Cihan Aşar ile geçtiğimiz hafta sahne tasarımından, tiyatrodan, çalışmalarından konuşurken, bir an Cavit Yamaç’ın bir yazısını hatırlamıştım:

“Dyonissos ayinlerinden, Pitoef’in temsillerine, katedral önlerindeki ‘misterler’ den, Reinhardt-Creigh sistemlerine, ortaoyunundan radyo temsillerine kadar tiyatro, bir mektep, bir laboratuvar, bir müze olmayı hedef olarak almıştır.”

“Tiyatro, insanları daimi bir imtihana tabi tutan bir laboratuvar. Tiyatronun ve tiyatro müntesibinin ilerleme formülü: Cesaret..”

Tiyatroda doğmuş Cihan Aşar. Çocukluğu atölyelerde geçmiş, testere, boya, çekiç, çiviler arasında.

Ustalarından öğrenmiş mesleğini, her başarısı bir sonrakine eşik olmuş. Hep cesur davranmış. Hayallerinin, tutkularının izini sürmüş.

“Prömiyer gecesinde sahneye çağrılıp alkış almaktan oldum olası utanırım, biliyor musunuz? Sonuçta atomu parçalamıyoruz ki, işimizi en iyi biçimde yapmaya özen gösteriyoruz. Hepsi bu. Sahnede az ya da çok bir atmosfer oluşturmak tüm çabam. Zaten sahne tasarımında mezuniyet diye bir şey yok. Yaşadıkça, bu işin içinde oldukça durmadan öğrenmeye devam edeceğim. Bana göre, sahne tasarımı konusunda çıraklığımın en önemli çalışması ‘Hizmetçiler’ olmuştu. Kalfalık dönemim için ‘Macbeth’i söyleyebilirim. Ustalık mı, daha çok var… Belki de hiçbir zaman….”

Cihan Aşar’ın sıra dışı sahne tasarımlarında ‘bir an, bir yaşam ve o an’ın, yaşamın, hadise örgüsünün öncesi, sonrası, şimdisi’ vardır hep. Piyesin dokusu içine yedirerek anlattığı duygular, detaylar da. Bazen sonsuzluk, bazen bir göz kırpımı zamana hayatları, olayları sığdırır başarıyla. İzleyiciyi daha ilk anda alıp götüren bir sağanaktır hemen her sahne tasarımı.

Şimdi düşünüyorum da, “Sonsuz Öykü”de Cihan Aşar imzalı tasarım bir doruktu hiç kuşkusuz. “Kral” , “Cadı Kazanı” , “Antigone”, “Topuklu Terlik Süt Yapar” ise bir başka zirve….

Babası Engin Aşar, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda Sanat Teknik Müdürüydü. Cihan Aşar daha çocukluğunda tanıştı dekor imalatı, marangoz atölyeleri, sahne tasarımına ait detaylarla testere, çivi, çekiç sesleri, taze boya, tutkal kokularını soludu bol bol. Tahta parçalarından oyuncaklar yaptı.

Kendi ifadesiyle, tiyatroda dünyaya açtı gözlerini, orada var oldu. Hep o atölyelerde ustaları ilk öğretmenleriydi aslında. Zaten mesleğe dair her ne varsa ustalarından öğrendi.

1999 yılıydı. On dokuz yaşındaydı Cihan Aşar. Bir gün babası, askere giden bir sahne realizatörünün yerine acilen eleman arandığını belirterek, bir dilekçeyle kuruma başvurup şansını denemesini önerdi. Sahi, neden olmasındı ? Yine de, ‘acaba’lar vardı kafasında.

Tamam, alaylıydı. Evet, Eskişehir Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümü’nü bitirmişti. Evet, Barış Dinçel bu mesleği seçmesinde en önemli nedendi. Evet, özgün, kalıcı, ses getiren, sıra dışı tasarımlar yapmak, başarıdan başarıya koşmak, yönetmenler tarafından tercih ediliyor olmak, piyasada aranılan bir isim haline gelebilmek için tek yol vardı: Çalışmak. Hatta araştırmak, kendini aşmak. Yeteneğine bilgisini, içgüdülerini katmak. Peki bu hayallerini başardı mı? Evet.

2010 yılında, “Hizmetçiler”e kadar dekor realizatörlüğü yaparken, aslında kafasında o oyunların sahne tasarımlarını da kurup şekillendirir, daha neler katılabileceğini, düşünürdü.

İlk sahne tasarımı olan “Hizmetçiler” i, yıllar içinde ; “Bay Kolpert”, “Kurabiye Ev”,”Kadınlar Filler Vesaireler”, “Siz Tek Ben Hepiniz”, “Yangın Yerinde Orkideler” , “Allahaısmarladık Cumhuriyet “; “Çıkmaz Sokak Çocukları”, “Bankta İki Kişi”, “Demir”, “İstanbul’un Gözleri Mahmur”, “Dönemeç”, “Romeo’yu Beklerken”, “Şoför Nebahat”, “Fırtına” gibi sayısı kırkı aşkın oyun izledi.

Estetik birikimi, işlevselliği, biçemi, özgünlüğü, sınır tanımaz yaratıcılığıyla her defasında gerçek bir tiyatro neferinin parmak izlerini taşıyan sahne tasarımları ortaya koyarken, belki de farkında bile olmadan yeni bir dil oluşturmuştu Cihan Aşar.

Karakterleri, duyguları, gelişen hadiseleri seyirciye yansıtan, piyesi destekleyen, boyut katan, dahası yaşayan, soluk alıp veren tasarımlardı hepsi de. Yılların alın teriyle nemlenmiş. Kimi kez zamanını, hatta tümüyle kendi uzamını aşıp geriye atmış, virgül olup çoğalmış, arkasında nefes bırakmış tasarımlar.

“Aslında çıkış noktam; kesinlikle yönetmenin ekseninden çıkmadan, oyuna hizmet eden, belli bir şıklık, zarafet, duyarlık, estetik bütünlük yaratmak, oluyor. Öncelikle çalışılacak teksti okuyorum. Sonra yönetmenin hayalini, isteklerini dinliyor ve ardından piyesi tekrar okuyorum. Burada özellikle vurgulamak istediğim, doğru okumak, alt şifreleri çözmek. Belki gözden kaçmış bir detayı ayrımsamak. Bu sürecin nihayetinde, esere, yönetmene yardımcı olacak bir şeyler oluşturma, oyunu besleme dönemi başlıyor. Biz sahne tasarımcıları malzemeyi pişiriyoruz. Teknik ekip servise hazır hale getiriyor. Servis iyi değilse, zaten çabaların boşa gitmiş demektir. Bu bağlamda teknik ekibin değeri yadsınmaz bir özellik arz eder.”

“Özel tiyatrolardan gelen teklifleri değerlendirirken ilk olarak şu üç soruyu yöneltiyorum: ‘Deponuz, teknik elemanınız var mı? Oyun için ayırdığınız bütçe nedir?’ Bugün alternatif tiyatroların nasıl zorluklar, imkansızlıklar içinde varoluş mücadelesi verdiklerinin tanığıyız. Çok ama çok kısıtlı olanaklara rağmen, yaratıcılığımı zorlayarak tasarımlar yapmak hoşuma gidiyor. Dekor realizatörü uygulayıcıdır, dekor tasarımcısı ise yaratıcı… Amacım öncelikle ve sadece iyi insan olmak…sahne tasarımcılığı sonra geliyor..”

Kullanışlılık kadar, yalınlığı, gerekliliği de göz ettiği sahne tasarımlarında Cihan Aşar; güçlü gözlem, sağlam temeller üzerine oturtulmuş teknik bilgisi, varsıl çeşitleme yeteneğiyle başarılı işlere imza atmaya devam ediyor.