Bugün sinema sanatında sıklıkla kullanılan “göster ama anlatma” yönteminden ve genellikle bu yönteme bağlı olarak yapılan okumaların abartılması sorunundan söz etmek istiyorum. Asıl anlatacağım konuya örnek olması açısından öncelikle, hâlihazırda filmi de çekilmiş olan “Her Otostopçunun Galaksi Rehberi” adlı eserdeki “42” sayısına göz atalım:
**Spoiler içerir
Kitapta 42 rakamı “hayatın anlamı nedir” sorusuna bir bilgisayar tarafından cevap olarak veriliyor.
**
Yazar soruya cevap olarak bu rakamı seçmiş. İlk zamanlarda bunu neden yaptığına dair ne kitapta bir açıklama var ne de kendisinin yaptığı sözlü bir açıklama. Hâl böyle olunca da okuyucular arasında uzun süre bu rakamın neden seçildiği tartışılıyor. 42 rakamına herkes kendince bir açıklama getiriyor ve bunların çoğu kendi içinde tutarlı. Bunu kimisi tıp, astronomi, biyoloji gibi kaynaklardan, kimiyse tamamen safsataya dayalı şeylerden temel alarak yorumluyor.
Sonra bir gün kitabın yazarına “neden 42” diye soruyorlar ve şöyle bir cevap alıyorlar; “kitabın o bölümünü yazmak için bir rakama ihtiyacım vardı, parkın içinden ofise doğru yürürken bir anda aklıma 42 sayısı geldi ve ‘neden olmasın ki’ dedim”.
Bir başka örnek daha çok bilinen; Fight Club adlı filmden verilebilir:
**Spoiler içerir
Film çoklu kişilik bozukluğu yaşayan kahramanımızın (bunu filmin en sonunda anlıyoruz), aslında olmayan bir karakter üzerinden alt benliğini oluşturmasını ve oluşturduğu bu alt benliğin bir şekilde kontrolü ele amasını anlatıyor. Son derece çarpıcı bir finalle de noktalanıyor. Hikâye anlatımı oldukça güzel olan bu filme ait reddit’te yapılmış ilginç bir okuma gördüm; bu okumayı yapan kişi şu savunmada bulunmuş: “Başrol oyuncusu aslında yatalak, bir tımarhanede tutuluyor ve bunların hepsini sadece hayal ediyor.”…
Bu savını da film içindeki bazı izleri referans göstererek oldukça güçlendirmiş. İnsan o perspektiften bakınca “evet, haklı” demeden geçemiyor.
**
İki örnekte görüldüğü üzere okumaları yapıp teorileri ortaya atan kişiler, aslında eser sahibinin anlattığı şeyden bile fazlasını üretiyorlar. Buna gösterilebilecek bir diğer argüman ise beyin yakan filmleriyle ünlü yönetmen David Lynch’den geliyor; “Aslında ben sadece bir durum hikâyesi anlatıyorum, izlediği şeyi nasıl yorumlayacağını ve ne anlam çıkaracağını izleyen kişiye bırakıyorum…”
Elimizdeki örneklerle şuraya varmak istiyorum; bazen bir filmi izliyor ve detayların içine girip “Sıkı bir sistem eleştirisi anlatmış aslınd,a” diyoruz mesela. Oysa burada doğru cümle “Ben bu filmden sıkı bir sistem eleştirisi anlıyorum,” olabilir mi; bence evet çünkü bu aşamada devreye giren çok önemli bir kavram var: Anlam.
“Size oldukça anlamlı gelen şey, bir başkasına tamamen anlamsız gelebilir; anlamın doğası tam olarak budur.”
Konu “anlam”a geldiğinde hep kullandığım şöyle bir metafor var; bir ışık kaynağı olarak lamba benim için basitçe bulunduğumuz ortamı aydınlatan şeyken, babam için kırk yıl önce geceleri kitap okumasına imkân sağlayan bir mucizeymiş. Burada lambanın tanımından bahsetmiyorum, lambanın anlamından bahsediyorum ve anlam özeldir. İnsan her durumu veya şeyi kendi zihninde anlamlandırıp bunda bir sakınca görmezken konu edebiyat veya sinema olduğunda sürekli olarak “yazar/yönetmen aslında burada şunu anlatmış” deme gayretine giriyor, üstelik bu gayreti de haklı çıkarmaya çalışıyoruz. Sinema hem görsel anlatımı hem de bazı şeyleri gösterip aslında ne olduklarını anlatmayışı sayesinde insana oldukça geniş ve özgür bir düşünme alanı sağlıyor aslında. Fakat biz hataya genelde ortak bir görüş veya tek bir doğru peşinde giderek düşüyoruz. Oysa az evvel dediğim gibi, bir şey bizim için bir anlam ifade ederken başka biri için bambaşka bir anlam ifade edebilir. Dolayısıyla bir yapımı izlerken içinde bulunduğumuz ruh hâli bile o yapımdan nasıl bir anlam çıkaracağımız konusunda farklılıklara neden olabilir. Burada söze konu olan eserler illa alt kültür, bağımsız yapımlar ya da sanat filmi olarak nitelendirilenler olmak zorunda değil. Robotların savaştığı bir filmden bile onlarca farklı anlam çıkarılabilir. Tıpkı yuvarlanan bir elmanın ya da asla kapanmayan kapıların hepimiz için bambaşka anlamlar ifade etmesi gibi.
Anlam bizler için özeldir; her eserde sanatçının anlattığı bir şeyler ve biz düşündükçe ortaya çıkan “sanatçının anlattığından fazlası” olan şeyler vardır. Bu bizim bir sanat eserine bakarken yaşadığımız duygunun anlamlandırılmasıdır. Bu sanatın en güzel yanıdır ve bir sanatçının anlattığından daha fazlasını almak da biz sanatseverlerin arsızlığı değilse nedir?
Pırıl pırıl kılıçlar, jilet gibi kelimeler geziyor beynimin kılcal damarlarında.