Her gerçek felsefenin bir müziği olduğu gibi, her gerçek müziğin de bir felsefesi vardır. Sözgelimi, en iyi felsefî kulakların, Søren Kierkegaard felsefesine hâkim olan o “melânkolik” ezgiyi, Arthur Schopenhauer felsefesinden yükselen ve alçalan o “dürüst” tınıyı ya da Fridrich Nietzsche felsefesinin içinden geçen o “dirençli” ve “azgın” müziği duymaması mümkün değildir. Ve bunun gibi, aynı kulaklar, Giuseppe Verdi’nin La Traviata’sında (ilk sahneleniş; 1853), Giacomo Puccini’nin La Bohème’inde (ilk sahneleniş; 1896) ya da Georges Bizet’nin Carmen’inde (ilk sahneleniş; 1875) saklı olan felsefeyi hemen fark etmekte mâhir olmalıdır. Friedrich Nietzsche, Carmen’de gizli olan felsefeyi ilk kez 1881 Kasım’ında keşfetmişti. Ve bu keşfin hemen ertesi günü, arkadaşı Peter Gast’e Carmen’den şöyle bahsetmişti: “Ustaca, güçlü ve her yönüyle sersemletici…” Nietzsche, bundan sonra da onlarca kez Carmen performansına katılmış ve her fırsatta Carmen’den bahsetmekten kendisini alıkoyamamıştı. Pekâlâ Nietzsche’nin Carmen’de fark ettiği şey neydi? Ve bugün biz, Bizet’nin Carmen’ini neden önemsemeliyiz?
Prosper Mérimée’nin aynı isimli kısa öyküsünden esinlenilen, librettosu Henri Meilhac ve Ludovic Halévy tarafından yazılan ve de Georges Bizet tarafından bestelenen Carmen operası, ilk kez 1875 Mart’ında, Paris’te Opera Komik’te sahnelenmişti – ve bu ilk sahnelenişten birkaç ay sonra, Georges Bizet kalp krizi geçirerek yaşama veda etmişti. Carmen operası, kışkırtıcı ve ateşvâr bir çingene kızı olan Carmen’in (ilk sahnelenişte Célestine Galli-Marié ile hayat bulmuştu) bir asker olan Don José’yi (ilk sahnelenişte Paul Lhérie ile hayat bulmuştu) “baştan çıkarışını” ve devamında gelişen olayları konu edinir. Hikâye, Carmen’in bir boğa güreşçisi olan Escamillo (ilk sahnelenişte Jacques Bouhy ile hayat bulmuştu) aşk yaşamasıyla ve Don José’nin bayağı bir kıskançlık sonucu Carmen’i öldürmesiyle son bulur. Carmen, 1875’teki ilk gösterimiyle beraber ahlâkî ve yargılayıcı bakışları üzerine çeker: Hikâyenin başkarakteri Carmen’in tutku dolu tavrı, erotik çağrışımlar, “baştan çıkarma” teması ve diğer bütün kışkırtıcı nitelikler, ahlâkî otorite tarafından saldırgan ve tehdit edici olarak algılanır. Georges Bizet müziği ile nefes bulan bu kışkırtıcılık ve buradaki tutku ve coşku durumu, en başta topyekûn bir eleştiriye maruz kalsa da, Carmen’i tüm zamanların en ünlü opera eserlerinden birisi yapar.
Gelgelelim Friedrich Nietzsche, Carmen’i tam altı sene sonra, 1881 Kasım’ında, Cenova’daki bir temsille keşfedecektir. Ve Carmen, Nietzsche’nin saldırgan ve tehditkâr felsefesi için de bir esin kaynağı olacaktır.
Gelgelelim, on dokuzuncu asırda, felsefede, şiirde ya da edebiyatta baş gösteren ahlâk karşıtı / antiahlâkçı tavır, Carmen ile birlikte bambaşka bir boyuta taşınmış oldu. Carmen, on dokuzuncu asır için oldukça cüretkâr ve yürekli bir girişimdi: Her yönüyle rahatsız edici ve etrafına tehditler savuran bir girişim… Bu açıdan bakıldığında, bu opera eseri Friedrich Nietzsche için eşsiz bir fırsat sunuyordu – ve Nietzsche bu fırsatı sonuna kadar değerlendirmekten asla geri durmadı. Bu, hem Richard Wagner’den tümüyle kopuş anlamını taşıyordu hem de yeni coşku durumunun felsefeye dökülmesine olanak sağlayan tam bir felâket senaryosuydu. Nietzscheyen azgınlığın ve yıkıcılığın bu müzikal kaynağı, ondan neredeyse bir buçuk asır sonra hâlen eşsiz bir azgınlık ve yıkıcılık olanağı sunuyor bize…
***
Carmen, bugüne değin birçok defa, farklı kentlerde, farklı kültürlerde ve farklı yorum ve altmetinlerle temsil edildi ve Anna Caterina Antonacci, Elīna Garanča, Béatrice Uria-Monzon, Maria Callas gibi birçok ünlü mezzosoprano Carmen’e hayat verdi. Lâkin buradaki coşku öylesi evrenseldi ki, hemen herkes burada ortaya çıkan ortak bir coşkuyu besleyebildi. Sözgelimi Habanera aryasındaki alaycı ve baştan çıkarıcı tavır, Carmen’in tüm opera boyunca sergilediği karakterin kritik bir temsiliydi. Habanera’da Georges Bizet müziği, coşkuyu adeta hâfızaya kazır gibiydi. Habanera’daki etkileyicilik bütünleştirici bir nitelik arz ediyordu – Ve büyük olasılıkla Nietzsche’yi en çok etkileyen bölümlerden birisi de buydu ki bu ezgi sürekli olarak onun zihnini işgâl etti – ve evet, bu bir, zihni ele geçirme teşebbüsü idi. Irvin Yalom tarafından 1992 yılında kaleme alınan ve 2007 yılında sinemaya aktarılmış olan Nietzsche Ağladığında filminde, Nietzsche “arzu”dan bahsederken, birdenbire sahne Habanera’ya bırakılır. Bu gönderme oldukça yerindedir, zirâ Nietzsche’de arzu, tutku ve coşku; bu aryanın bir eseri gibidir.
Carmen’in bugün için anlamı ve motive ettiği duygular da bundan çok farklı değildir. O; hâlen tehditkâr, hâlen erotik, hâlen azdırıcı, hâlen baştan çıkarıcı ve hâlen saldırgan nitelikler taşır; ve hâlen bir coşkuyu, bir arzuyu ve bir tutkuyu besler, semirtir. Bugün, kırılmasını arzu ettiğimiz ahlâkî önyargılarımız ve kendi kendisini doğurmasını arzu ettiğimiz güzel, saygın felâketlerimiz var. Son yüzyılda yeryüzünü algılama biçimimiz hayli değişmiş olsa da, onun varlığına ilişkin alâkamız hâlen canlı. Ve otoritenin üzerimizde kurduğu duygusal tahakküm, günbegün kendisini yeniliyor. Bu hâlde, yeterince yürekli isek eğer: hâlen güzel bir fırsat; Carmen… Azımsanmayacak bir yıkım girişimi…
Hölderlin yurdunuz, Tagore göğünüz,
Camus yâr ve Nietzsche yardımcınız olsun.
Öneri Okuma ve İzlemeler:
Friedrich Nietzsche, Wagner Olayı (1888).
Anthony Ludovici, Selected Letters Of Friedrich Nietzsche (1921 Translation).
Hamza Celâleddin, 1991’de Konya’da dünyaya geldi. 2013’te Süleyman Demirel Üniversitesi Felsefe bölümünden mezun oldu ve 2014’te Konya Üniversitesi Felsefe bölümünde yüksek lisans programına başladı. 2017’de Katil Nietzsche Asker Kant, 2018’de Dehşetli Peygamber Zarif Cellat, 2019’da Nietzsche’nin Altı Günü eserleriyle birlikte; Destek Yayınları felsefe serisi için Albert Camus, Søren Kierkegaard ve Jean-Paul Sartre derlemelerini kaleme aldı. Son olarak ise Fihrist Kitap’tan Bir Otto Weininger Kritiği isimli kitabı yayınlandı. 2014’ten itibaren pek çok dergi ve online gazetede yazıları yayınlandı ve 2017-2019 yılları arasında Düşünbil Felsefe Dergisi editörlüğünü yaptı. 2019 yılından itibaren ise kendi dergisi, Henidik Felsefe ve Filoloji Dergisi’ni çıkarmaya başladı. Ayrıca bir süredir tiyatro sahnesinde Felsefe Konuşmaları yapmaktadır.