Sanat, yaşamın kıvrımlarında, bazen aydınlık, bazen kopkoyu karanlık varoluş yolumuzda anlam ışığımız. Yapıp ettiklerimizi anlamlandırma çabamız, sanatın bu tükenmez ışık kaynağı olmasıyla yerini buluyor. Renklerin ışığı, fırçanın sözleri, sözün çok ötesine geçen darbeleri, tuvalin yaşamın ta kendisine dönüşmesi, bakışlarımızla buluşan ne çok öykü, sonsuz ışık hüzmeleri, ışığın sonsuz bir yol alımına dönüşümü. Sanat eserleri, yaşamın ta kendisi, gözlerimizden gönlümüze, kalbe dokunuşun, umudun çiçeklenmesi, benliğin yuvasıyla buluşması, sıcacık ve aydınlık yuvasıyla.

Bir sanat galerisi, kapısından içeri adımınızı atar atmaz aydınlık sanat tebessümüyle sizi hep sımsıcak sarıyor ve yaşamın binbir türlü rengiyle, nefesiyle varlığınızın en derinine dokunuyorsa, işte aradığınız yuva oradadır. İstanbul Beyoğlu’nda bulunan İstanbul Concept bildiğimiz anlamlardan çok ötede sergileriyle nefes aldığımız, yenilendiğimiz bir şifa kaynağı. Daha yeni sona eren Uluslararası 360 Dereceden Aşk Festivali’nin etkisi üzerimizdeyken yeni iki sergiyle yüreklerimize yeni dokunuşlarda. Bu yıl on beşincisi düzenlenen Aşk Festivali, her yıl şubat ayında şehirde “Aşk” rüzgarları estirip sevgi döngüsüyle bütün şehrin ruhunu kucaklıyor. Bu yılın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yılı olması elbette bambaşka bir heyecan ve sevinç katıyordu festivalin etkinliklerine. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Özgürlük ve Bağımsızlık Benim Karakterimdir!” sözünden esinlenerek festivalin bu yılki temasıydı “Özgürlük Senin Karakterindir”. Tam festivalin başlangıcında yaşadığımız deprem felaketi, etkinlikleri bir umut ve yardım vesilesine dönüştürdü. Pera Palace Hotel’de gerçekleşen birbirinden özel sanatçıların eserlerinin yer aldığı sergi acıların, kederin içinde bir varoluş desteği, özgürlükte ızdıraplı da olsa varoluş mücadelesi umudu oldu şehre. Özellikle “O Her Yerde” sohbetleri ve “Aşkı Konuşanlar Konferansı” ruhumuzu aşkla bağımsızlık yollarında dolaştırdı ve sevginin paylaşmak demek olduğunu bize yeniden hissettirdi. Festival kapanışı hepimizde çok derin izler bırakan sevgili Arbil Çelen Yuca’nın 48 saat süren “Döngüde Hür-Sen” performansının sona ermesiyle oldu. Yuca, performansında şu sorunun cevabını bulmaya çalışmıştı, bizlerle birlikte: “Kişi özgürlüğünün sınırları olduğunu saydığı alanda kendini tanımaya dair söz harici enstrümanlar kullanarak, göz önünde yaşayarak daha da kendisi olmayı deneyimleyebilir mi?” 48 saatin sonunda, “göğün yerle yer değiştirdiğini” acıyla deneyimlediğimiz o günlerde, Yuca’nın resimleri, kilden özgürlük ve dilek kuşları, sevgili Banu Kanıbelli’nin gitarının sesiyle, şarkısıyla başlayan anlatıları kederimizden tutup bambaşka bir diyara götürdü bizi, o diyarı ruhumuza yerleştirdi. Arzuların hiç ölmediğini hatırladık birlikte, binlerce yıllık sözcüklerin, anlatıların dizinin dibinde.

Bu özgürlükle bezeli aşk atmosferi bizi “Ekinoks”a taşıyor. İstanbul Concept Gallery’nin sahibi küratör sevgili Işık Gençoğlu’nun çok özel bir seçkisi yaza, ışığa, özgür maviye yol aldığımız şu bahar günlerinde bizlerle buluşuyor. Daha önce galeride kişisel sergileri yer alan, festival ve fuarda eserleri sergilenen sanatçıların eserlerini görüyoruz “Ekinoks”ta. Gün gece eşitliğinin, bahar döngüsünün muhteşemliğinde bir sanat büyüsü, ışığa, uzayan günlerin sıcacık nefesine götürüyor sanatseverleri. Galeride bir ay boyunca yanyana, karşı karşıya bulunan eserlerin sanatçılarla olduğu kadar gece gündüz birbirleriyle etkileşimlerinin sonucu oluşan atmosfer her bireye kendince öyküler fısıldıyor, kendi renk, şekil dokusunun biricikliğinde. Doğanın en derinlerimizden kucaklayan rengarenk gücü ruhumuza soluk aldırıyor. Bu yıl birbirinden büyüleyici kişisel sergileriyle bizlerle olan Yağızhan Çalışkan, Maria Roza ve Andreas Georgiadis seçkide yer alan değerli sanatçılardan. Saygun Dura, Nihal Gündüz, Sema Maşkılı, Yonca Saraçoğlu, Coşkun Sami, Tayfun Pirselimoğlu, Gabrielle Reeves ve her biri apayrı kıymette diğer sanatçılar kendi hikâyemizle bizleri karşı karşıya getirip yeni hikâyelere nefes veriyor.

Bu yıl eşsiz İstanbul Concept Gallery’ye ek olarak yepyeni bir galeri, İstanbul Concept Studio açıldı, yuvamıza yuva eklendi. “Tarihi güçlüler değil, haklılar yazsın diye, sanat, şimdi!” manifestosuyla “benzersiz hikayeler paylaşmak için yaratıcılık, yetenek ve çalışkanlığa, sergilemek için ise mekâna ihtiyaç” olmasının bilinciyle açılan galeri şimdiden unutulmaz sergilere ev sahipliği yaptı. Bence “Ekinoks” sergisiyle bir ruh kardeşliğiyle sevgili Esra Kürtür’ün ilk kişisel sergisi yer alıyor şu anda galeride. Esra Kürtür’ün ilk kişisel sergisi bu. Galeride yer alacak “Radar” sergilerinin de ilk sanatçısı, on yeni sanatçı, onar gün boyunca “Radar”ımızda olacak. 6 Nisan’da açılan sergi, 17 Nisan’da sona erecek. Galeriye girdiğinizde gözleriniz resimlerle buluşmadan pembe-beyaz bir aydınlık, ılık bir tebessüm karşılıyor sizi. Göz alıcı bir nisan sergisi bu, nisan olmaya davet ediyor hepimizi. Çiçek açmış, baharla dans eden eller, yüzlerde çiçekler, yapraklanan bedenler, bahar ışıltısında kaybolup kendi varlığında yeşermiş detaylar. Her bir detayda büyülü bir yetenek gözümüze çarpıyor, renklerin kokusu yağlıboya tablolarda başımızı döndürürken sanatçının kağıt üzerine karışık teknik eserleri usta bir sanatçıyla tanışmanın mutluluğunu perçinliyor. Nazım Hikmet’in şiirleri yankılanıyor sanki, “en güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız.” galerinin güzel yüreklisi Esin Köz’le konuştuğumuz gibi birlikte gezerken sergiyi. Sanatçımızın yeni eserleriyle de tanışmaktan ne büyük sevinç duyacağını düşünüyor insan, galerinin sanat heyecanıyla coşarken, baharlı sanat coşkusuyla.
Sanat, coşkudur, evet. Yaşamak, kederimizi de kucaklayarak, acılarla daha çok insan olduğumuzun bilinciyle, sanatla el ele. Biliyoruz ki “hayat devam ediyor ama zaman bir yerlerde çakılıp kalıyordu” gerçeği var yaşantılarımızda, sevgili Vildan Külahlı Tanış’ın “Çizgide Bir Kukla” kitabında yazdığı gibi. “Bugün avucunda olan yarın ellerini kanatabiliyordu.” çünkü. Bahar döngüsü, ihtiyaç duyduğumuz diriliş, yaşamın girdaba dönüştüğü anlarda, nefes aldıkça, girdaplarımızla, acılarımızla, böylece insan olmamızın bilinciyle. Sanat bahardır da, Esra Kürtür’ün resimlerinin, tuvalde yaşam bulan soluğunun söylediği gibi. Haydi açsın çiçeklerimiz, umut çiçeklerimiz!

1972 yılında İstanbul’da doğdum. Liseden sonra İngilizcemi geliştirme amacıyla bir yıllığına İngiltere’ye gittim. Döndükten sonra İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. Mezun olduktan sonra yurt dışı ve yurt içinde özel sektörde çalıştım. Küçüklüğümden itibaren amatör olarak şiir, deneme, öykü ve roman çalışmalarım oldu. Evli ve iki çocuk annesiyim. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, film izlemeyi, tiyatro, opera ve baleye gitmeyi, müze ve sanat galerilerini ziyaret etmeyi severim.