşekküller tesis etmiştir. Bu gerçekliğe rağmen, nedendir bilinmez, Hunların tarihleri sıklıkla son dönem Roma İmparatorluğu ile Cermen halklarının ilk dönem tarihinin dipnotu muamelesi görmüştür. İşte yazar bu dengesizliğe parmak basıyor. Hunların kıta Avrasya’sının büyük bölümüne yayılmasının yol açtığı çarpıcı jeopolitik değişimleri analiz ederek Avrupa, İran, Çin ve Hint medeniyeti ile devlet idaresine yaptığı katkıları ortaya koyuyor. Yunan, Latin ve bunlara ek olarak eski Çin kaynakları üzerinde derinlemesine araştırmalar yürütecek dil becerilerine sahip yazarımız Hunlara ilişkin yepyeni bilgiler sunmakla kalmıyor, bilindik kaynakların güvenirliliğini daha önce hiç sorulmamış sorularla sınıyor.
TUBA KARAMUKLU: İkinci kitap Pedagojik Dertlenmeler.
MUSTAFA HERDEM: Barış Aygener’in kaleme aldığı kitap 21.yüzyıl insanının açmazlarını konu ediniyor. Yazarımız çocuk ve gençlerin gerek ailede gerek okulda yetiştirilme biçimlerini, örselenmiş kırgın insanları, insanın doğasını hiçe sayan eğitim sistemini; merak, hayret duygularının, ilgi ve yeteneklerin yok sayılışını, teknolojinin uyuşturucu gibi kullanılışını, doğadan kopuşu, güce tapıldığında iyi, güzel ve doğru değerlerin üzerinin nasıl da örtülebildiğini dert ediniyor. Gelişimin bir zorunluluk olduğu günümüzde gerek kişisel gerekse toplumsal gelişmenin pin kodunu pedagoji oluşturuyor. Parmak izi kadar özel ve biricik olan bu kodlar doğru okunduğunda yaşam daha anlamlı hâle geliyor, huzur ve mutluluk yaklaşıyor. İnsanın psiko-sosyal özelliklerini içeren söz konusu şifreler eğitim sürecine yerleştirildiğindeyse toplumsal kalkınmanın ilk koşulu gerçekleştirilmiş oluyor. Pedagojik Dertlenmeler, yazarın her birimize tanıdık gelen kişisel hikâyelerinden oluşan denemeler. Yaşama dair bu rehber yazılar aracılığıyla okuyucular olarak bir yandan 21. yüzyılda eğitimin değişen yönlerini yenilikçi bir ufukla değerlendirirken diğer yandan insanlığın tüm zamanlar için geçerli evrensel tarafına doğru keyifli bir yolculuğa çıkıyoruz.
TUBA KARAMUKLU: Uzmanlığın Ölümü ülkemize özgü sandığımız birçok meselede yalnız olmadığımızı gösteren bir kitap.
MUSTAFA HERDEM: Kitabın yazarı Tom Nichols. Türkçemize Başak Karal kazandırdı.Tom Nichols, ABD’de büyük ses getiren ve on üç dile çevrilen Uzmanlığın Ölümü kitabıyla tüm sözleri eşitleyen yaklaşıma güçlü bir şekilde itiraz ediyor. Okulların ticarethane, öğrencilerin müşteri hâline gelmesiyle uzmanlığa saygının giderek azaldığını belirten Nichols, dijital devrimin, sosyal medya ve internetin yaygınlaşmasının cehalet kültürünü nasıl beslediğinin altını çiziyor. Artık eğitim imkânlarının artması, teknolojinin gelişimi derken artık herkes her şeyi biliyor. Özellikle internette kısa bir yolculuk yapan ortalama her vatandaş, kendini uzmanlarla entelektüel eşitlikte görüyor. Her konuda yargıda bulunup ciddiye alınmak istiyor. Tüm sözlerin ağırlığının eşit kabul edildiği, önem ve değer farkının hiçe sayıldığı bir dünyada herhangi bir sosyal medya hesabından yapılan paylaşımla bir işe yıllarını adamış uzmanın sözü terazide aynı kefeye konuyor. Uzmanlığın hakkını teslim eden görüşler, bazen elitizm ile etiketlenirken kimi zaman demokratik olmamakla suçlanıyor. Yazarımız Türkçe baskıya yazdığı ön sözde popülist cehalet dalgasının yayıldığı bu tehlikeli dönemde insanları rasyonaliteye davet ediyor.
TUBA KARAMUKLU: Zamanın ruhunu yakalayan bir diğer kitabınız Kelebek Kusuru.
MUSTAFA HERDEM: Evet, Kelebek Kusuru Ian Goldin ve Mike Mariathasan’ın kaleme aldığı Nurcan Onaran İbrahimoğlu’nun çevirdiği önemli sorular soran bir kitap. Artık günümüzde tüm dünyayı etkileme potansiyeli olan sistemik risklerden söz ediyoruz. Özellikle son dönemde yaşadığımız salgın hastalıklar, savaşlar, iklim değişikliği, siber saldırılar, finansal krizler bunun somut göstergelerinden. Peki, 21. yüzyıl dünyasında küreselleşme ve risk ilişkisini nasıl kurabiliriz? Kelebek Kusuru, çoklu disiplinlerin bilgi birikiminin sağladığı çoklu mercekle, bireylerden işletmelere, ulus devletlerden dev küresel şirketlere kadar küreselleşme ve risk ilişkisini bütüncül bir bakışla gözler önüne seriyor. Yazarlarımız sadece bugünümüzü değil geleceğimizi de etkileyecek tedarik zincirlerinde, salgın hastalıklarda, ekoloji ve iklim değişikliğinde, ekonomi ve politika pratiklerinde kendini gösteren belirsizlikle yaşamanın gerekliliğini vurguluyor. Birbirine sımsıkı bağlı bir dünyada, yabancı düşmanlığı, eşitsizlik, aşırı korumacılık, içe kapanma, savaş gibi açmazlara düşmeksizin riskin nasıl yönetilebileceğinin ipuçlarını veriyor. Goldin ve Mariathasan, bizlere tüm risklerle beraber geleceğe güvenle bakmanın umudunu aşılıyor. Kısaca şunu söyleyebilirim: Kelebek Kusuru, hepimiz için yaşamsal konuları ele alan, yer yer kaygılandıran yer yer güven veren ama her durumda düşündürücü, merak uyandırıcı bir kitap.
TUBA KARAMUKLU: Elimde Dijital Rönesans adlı kitabınız var. İsmi başlı başına mesaj içeriyor. Yeni bir dönemin içindeyiz. Günümüzde şirketler, işletmeler şeffaflık istiyorlarsa, güvenli bir gelecek tasarlıyorlarsa dijitalleşme olmazsa olmaz deniyor.
MUSTAFA HERDEM: Nasıl tarihte rönesansla beraber bir paradigma değişimi söz konusu oldu, dijitalleşme ile de paradigma değişimi söz konusu oldu, oluyor. Sürecin içinde olduğumuz için fark etmekte zorlanıyoruz ancak bir 20-25 yıl sonra nasıl ciddi bir dönüşümün yaşandığını anlayacağız. Milat gibi adeta, eskiyle yeniyi ayıran. Bu dönüşüm birçok şeyi değerlendirme biçimimizi değiştirdiği gibi yeni soru ve sorunlar da getirdi elbette. Dijital teknolojilerin yaşamımızı sarması, kültürün çöküşüne mi kültürün kabuk değiştirerek tazelenmesine mi işaret? Geleneksel müzik, yayıncılık, televizyon, sinema, ekonomi, sanat, siyaset nasıl da altüst oluyor. Bir taraftan bir çöküşe tanıklık ederken diğer taraftan dijital teknoloji tabanlı kurumlar için altın bir çağın açıldığını gözlerimizle görebiliyoruz, âdeta dijital rönesans yaşıyoruz. Joel Waldfogel’in kaleme alıp yine Nurcan Onaran İbrahimoğlu’nun dilimize kazandırdığı Dijital Dönüşüm,bu dönüşümün hikâyesini veriler üzerinden anlatıyor ve sosyo-kültürel kurumların geleceğine ilişkin ufuk açıcı düşünceler ileri sürüyor. Yeni bir dünyaya hazırlık yapmak isteyenlerin Dijital Rönesans’tan alacağı çok ders var.
TUBA KARAMUKLU: Matbaa aşamasında olan iki kitap daha var, değil mi?
MUSTAFA HERDEM: Evet. Biri kısa adı Bir Aforizma Teorisi, uzun adı Konfiçyüs’ten Twitter’a Bir Aforizma Teorisi olan, Andrew Hui’nın kaleme aldığı Emrah Saraçoğlu’nun çevirisini yaptığı tarih, felsefe ve filolojiyi harmanladığı bir eser. Diğeri ise Dan Hooper’ın Zamanın Kıyısında adını taşıyan Erden Türközü’nün Türkçeye kazandırdığı ilham verici bir kitap. Bir Aforizma Teorisi, aforizmaların arkeolojisini yapıyor. Kısa ve özlü olduğu kadar vuruculuğu ile de dikkat çeken aforizmalar, her yerde karşımıza çıkıyor: eski bir tapınağın kapısında, kutsal kitaplarda, sağlam felsefi metinlerde, twitter’da akan yazılarda…Hui; edebiyat, filoloji ve felsefeyi, kitap tarihini ve okuma tarihini kapsayan dünyada yankı uyandıran kitabıyla bizi bu en özlü söz formları hakkında derinlemesine düşünmenin ne anlama geldiğini yeniden irdelemeye davet ediyor. Aforizmaların kökeni nelere dayanır, bu denli yaygınlığa ne şekilde ve ne zaman ulaştı, aforizmaları geliştiren insani ve toplumsal yoğunlaşmalar nelerdir, aforizmalar üzerinde karizmatik liderlerin rolü ne oldu, dini ve felsefi hareketlere nasıl ilham kaynağı oldu, modern filozofların en derin düşüncelerinin özeti hâline nasıl geldi… Aforizmaların iki bin beş yüz yıllık geçmişine ilişkin teori oluşturma iddiası taşıyan bu özgün kitapta, bu soruların hatta daha fazlasının yanıtını tarih ve kültürün rehberliğinde buluyoruz. Sözün gerek insan gerekse toplumlar için köklü değişimlere neden olabileceğini düşünenler, sözün etki gücüne inananlar, ciddi olduğu kadar ilginç ve eğlenceli olan bu kitaptan büyük keyif alacaktır. Zamanın Kıyısında Dan Hooper zaman makinesini kuruyor ve bizleri evrenin kökeni hakkında akıl sınırlarımızı zorlayan bir gezintiye çıkarıyor. Zaman makinesi Big Bang ile beraber çalışmaya başlıyor. Big Bang’i izleyen ilk anları çevreleyen gizemlerle boğuşan Zamanın Kıyısında, evrenimiz ve kökeni hakkında gelecek nesil genç bilim insanlarına ilham verecek bir araştırma sunuyor. Hooper, Big Bang teorisi, karanlık madde, karanlık enerji ve yer çekimi dalgalarının eşliğinde hepimizi bu heyecan verici yolculuğa çıkarmakla kalmayıp evrenimizin ilk saniyelerine ilişkin yaşadığı gizemli coşkuyu biz okuyuculara bulaştırıyor.
TUBA KARAMUKLU: Gerçekten benim için ve tahmin ediyorum ki Arsız Sanat okurları için de sıra dışı, doyurucu bir sohbet oldu. Sizin gibi iş insanlarının entelektüel yaşama böyle kurumsal katkılar sunması sürdürülebilirliğin sağlanması açısından çok değerli. Sizin sanata meraklı, sanatçıya da sahip çıkan yapınızı biliyorum. Bu vesileyle gelenekli sanatlarımızdan kat’ı sanatının bilinip yayılması için verdiğiniz desteği de anmış olalım. Söyleşi öncesinde zihnimde yüzünü güneşe dönen, sektörünün öncülerinden olan bir iş insanı profili vardı. Şimdi ise karşımda bu profili çok aşan toplumsal duyarlılıklarıyla ülkemizin kültür dünyasına katkı sunan bir insan var. Arsız Sanat ekibinin bir üyesi olarak sizinle aynı değirmene su taşıdığım için mutluyum. Sayınızın artması dileğiyle.
MUSTAFA HERDEM: Güzel söyleşi için teşekkür ediyorum. Arsız Sanat okurlarını sevgi ve saygılarımla selâmlıyor, başarılar diliyorum.
Edebiyat öğretmeni olmanın yanında çocukluk hayalinin peşinden emin adımlarla ilerliyor. Kendi platformunu oluşturarak dostlarını bir araya topladı. Dostlarıyla sanatın her alanında üretim yapıyor ve inatla yapmaya devam edecek. Saplantılı edebiyat takipçisi. Kimi zaman Kafka’nın böceğinin peşinde, kimi zaman Slyvia Plath’in kafasını soktuğu fırının içinde. Kimi zaman Dostoyevski’nin yarattığı ‘Öteki’ ile ilgileniyor.