Hani biletler vardır kız arkadaşla hiç ayrılmayacakmış gibi alınır aylar öncesinden, sonra elde patlar ve promosyon diye değiştirilemez… İşte onlardan biriydi elimdeki Malaga bileti. Gelmeyeceğinden emin olduğum, sanat ve mimari düşmanı, keyif düşkünü arkadaşıma iş olsun diye “Oteller benden gel istersen.” dedim. 2 dakika sonra benimle aynı uçağa bilet aldı ve felaketler başladı. Biletin vergisini bile mille ödeyen bu illet adam, bir hafta boyunca “abi plan yapma gidince hallederiz” diyerek kanıma girdi. Elimizde sadece dönüş bileti iniyoruz, Malaga’ya…
Malaga’ya iner inmez, yine plansız, en çakma aracı kiralıyoruz. Malaga bize uçaktan çok Antalyavari göründüğünden rotamızı Granada’ya çeviriyoruz. İkimizin toplam kilosu zaten 4 kişiye eşit olduğundan, klimayı da acınca 80’i geçemiyor, istesek de radara giremiyor, bunca zaman benzinli motor teknolojisinin yeteneklerini gözümüzde büyütmüş olduğumuzu görüyoruz. Dengesiz Akdeniz kanlı arkadaşım bir yandan terlerken diğer yandan Henry Ford ve ondan sonra gelen tüm arabacıları küfürden geçiriyor.
Grana’da yolunu Türkiye’nin Kırşehir’inden Yozgat’ına kadar çoğu yere benzetip Gradana’ya ulaşıyoruz. Booking’den şehir merkezi temalı bir otele kapağı atıp başıboş dolaşmaya başlıyoruz. Akşam saati ilk gezinin Arapların Alcaiceria Çarşısı (15. yüzyılda bölgede yaşayan Araplar tarafından kurulmuş. Adı al-Kaysar-ia yani “Sezar’ın Yeri (Roma İmparatoru Sezar)” olması biz kapalı çarşı bıkkını tipler için talihsizlik oluyor. Rampayı bitirine kadar ‘İstiklalde Araplardan kaçtık burada yine yakalandık’ diye küfür kombinasonlarını genişletiyoruz.
Çıktığımız rampanın bitimi meğer Sacromonte bölgesinin ve El hamra’nın şahane manzaralarının olduğu bir yermiş, hatta bu kadar adam rampadan inerek geliyor ama nereden geliyor diye sorgulamıyoruz. Erdem’in klasik ”Dönüp bir yerlerde içki içip takılalım.” lafına kanıp zirveye ramak kala geri dönüyoruz.
Meydana iner inmez 1.3 centlik kahvelerimizi yudumlarken bize ilahi bir mesaj geliyor. 70 yaş üstü abi ve ablalar meydanda düğün salonu orgu eşliğinde samba yapıyor. Erdem yıllardır sorduğu soruların cevabını buluyor, evlenmeden de 70’inde takılmak mümkünmüş. İlk defa geziden mutlu olan arkadaşım ve ben enerjimiz tavan yaparak cennetin dünyadaki yansıması ünlü restaurant Bodegas Castanada’ya giriyoruz. Gitsek mi, bir tane daha içsek mi tartışması ve su bardağında içilen sondan 3. bira ve hafızamıza ve damağımıza kazınan Jamon de Trevelez ile geceyi bitiriyoruz.
El Hamra Sarayını tabii ki unutmadık çok yakında…