Sırtını dik ve yeşil dağlara vermiş, bütün sokakları eninde sonunda denize çıkan, küçük bir şehirde büyüdüm ben. Kendimi anlatmaya başladığım yerde hep şiire gitti konu, çektiğim fotoğraflar, çizdiğim resimler, ördüğüm kazak, kurduğum turşu, “büyük” şirketlerde “büyük abilerle” yaptığım toplantılar, alıp başımı gittiğim uzun yollar, başka diller başka coğrafyalar başka hayatlar… Neyin peşine düştüysem bunca zaman, indiğimde kuyunun dibine altından çıkan da yine şiir oldu. Okur olmanın muazzam tadını hayatıma kazıyan da.
Şiirin tanımı, onlarca şekilde yapılabilir elbet fakat benim için şiir sanırım en çok da kapı demek. Her yere, her şeye ama ille de hayatın kendisine merakla açılan büyülü bir kapı. Ve eğer o kapıyı bir kez araladınızsa bir daha asla iflah olmazsınız. Olmadım.
Taşrada erken yaşlarda başlayan şiir sevgisi, önce bir armağan olarak yollarımızı genç bir edebiyat öğretmeniyle kesiştirdi, sonrasında onun aracılığıyla Adam Sanat’la, tanışmamı sağladı. Şiir sonsuz bir denizdi, benim için edebiyatın başlangıcı, diğer edebi türlere, en iyi eserlere giden yol. Biri hep diğerine vesile oluyordu. Şiir romana, roman müziğe, müzik resme çıkıyor her biri iştahımı ve merakımı büyütüyordu. Nazım’dan Mayakovski’ye, Lili Brik’e, Lorca’dan Neruda’ya Dostoyevski’ye uzanan keşifler. Dünya şiirlerini Özdemir İnce ve Sait Maden, Cevat Çapan çevirileri ile okumak, ismini bilmediğin ülkeleri, dinlemediğin müzikleri keşfetmek, bir tablodan bir iç savaşın hikâyesini anlamak, matematiğe tutkun bir çocuğun vurulduğu Esher resimleri.
Aragon’un satırları ile tanışmam sonrasında yetişkin yıllarımda Paris sahaflarında izini süreceğim Littérature dergisinin de kurucularından biri olan Breton’u, Tzara’yı, Eliot’u, Eluard’ı ve hatta Rimbaud’u, Baudelarie’i beraberinde getirdi. Onlar da Jean Arp’ın heykellerini, Dali’nin resimlerini, Man Ray’ın fotoğraflarını.
Müthiş bir açlıkla kıtalar arasında gezinti, Hayyam, Füruğ, Hafız, Sadi Doğu’nun bilgeliği. Ginsberg, Kerouac, Brautigan ile Beat’in önüme serdiği başka bir yaşam hayali. Bob Dylan, Pink Floyd, The Doors, Led Zeppelin, Patti Smith gibi müziği ile dünyayı değiştirenler.
Bugünün hızlı ve erişilebilir dünyasında pek zor şeyler olmayabilir, fakat seksenlerin sonunda bilgisayardan uzakta ve bir taşra şehrinde küçük bir kız çocuğu için bu keşifler inanılmazdı.
Mehmet Fuat’ın, Fethi Naci’nin bazı cümlelerinin bugün hâlâ aklımda olmasına ben bile şaşırıyorum.
Severek okuduğum bazı şairlerin o yıllarda henüz kitapları yoktu, küçük İskender gibi. Satırlarını okuduğumda kullandığı dilin üzerimdeki sarsıcı etkisini tebessüm ile hatırlıyorum. Şiir sarsıcıdır, şiir anarşisttir, siz istemeseniz de o sizde yol alır, sizi sizden alır, değiştirir dönüştürür bunu her zaman bağıra çağıra da yapmaz üstelik. Sevmenin, aşkın şekille türle cinsle ilgili bir şey olmadığını, henüz küçük bir kız çocuğuyken Murathan şiirlerinden, sabrı Birhan’dan, yürümeyi Oruç’tan, iyi şiirin iyi okurdan çıktığını Kale’den öğrendim ben.
Mademki insan, dünyanın içinde diğer insanlarla ilişkisini dil aracılığı ile kuruyordu, o halde temel sözü şiirdi. Yıllar geçti şiire olan sevdam hiç eksilmedi. Çıktığım bütün yollarda, yanımda şiir kitaplarım oldu, uzak diyarlarda şairlerin ayak izlerini sürüdüm, sürüyorum. Şiir sığınağım benim, yol arkadaşım, sihirli değneğim, gerçeğim, yalanım, hiçbir şeyim.
Bonnefoy, “Şiirin Edimi ve Yeri” adlı denemesinde şöyle diyor: “Şiirle umudu neredeyse birleştirmek, bir tutmak istiyorum. Ama bunu uzun yoldan yapmak istiyorum çünkü nasıl iki türlü umut varsa, şiirin de iki türlüsü vardır, biri boş düşlere ve yalana dayanır, ötekisi ölümcül, yazgısaldır.”
Şiire, onun gücüne, verdiği cesarete, gerekirse yıkıp yeniden kuracağına, bunu da hep sevgiyle yapacağına inanıyorum. Daha çok okunsun, daha çok bilinsin istemem bundan. Kitabevlerine girdiğimde iki kısa rafa sıkışmış üç beş, o da hep aynı şairlerin kitaplarını görmek istememem bundan. Tutulmuş köşelere, zapt edilmiş mecralara, şiire de bulaşan erk zihniyete diklenmem bundan. Ben mi? Kim miyim? Okurum ben. Önce şiir okuruyum. Cesaretim, had bilmezliğim, bilgim, gerekirse küstahlığım, sevgim ondan.
Bugünün şairleri ne düşünüyor acaba? Onlara sordum…
Anadolu Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi’nde İnsan Kaynakları okudu. Uzun yıllar çok uluslu şirketlerin Lojistik ve Finans birimlerinde üst düzey yöneticilik yaptı. Halen kurumsal firmalara danışmanlık yapıyor. Birçok STK’da gönüllü olarak çalıştı, bireysel yardım projeleri aktif olarak devam ediyor. Yollar, kitaplar ve fotoğraf en büyük tutkusu. İlk kişisel fotoğraf sergisini 2018 yılında açtı. Kafalar Hep Karışık projesinde yer almaktan mutluluk duyuyor. Şiire, yollara, çocuklara ve gelecek güzel günlere inanıyor. Çizdiğini yazdığını kendine saklıyor. Okuyor, okuyor okuyor…