O güne kadar hayatımda hiç “gerçek” bir kraliçeyle karşılaşmamıştım. Yo, aslında şimdi hatırlayamayacağım kadar eski tarihlerin birinde, anneannemin çocukluk arkadaşı 1932 Dünya Güzellik Kraliçesi Keriman Halis Ece ile tanışmışlığım, elini öpmüşlüğüm vardı. Belleğimde kalan tek şey, bana hediye edilen kocaman kadife bir ayıydı sanırım. 

Evet, kapı açıldığında 1971 Türkiye Güzeli, 1971 Avrupa Güzellik Kraliçesi Filiz Vural vardı karşımda. Soluk kesecek kadar güzeldi. Hatta çok güzeldi. Bir an büyülenmiş gibi durdum eşikte. Güzelliği iki kez onaylanmış bir kraliçe. Yılların ihanet etmediği soylu bir güzellik. Erguvan sağanakları, gri pembe aylalar arasındaydı yine. Gözlerimin kamaştığını hissettim bir an. Yıl 2011’di. Aylardan Mart.

Biraz gerilere dönelim.

Arnavutköy sırtlarında, Boğaz’a dik bir yamaçtan bakan Özel Eseniş Koleji ve okulun en güzel kızı Filiz Vural. Aynı dönemde Alev Oraloğlu, Filiz Tuna, Gül Kenç, Efe-Ege Aydan, Cem Kurtoğlu, Emir Yargıcı gibi kimler geçmemiş ki o sıralardan. 

Mayıs 1971. Hürriyet gazetesinin düzenlediği Türkiye Güzellik Yarışması sonuçlanıyor. 17 yaşında bir genç kız alkışlarla podyumda ilerliyor. Elinde asa, başında tacıyla o genç kız Filiz Vural’dan başkası değil. 

Bir yandan okula, bir yandan L.C.C.’de mankenlik kurslarına devam eden ağırbaşlı, kendinden emin, güzelliği sonsuzlukla yazgılı Filiz Vural.

 1971 Türkiye Güzeli önce Miami’de 63 ülke güzelinin bir araya geldiği Kâinat Güzellik Yarışması‘nda ülkemizi temsil ediyor. Netice olumlu değil. Herkes sarışın, herkes açık renk gözlü, müthiş kulisler dönüyor arka cephelerde. Ancak asla kırılmıyor, içine kapanmıyor, bunu bir gurur meselesi de yapmıyor Filiz Vural. Dedim ya, güzelliği sonsuza yazgılı onun.

Tunus, Eylül 1971. 

Filiz Vural 21 ülkeden gelen güzellerle birlikte kampa giriyor. Bavulunda Zuhal Yorgancıoğlu imzalı giysiler, hele son gece giyeceği pelerinli bir tuvalet var ki… 

Öncelikle belirteyim, zorlu bir kamp döneminden geçiliyor. Kültürü, birikimi, tavırları, sempatilerine göre değerlendiriliyor güzeller bu süreçte. Etraflarında vantuz gibi gözler, kıyasıya bir rekabet. Ancak basının ilgi odağı sadece Filiz Vural bu defa.

İsveç, Fransa, Hollanda, Avusturya ve Türkiye güzelleri finale kalıyor. Müzik hızlanıyor. Koskoca salon sessizliğe bürünüyor, çıt çıkmıyor, heyecan bir nabız gibi atmakta. 

Sadece adının söylendiğini duyar gibi oluyor Filiz Vural. Korkunç bir alkış… 

Gözlerinden yanaklarına süzülen yaşlar… 

Bütün vücudunun titrediğini hissediyor. Yürümesi, gülümsemesi, konuşma yapması lazım, ama nasıl? Dizlerinin üzerinde zorlukla durduğunu anımsıyor.

Türkiye’yi 1932’de Keriman Halis’in, 1952’de Günseli Başar’ın ardından, tam 20 yıl sonra yurt dışında başarıyla temsil edip kraliçe unvanına değer bulunuyor. Güzelliği tescil ediliyor yani.

Basın peşinde, söyleşi talepleri, patlayan flaşlar…

Ülkede kelimenin tam anlamıyla yer yerinden oynuyor. Kraliçe uçaktan indiğinde tezahürat ve alkış sesleri yükseliyor. Metrelerce uzayan kırmızı halı, üstü açık bir otomobille İstanbul turu, çiçekler atılıyor. Kraliçesini sevinçle, sevgiyle karşılıyor halk, bağrına basıyor. 

Ankara ile İzmir’de de benzer olaylar yaşanıyor ve Kraliçe 1971 Akdeniz Oyunları’nın açılışında dakikalarca ayakta alkışlanıyor. 

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Çankaya Köşkü’ne konuk ediyor Kraliçe’yi :

Bak kızım sana ne ev verebiliri, ne maddi değeri yüksek herhangi bir armağan, şu mütevazı gülleri kabul et.” diyor. Aynı anda gümüş çerçevede imzalı fotoğrafını da uzatıyor Filiz Vural’a. 

Gelen film ve fotoroman teklifleriyle ilgilenmiyor bile. Ne unvanını ne adını kullandırmayacak. Sıradana asla gönül indirmeyecek. Bütün teklifleri bir bir geri çeviriyor ama öyle bir teklif gelecek ki…

Özel Eseniş Koleji’ne kaydolmama daha bir yıl var henüz. Sonradan benim de hocam olacak Hayriye Kuttan ünlü biriyle söyleşi yapma ödevi veriyor kompozisyon dersi için. 

Filiz Vural “Kim olabilir ki?” diye düşünürken, aynı sokakta oturdukları Engin Çağlar geliyor aklına.

Yanına arkadaşını alıp kapıyı çalıyor. Engin Çağlar’ın fırtına gibi estiği yıllar. İlk görüşte aşk mı bilemem (Engin Çağlar “Kesinlikle öyleydi.” diye fısıldıyor kulağıma). Filiz Vural soruları yöneltiyor. Engin Çağlar kurnaz:

Siz bırakın ödev kâğıdınızı, ben yanıtlarım, daha sonra bir zahmet uğrayıp alırsınız ” diyor. Ve onlara çay, kahve ikram etmek istiyor. Türk filmlerini hiç kaçırmayan Filiz Vural ünlü aktörün önerilerini kibar bir şekilde geri çeviriyor. Ne olur ne olmaz, aklında hep o Yeşilçam melodramları var çünkü.

Engin Çağlar “O hâlde bir gazoza ne dersiniz?” demez mi? Sorulacak soru mu şimdi bu? Filiz Vural telaşla fırlıyor yerinden, “Görüşmek üzere,” deyip arkadaşının şaşkın bakışlarına inat, hızla atıyor kendini evden dışarıya. 

Bir dönem Faize Sevim, Yıldırım Mayruk ve Suat Aysan’ın defilelerinde podyuma çıkıyor Filiz Vural. Öyle her ay, her hafta defile yok o günlerde. Yılda en çok iki, bilemedin üç Haute Couture çalışması, o kadar. Ardından tekstil işine giriyor yönetici olarak. Yine çok başarılı çalışmalara imza atıyor.

1980’lerin ortası…

Nazlı Deniz Kuruoğlu ve Neşe Erberk ile Lancaster için bir araya geliyorlar. Büyük ses getiriyor bu tanıtım kampanyası.

Kraliçe, toplumun kolektif bilinçaltına sızmış bir kez. Unutulması mümkün değil. “İlk görüşte aşk” demişti ya Engin Çağlar. Aradaki yıl farkı, çok erken yaşta kaybedilen baba şefkati burnunda tüten Filiz Vural için, önemini kaybediyor. (Zaten oldum olası, bilenmiş sezgileri ve mantığıyla hareket edip gerektiğinde duygularını yedeğe atabilenlerden biri.)

1972 yılında Filiz Vural ve Engin Çağlar evleniyorlar. Son derece mazbut, dedikodulardan ve basından uzak bir evlilik. İki oğulları oluyor. Zamanla ne aşk molekülleri eskiyor ne alışkanlıklar ağır basıyor.

Engin bana, ‘Hayat yolunu çiz, eğer sen de beni istiyorsan gel bu hayatı paylaşalım,’ dediğinde 17 yaşında genç bir kızdım. Engin Çağlar eş olarak seçtiğim en doğru insandı. Şimdi de aynı fikirdeyim. Birbirimizi hep sahiplendik, saygınlıkla taşımasını bildik ve bunu başardık. Kuşkusuz, ailelerimizin altyapısı çok sağlıklıydı. Sosyo-ekonomik olarak eşittik. Aynı çevreye sahiptik. Benzer zevkleri paylaşan, eşit güzellikte iki insandık öncelikle. Buna ilaveten ikimiz de kendi alanlarımızda ünlüydük. Kişiliğimizi şöhret oluşturmadı yani. Ne olduğumuzu, nerede olduğumuzu hep bildik. Aile birliğimiz her şeyin önüne geçti. Çocuklarımıza çok iyi örnek olmaya çalıştık. Bugün bunu başarmanın mutluluğunu büyük bir gururla yaşıyoruz.”

Dediğim gibi, mutlu aşk masalı o gün bugündür devam etmekte. Onlar pupa yelken yol alırken pusulaları “sevgi”de birleşmiş çünkü, ötesi önemli değil! 

Ve Kraliçe sonsuza yazgılı o sim, buğu dolu eşsiz güzelliği, zarafetiyle tam 51 yıldır bu toplumun ortak belleğinde hükümranlığını sürdürmekte.