Her biri adlarını gazino neonları, gazete ilanlarının en üstüne yazdırmıştı. Hiç kuşkusuz, bir dönemin simgesiydiler. Kuralları, yasaları, diz çöktürten otoriteleri, dokunulmaz glamour’ları vardı. Abartılı makyaj, saç, kostüm ve tavırları, şarkıları, mücevherleri, repertuvarları, plakları kadar özel hayatlarıyla da toplumun, magazin haberlerinin “en önemli” ilgi odakları arasındaydılar. Kitle kültürünün olmazsa olmazlarıydılar aynı zamanda. Evet, çok sevildiler. Alkışlandılar. Unvanlara, ödüllere değer bulundular. Taklit edildiler. Kimileri çabuk unutuldu, kimileri hep gündemde kalmayı başardı. Ama ne olursa olsun, toplumun ortak belleğinde yer almaya devam ediyorlar. Dedim ya, onları çok sevdik. Hem de çok.
Geçtiğimiz haftalarda Erhan Çelik ile gazinoları konuşmuştuk. Bugün assolist kavramını ele alacağız. Bir assolistin anatomisini ortaya koymaya çalışacağız birlikte.
Pınar Çekirge: Assolist tanımından başlayalım. Kimdir assolist?
Erhan Çelik: Gazino programlarında sahneye en son çıkan, gazino neonlarında, gazete reklamlarında fotoğrafı ve adı en büyük, en tepeye yazılan sanatçıyı assolist olarak tanımlayabilirim.
Pınar Çekirge: Nasıl assolist olunur?
Erhan Çelik: Bu tercih tamamen gazino patronlarının yetkisindedir aslında. Bir gazino patronu eğer isterse, uvertür şarkıcısını alıp büyük reklamlarla assolist yapabilir.
Pınar Çekirge: Bir tür “My Fair Lady” durumu sanki.
Erhan Çelik: Burada önemli olan, assolistlerin müzikseverlerin kalplerine girebilmesi, sevilip benimsenmesidir. Nitekim reklam kampanyaları ve basın desteğiyle assolist olarak lanse edilen birçok şarkıcının sahnedeki durumları, hüsranla sonuçlanmış hatta ve hatta komik, bir o kadar da zor duruma düşmüşlerdir. Örneğin; bir gazinocu ile nişanlılık devresi geçiren, evlenen veya plak ve film çalışmalarıyla gazinocuların dikkatini çekerek assolist olan birçok şarkıcı vardır geçmişte. Solist ve assolist kelime olarak birbirinden çok farklı gözükse de gerçekte içerik olarak aynıdır. Assolist kavramı solistin, bir tür rütbe almış hâlidir.
Pınar Çekirge: Bu işin sırrı ne?
Erhan Çelik: Pınar’cığım, işin doğrusu solist olabilmek için Allah vergisi iyi bir ses, iyi bir kulak duyarlılığı, ritim bilgisi, güzel bir fizik, azim ve hırs gereklidir. Ve elbette prensipli bir biçimde çalışmak, disiplinli bir özel hayata sahip olmak… Başarılı ve de uzun ömürlü olanlar, hâlâ hatırlanan, özlenen, aranan isimler hafızamızda ve kalbimizde yer etmişlerdir. Gerisi saman alevi gibi parlayıp söndüler. Külleri dahi kalmadı.
Pınar Çekirge: Genelde saat kaç gibi sahne alırlardı?
Erhan Çelik: Gazino programlarında 19.00 – 19.30 saatleri arasında Türk müziğinin çeşitli makamlardaki çok zengin eserleri büyük meydan faslıyla başlayıp seslendirilirdi. Gece saat 23.30’da assolist sahne alırdı.
Pınar Çekirge: Ve şarkılar… Gecenin o saatinde izleyicinin ilgisini çekecek şarkıların seçimi çok önemliydi sanırım. Repertuvar nasıl belirlenirdi?
Erhan Çelik: Assolist, repertuvarını genellikle kendisi belirlerdi. On, on beş şarkı okunurdu. Şarkılar makamlara göre sıralanırdı. Yetmişli yıllardan sonra, bazı assolistler gazino programlarında repertuvar konusunda bilgili ve iddialı olan rahmetli Tamburi Şef Muzaffer Özpınar ile çalışırlar, şarkıları beraber seçerlerdi.
Pınar Çekirge: Assolistin özel sahne dekoru, ışık, ses tesisatları vardı ve bunların kadroda yer alan herhangi bir isme kullandırılması kesinlikle yasaktı, değil mi? Doğru hatırlıyorsam bilgisi ve onayı dışında ışık tesisatının Ajda Pekkan’a kullandırılması Zeki Müren’i çok sinirlendirmiş, kıyametler kopartmış.
Erhan Çelik: Assolistin tabii ki belli ayrıcalığı olmalıydı ve oldu da. Düzen olarak doğrusu buydu çünkü. Özel saz, ışık, ayrı sahne dekoru ve farklı sahne ambiyansları sadece ve sadece assolistlere uygulanırdı.
Pınar Çekirge: Assolist, alt kadronun belirlenmesinde söz hakkına sahipti değil mi?
Erhan Çelik: Kesinlikle haklısın. Assoliste rağmen bir kadro asla oluşturulamazdı. Şimdi, olayın birinci dereceden kahramanlarının bana anlattıkları bir hadiseyi nakletmek istiyorum. Gönül Akkor tarafları; Ali Avaz, Tamburi Bestekar Muzaffer Özpınar. Fahrettin Aslan tarafından Maksim Gazinosu’nun akordiyonisti, bestekar ve yorumcu İbrahim Özoral. Yıl Kasım 1974. Yer Bebek Maksim Gazinosu. Fahrettin Aslan assolist olarak Gönül Akkor ile anlaşma yapıyor. Buna karşılık Akkor, Fahrettin Aslan’dan alt kadroda birinci tercih olarak İzzet Günay, ikinci tercih olarak da Murat Soydan’ı istiyor. Açılış gecesinden birkaç gün evvel Akkor’un menajeri Bahattin Esendemir son kadro listesini Gönül Akkor’un Bebek’teki evine götürüyor. Akkor listeyi inceleyip tercih ettiği iki isimden biri olan İzzet Günay’ı görmeyip kadroya solist altı olarak dâhil edilen, o zamana kadar adı sanı hiç duyulmamış, Bülent Erkoç ismini fark edince “Ben çıkmıyorum,” diyerek menajerini tekrar Fahrettin Aslan’a gönderiyor. Akkor, bu arada telefon ile Fahrettin Aslan’ı arayıp kadro anlaşmasının bu şekilde olmadığını, Erkoç’u hiç tanımadığını belirterek gazino anlaşmasını feshediyor.
Pınar Çekirge: Peki sonra?
Erhan Çelik: Fahrettin Aslan, neonlardaki Gönül Akkor isminin yerine, soyadı değişikliği yaparak Bülent Ersoy’u yazdırtıyor hemen. 22 Kasım 1974 tarihinde Bebek Maksim Gazinosu’nda Zeki Müren’den sonra, ikinci erkek assolist Bülent Ersoy oluyor. Kısaca; konunun özeti budur.
Pınar Çekirge: Hep anlatılır güya kimi assolist gazetede çıkan ilanları cetvel ile ölçer biçer, milimetrik hesaplar, kıyaslamalar yaparmış.
Erhan Çelik: Biraz abartılmış bir konu olsa gerek. Zaten assolistin fotoğrafı tam ve yarım sayfa olarak gazetelerde yer alır, ismi de büyük ve siyah iri puntolarla yazılırdı. Alt kadronun da gazino ilanlarında belirli bir hiyerarşik düzeni vardı. Ama öncelik ve gösteriş sadece assolistindi.
Pınar Çekirge: Bir şehir efsanesi de yasaklanan şarkılar hakkındadır. Gazino kulisine asılan devasa bir liste… Bu listede yer alan herhangi bir şarkıyı terennüm edenin vay hâline olduğu yıllar. Doğruluğu var mıydı bu durumun?
Erhan Çelik: Tabii, genelde assolistin belirlediği şarkı yasakları vardı ve de bu kurala itirazsız uyulurdu. Düşün; solist o dönem 45’lik plak çıkarmış, şarkısı hit olmuş. Tabii ki o sezon gazinoda çalışan bir assolist, alt kadrosundaki diğer solistlerin o şarkıyı okumasını kesinlikle istemezdi. Bir de piyasada tutulan eserlerin çoğunu söz konusu listeye dahil ederdi.
Pınar Çekirge: Ve hep o abartı. Saç, makyaj, kostüm, yorum ve tavırda aşırıya kaçan abartı…
Erhan Çelik: Gazino ve gösteri dünyası bir yerde abartı sever. Bence bu abartıyı da ölçülü kullanmak gerekir. Bunu başaranlar da oldu, başaramayanlar da. Abartı biraz da tarzla ilgiliydi hiç kuşkusuz. Basın da bu şaşaayı hep öne çıkarttı. Merak duygusu ve ilgiyi sürekli olarak körükleyen fotoğraf ve haberlere bol bol yer verildi. Amaç gündem yaratmak, assolisti sürekli olarak popüler düzlemde tutmaktı aslında. Bir tür arz ve talep ilişkisi diyelim.
Pınar Çekirge: Gazino jargonunda bir de assolist altı kavramı var, öyle değil mi?
Erhan Çelik: Gazinolardaki solist altları çok önemliydi. Çünkü gazinolar kendi aralarında savaşıyorlardı. Birbirleri ile rakip hâlindeydiler. Bütün gazinoların tek kuralı en iyi kadroyu kurabilmek ve yüksek hasılat sağlamak, izleyici rekoru kırmaktı. Her gazino patronunun tercih ettiği (patron-assolist karşılıklı olarak) assolist ve solist altları vardı. Bu gazinoların başında, Maksim müesseseleri olarak Fahrettin Aslan, Bebek Belediye Gazinosu sahibi Asım İslamoğlu ve Vatan Caddesi Lunapark Gazinosu sahibi Osman Kavran’ı örnek verebilirim. Altmışlı yıllar, yetmişli yıllar, seksenli yıllardaki en çok tercih edilen film yıldızları (solist olarak) pop müziği sanatçıları, Türk halk müziği sanatçıları, komedyenler ve oryantal sanatçılar arasında; Ajda Pekkan, Erol Büyükburç, Göksel Arsoy, Fatma Girik, Ayhan Işık, Selma Güneri, Sevda Ferdağ, Mine Mutlu, Feri Cansel, Ziya Taşkent, Yaşar Özel, Mustafa Sağyaşar, Alaaddin Şensoy, Yıldırım Gürses, Güneri Tecer, Ahmet Sezgin, Nuri Sesigüzel, Nezahat Bayram, Muzaffer Akgün, Bedia Akartürk, Orhan Boran, Öztürk Serengil, Sadri Alışık, Celal Şahin, Beyaz Kelebekler, Özcan Tekgül, Leyla Sayar, Seher Şeniz, Prenses Banu, Nesrin Topkapı, Cem Karaca, Barış Manço, Selda, Mine Koşan, Ahmet Özhan, Seyyal Taner, Nil Burak, Filiz Akın, İbrahim Tatlıses, Sezen Aksu, Nükhet Duru, Müjde Ar, Nazan Şoray ve Ahu Tuğba’yı aklıma gelen ilk isimler olarak söyleyebilirim.
Pınar Çekirge: Basının yanında, film yapımcısı, modacı, fotoğrafçı, kuaförlerden oluşan güçlü, sözü dinlenir, yetki sahibi destek kuvvetlerine de ihtiyaç duyuluyordu sanırım.
Erhan Çelik: Gazino patronu assolist vasıflarına uyan sanatçıya, gazino programında yer alması için onaylayıp destek veriyordu. Ayrıca bu konu da herhangi bir gazete sahibinin etkisi, kararı da zaman zaman olabiliyordu. Modacı ve fotoğrafçılar da yapılan bu işin temel unsurlarıydılar, hiç kuşkusuz. Amaç bir marka yaratmaktı çünkü. Ve o markanın devamlılığını sağlamak.
Pınar Çekirge: Hatırlıyorum, bir dönem sırf merak konusunu arttırmak için unvanlar havada uçuşurdu, üstelik çoğu gülümseten, anlamsız, içi boş unvanlardı bunlar.
Erhan Çelik: Evet, gazinolarda o dönemlerdeki sansasyonel artistlerin isimlerini daha cazip hale getirmek için, “Bayan Bacak, İmamın Karısı, Skandallar Kraliçesi, Romalı, Prenses, Taçlı Kraliçe, Taçsız Kraliçe” gibi ön adlar kullanılarak tanıtım çalışması yapılırdı.
Pınar Çekirge: Demin soracaktım, unuttum. Bazı assolist altı olarak sahne alan sanatçıların ilanlarda fotoğraf ve adları göze batacak şekilde yer alırdı, öyle değil mi?
Erhan Çelik: Doğru, haklısın. Altmışlı yılların sonları ve yetmişli yıllardan itibaren solist altı olarak çalışan kimi şarkıcı ve film artistlerinin gazino reklamlarında fotoğraf ve isimleri biraz daha büyük kullanılmaya başlandı.
Pınar Çekirge: Bir başka olmazsa olmaz da kuşkusuz program bitiminde gazetelere verilen teşekkür ilanlarıydı.
Erhan Çelik: Teşekkür ilanı çoğunlukla program sonunda assolist için verilirdi. Solist altları içinse çok az kullanıldığını anımsıyorum.
Pınar Çekirge: Neredeyse yılın her günü sahnede olmak zor bir iş olmalı. Ayrıca programın başarılı ya da başarısız olmasında tüm sorumluluk assolisten bilinirdi. Büyük bir sorumluluk…
Erhan Çelik: Ramazan ayı ve pazartesi günleri hariç gazinolar her gün açıktı. Gazino programları bir ay kesintisiz devam ederdi. Hele halkın çoğunlukla rağbet ettiği Vatan Caddesi Lunapark Gazinosu, Yenikapı Gar ve Çakıl Gazinoları iki ay hatta üç ay açık olurdu. En çok çalışan assolistler Sevim Tanürek, Gönül Yazar, Sevim Tuna ve Neşe Karaböcek’ti. Bazı dönemlerde, özellikle kış programlarında assolist değişmeyip alt kadroya birkaç isimler ilave edilip ya da alt kadronun tamamını yenilenip program ikinci defa uzatmaya geçerdi. Bu sırada assolistin tabii ki, repertuvar ve kostüm değişikliği yapması kaçınılmazdı. Ülkemizde süregelen yıllar içeresinde konjonktürel ve sosyokültürel, ekonomik değişimlere koşut olarak bir dönem eğlence sektörünün en renkli, en cazibeli figürünün bir numaralı favorisi sayılan gazinolar, zaman içerisinde yerle yeksan oldular.
Pınar müsaaden ile birkaç ayrıntı ve detaydan daha bahsetmek istiyorum.
Özellikle alaturka diye tabir ettiğimiz Türk sanat müziğinde toplumumuz genelde kadın alto seslerini daha çok sevdi. Seksenlerden, doksanlı yılların ortalarından sonra da gazinolar tek tek, ne yazık ki bir daha artık hiç açılmamacasına kapandılar. Bu duruma son dönem assolist unvanı ile lanse edilen solistler de etken olmuştu bence.
Hicaz Taksim’le programa başlarken solistin ciyak ciyak kedi miyavlaması gibi bir sesle hüzzam şarkıya başlaması örneğin. Kaldı ki, hicaz önünde hüzzam söylemek kolay elde edilecek bir başarı değildir.
Önce AS SOLİSTLER vardı. Sonra AZ SOLİSTLER oldu, sonra HİÇ SOLİSTLER geldi!……
Son sözüm… Kimler geldi, kimler geçti o sahnelerden. Kimi yıldız, kimi sadece bir hiçti. Burada bir anımı aktarmak istiyorum. Gazinolarda sanatçılara çiçek gönderilirdi. Assolistler gelen çiçeklere teşekkür etmek için programlarının en az beş, sekiz dakikasını bu bölüme ayırırlardı. Sahne amirinin getirdiği uzun çiçek listesini, assolist teker teker okuyup teşekkür ederdi. Dediğim gibi sanatçıya sadece çiçek gönderilirdi. Pandemiden bir sene önce alaturka müzik yapan, birinci sınıf bir müzikholde sahneye çıkan TRT kökenli, ünlü bir solist hanıma çiçek yerine Antep baklavası gönderildiğini görünce çok şaşırmıştım. Nereden nereye, öyle değil mi? Şaka gibi.
Zamanla manipüle edilmiş, medyatikleştirilmiş, tecimselleştirilmiş, şablonlara, klişelere dayandırılmış bir dünyadan konuştuk yine. O dünyanın yasalarından, kurallarından. Çiğdem Talu’nun “Hisseli Harikalar Kumpanyası” için yazdığı bir şarkı sözüyle noktalayalım yazımızı. Ne diyordu Mehlika Cafer:
“Assolist olmak da varmış dünyada / Hem de hiç beklenmedik bir zamanda / Assolist olmak iyi de / Bir de kadın olmak varmış hay Allah / Ahh, ahh / Neler geldi başıma / Milyonlar kazanmak varmış hayatta / Boy göstermek de varmış reklamlarda / Şöhretli olmak iyi de / Bir de kadın olmak varmış hay Allah / Pek sayın assolistler Abacılar, Emeller, sevgili Gönül Abla / Perdeden transferler / Çekilin yoldan / Geliyor, geliyor Mehlika Cafer…”