Kuş olup uçmak isterken bir sonun bilmediği başlangıcıyla ağaç olup kök salan bir kadın… Tarihin sarı sayfalarının arasında kısacık ama bir o kadar da uzun ve etkileyici hikayesiyle yerini alan bir sokak fotoğrafçısının, Vivian Maier’in hikayesidir bu…
1 Şubat 1926 yılına New York’ta Avusturyalı bir baba ve Fransız bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelir Vivian. Henüz 4 yaşındayken ABD’de yapılan 1930 yılı nüfus sayımında annesiyle birlikte New York’ta, Fransız fotoğraf sanatçısı Jeanne Bertrand’ın evinde görünüyor olması belki de bugün Vivian’ın gizem dolu dünyasında fotoğrafa olan ilgisinin nereden geldiğinin yanıtıdır.
20. yüzyılın en ilginç karakterlerinden biri olan Vivian Maier bir çocuk bakıcısıdır. Kimi zaman yaşlı insanlara baktığı söylense de hayatının büyük bir bölümünde çocuk bakıcılığı yapmıştır. Bakıcılık yaptığı evlerde, ailelerden her zaman özel bir oda ve oda kapısına anahtar istemiş; kapısını da her zaman kilitli tutmuştur. Çatı katlarında her daim kilitli tutulan o odalarda şimdilerde içinde kaybolduğumuz bu gizemli kadının trajik olduğu kadar etkileyici hikayesi doğmuştur.
Maier, onu tanıyanların zihninde, iç dünyası bilinmeyen, dışarıda bulunduğu sürelerde adeta bir parçası haline gelen fotoğraf makinesi ile sürekli çekim yapan, asker postallarına benzeyen ayakkabılar ve iri gövdesine dahi büyük gelen paltolar giyen, ketum bir kadın olarak kalmıştır. Kendi dünyasının bilinmezliklerine yüzünü dönmüş, hayatı adeta bir dedektif edasıyla makinesinin içine gizlemiş, kimilerine göre feminist olan bu enteresan karakterin bilinmeyenleri, o yıllarda yanında kaldığı aileler tarafından da Maier’in işine gösterdiği özenden dolayı olsa gerek merak uyandırmamış ve olduğu gibi kabul edilmesini sağlamıştır.
Peki kimdi Vivian Maier? Kendisinin bile görmediği on binlerce fotoğrafı neden çekmiş ve neden hiç tab ettirmemişti? Uzun yıllar kullandığı üst vizörlü Rolleiflex kamera ile hatta bazen vizöre bakmaksızın çektiği fotoğraflarda hangi hayatların bilinmezlikleri için basıyordu deklanşörüne… Maier sokakları, insanları, o sokakların içinde sessizce konuşan, bazen insanın içini sızlatan bazen yüzüne bir tebessüm konduran hikayeleri gönül kadrajına gizlemiş ve kendi hayatının gizemi ile birlikte yıllarca çatı katı odalarda neden saklamıştı… Bilinmez.
2007 yılında Chicago’da biz müzayede düzenlenmiştir. Müzayede, yaşlı bir kadın tarafından daha önce kiralanan bir deponun ödenmeyen borcuna karşılık düzenlenmiş ve kadına ait çok sayıda şahsi eşya satışa çıkarılmıştır. Amatör bir tarihçi olan John Maloof adında genç bir emlakçı, bu müzayedede satışa çıkarılan ve içi fotoğraf negatifleri ile dolu olan kutuları satın alıp bu negatifleri inceledikçe giz dolu bu hayatın içine girmeseydi Maier’den sonsuza kadar haberdar olmayacaktık belki de. Maloof’un bu kutuları satın alma amacı, Chicago’da Portage Park hakkında hazırlamayı düşündüğü bir tarih kitabında kullanabilmeyi umduğu görseller yakalamaktır; ancak karşısına çıkan kareler ile inanılmaz bir hikayenin tarihini yazmaya başlamıştır. Kendi heyecanlarının peşinden giden; iri gövdesine rağmen kendini herkesten saklayan Vivian Maier’in saklı hayatı bir tarihçinin ışığıyla gün yüzüne çıkacaktır.
John Maloof satın aldığı kutuları bir süre dolabında tutar. Birkaç zaman sonra kutuları açıp içindekilerle karşılaştıkça gizli bir dünyanın kapısını açtığını bilmeden merak ve heyecan içinde iz sürmeye başlar. Kutulardan çıkardığı 150.000 in üzerinde negatif, 3. Sayfa haberlerinin olduğu gazete yığınları, yüzlerce sayıda küçük not kağıdı ile bu şaşırtıcı hayatı öğrenmenin ilk adımını atmıştır Maloof. Ancak yaptığı araştırmalarda tatmin edici hiçbir bilgiye ulaşamamıştır. Öğrenebildiği şey müzayede satışa çıkarılan eşyaların ve depoyu kiralayan kadının adının ‘’Vivian Maier’’ olduğudur. Ve elinin altında duran tarih, aslında kim olduğunu bilmediği Vivian Maier’den başkası değildir. Maloof elindeki fotoğrafları araştırmış ancak fotoğraflarla ilgili hiçbir görüş alamamıştır. Bir süre sonra fotoğraflardan bazılarını internette bir sokak fotoğrafçılığı bloğuna yükler, bazılarını da fotoğrafların basımı için gereken finansmanı sağlayabilmek ve araştırmasına devam edebilmek için internet üzerinden satışa sunar. Fotoğrafların burada görülmesi ile Vivian Maier ismi bir çığ gibi büyümeye ve yayılmaya başlar. Hiç ummadığı bir ilgi ile karşı karşıya kalmıştır Maloof. Şaşkın ve bir o kadar da heyecanlıdır. O heyecan ve umutla google arama motoruna tekrar Vivian Maier adını yazar. Daha önceki aramalarında hiçbir sonuca ulaşamadığı ekranda şimdi, henüz birkaç gün önce verilmiş bir ölüm ilanına rastlar. İlanda bir telefon numarası verilmiştir, son bir umutla numarayı çevirir ve numara geçersizdir. Vivian Maier halâ koskoca bir sırdır. Bir gün kutuların içinden, bir fotoğraf stüdyosundan Vivian Maier adına postalanmış bir zarf bulduğunda, bilgi alabileceği umuduyla bu adrese gider. Adreste oturanlar Vivian’ın bir zamanlar çocuklarına bakıcılık yaptığı ailelerden biridir ve Vivian’ın hayatının devam eden yıllarına dair bilgileri olmadığını söylerler. Maloof’un çabaları karşılıksız kalmıştır.
Sonrasında edinilen bilgilere göre, Vivian Maier dünyayı dolaşacak uzun seyahatlere çıkmış, makinesi ile bir çok ülkede başka hayatları kadrajına gizlemiş, hayatını tek başına sürdürmüştür. İlerleyen yaşlarında buzda kayarak düşmesinin ardından tam olarak iyileşememiş, 83 yaşında hayatını kaybetmiştir.
Bugün John Maloof sayesinde Vivian’ın fotoğrafları birçok ülkede sergilenmiştir. Bununla birlikte John Maloof, Charlie Siskel ile 2013 yılında çektiği Vivian Maier’i Bulmak (Finding Vivian Maier) adlı belgeselle Vivian Maier’i adının duyulmasına büyük katkı sağlamıştır.
Yalnız, hüzünlü ve bir o kadar da güçlü bir kadının sır dolu hikayesi olarak içime işleyen Vivian Maier.. Her son yeni bir başlangıca gebedir sözü bu hikaye ile bendeki geçerliliğini korumaya devam ediyor. Vivian 83 yaşında öldüğünde o kutuların içinde saklı kalan hayatıyla yeniden doğduğunu bilmiyordu. O gün, belki de Vivian’ın ikinci defa dünyaya gelişinin ilk doğum günüydü.
İyi ki doğdun Vivian…
Sanatçı olmak öyle özel bir durumdur ki sadece kendiniz için ürettiğiniz eserler bile gün gelir insanlığa mal olur. Çünkü sanatta “ilham” diye bir şey vardır ve o ilhamın nereden geldiğini sorgulayan birine bugüne kadar rastlamadım. Ben o ilhamın Yaradan katından geldiğine inanırım. Dolayısıyla ortaya konan eser de aslında sanatçı diye adlandırılan “aracı”ya değil, Yaradan’a aittir ve öyle ya da böyle insanlara ulaştırılması yazgıdır. Bunun örneklerini kendi hayatımda da, çevremde de, defalarca gördüm ve Vivian Maier’ın hayatı en mükemmel örneklerden biri. Eserleri ölümlerinden uzun zamanlar sonra insanlığa ulaşan sanatçıların her biri buna birer kanıt aslında. İbret alınacak bir hikaye, son derece etkili şekilde kaleme alınmış bir yazı. Tebrikler Sinem Hanım.
Selim Bey.. Çok mutlu oldum, teşekkürler..