Türk siyasi tarihine “hep başbakan” olarak kazınmış bir isim ve adı 1920’lerde değiştirilmiş bir köy. Isparta’da Süleyman Demirel’in doğduğu İslamköy, bugün Demirel Külliyesi içinde yer alan merhum Cumhurbaşkanının anıt mezarı, doğduğu evi, kendisi ve kardeşi Şevket Demirel’in müzeleri, kütüphanesi, ofis birimleri ile anılır olmuş.

Isparta’nın merkezine 20 km uzaklıkta, şehre ters bir noktada, Anadolu’nun bağrında bir köy… On yıl evveline kadar belediye olsa da nüfus azala azala adıyla özdeşleşmiş ve 2013 yılında yeniden köy statüsünü almış.

Nüfusun gittikçe azalmasına bağlı olarak evler iyiden iyiye eskimiş, köy sanki çok uzun yıllardır terk edilmiş gibi karşılıyor sizi girişte… Taa ki Demirel Külliyesine varıncaya dek. Külliyede, köy evleri asıllarına uygun şekilde onarılmış ve her biri işlevlendirilmiş: müze, kütüphane, hatıra evi, restoran, kafe, idari binalar gibi…

Demirel’in vefatından sonra yaptırılan anıt mezarla birlikte son yıllarda köyde biraz hareketlilik olmuş lakin şimdilerde sükûnet hâkim. Hafta sonları tur otobüsleri epey yerli turist taşıyormuş gerçi ama yine de köyde bir ağır hava hâkim… Yollar boyunca gül ve lavanta bahçelerinden geçip de sessizlik içinde bir köye varıyor, sonra su kanallarınca taşınan bir mezara varıyorsunuz…

Şu ana dek tasvir ettiğim bir köyün günümüze yansıyan yüzü… Her köyün, her insanın bir hikayesi var ya, istersek merak edersek duyarız ancak… Bu köy bir devlet adamı, başbakan, cumhurbaşkanı çıkarmış. Doğduğu köy bir siyasetçi için ne anlatabilir bize? Bir devlet adamını nasıl tanırız? Ne kadar zaman geçtikten sonra hakkıyla yorumlayabiliriz tarihteki izlerini? Bu zor soruları cevapla(ya)mayacağım ama eğer siz de yanıt ararsanız yolunuzu, bir Antalya dönüşü mesela, Isparta’ya çevirin. Çünkü insan o yolu almadığında anlayamıyor: Bir adam, bu köyde doğuyor, çobanlık yapıyor büyürken. Okuyor. Köyde ortaokul ve lise yok, şehre gidiyor. Çok çalışıyor. Evvela mühendis oluyor, İstanbul’a Teknik Üniversiteye düşüyor yolu. 20’li yaşlarının ortasında Elektrik İdaresinde çalışmaya başlıyor. Su, sulama, elektrik üretimini dert ediniyor, bu konularda araştırma yapsın diye Amerika’ya gönderiliyor. Dönüyor, memleketin dört yanında su sorunu var, barajlar yapıyor. Bu sırada devrin Başbakanı Menderes, suya meraklı bu genci görüyor, Devlet Su İşlerinde Barajlar Dairesi Başkanlığına getiriyor. Bir yıl çalıştıktan sonra daha 30 yaşındayken DSİ Genel Müdürü oluyor. Sonra siyasetle kesişiyor yolu, önce parti lideri sonra başbakan sonra cumhurbaşkanı oluyor. İşte insan bu aşamada düşünüyor. Siyasi tarihimizde bıraktığı izleri hesaba katarak değil, övgüyle ya da yergiyle de değil, sadece düşünüyor. Bizim bugün yolumuzun üzerinde olsa bile uzak diye tanımladığımız bir köyden kalk ve bu kadar işi genç yaşında yapabil. İşte o yüzden bugün bir kültür kompleksi haline gelmiş olan Demirel Külliyesini bu düşüncelerle, sakin kafayla ve belki en önemlisi siyasete kafa yormaksızın gezmek gerekiyor. Siyaset/siyasetçi herkese başka bir yönüyle yansır, biz bir siyasetçinin insanî yönlerini doğduğu köyde, bir kültür kompleksi içinde görmeye çalışarak gezdik, hepsi bu…

Demirel’in doğduğu ev, geçmişi, imkân ve imkansızlıkları hatırlatmak, belki de düşündürmek ister gibi en eski haliyle korunmuş ve restore edilmiş. Belgeselleri, Demirel’in köyünü ziyaret ettiği fotoğrafları görünce anlıyorsunuz hiçbir eşya zorlama değil, her şey yerli yerinde bırakılmış:

Demirel’in doğduğu evden detaylar.
Demirel’in doğduğu evden detaylar.

Biraz hatırlayalım Süleyman Demirel’i: 1924 doğumlu. 40 yaşında aktif olarak girdiği siyasette -zaman zaman çekilmeleriyle- 41 yaşında başbakan oldu. Çeşitli koalisyon hükümetlerine öncülük etti. 12 Mart muhtırasıyla da 12 Eylül darbesiyle de siyasi koltuklardayken karşılaştı.

Nazmiye Hanım ve Süleyman Demirel

1965-93 yılları arasında 7 ayrı hükümette 10 yıl 5 ay Başbakanlık koltuğuna oturan Demirel, 1993-2000 yılları arasında da 7 yıl süresince Cumhurbaşkanlığı koltuğundaydı. Siyaseten severiz sevmeyiz bu yazının konusu değil ama Demirel halkın gönlünde çok da yer etti.

Demirel’in dodğu evde yer alan bazı fotoğraflar.

Külliye içinde yer alan Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’nde neler var derseniz;

Siyaset öyküsü yok bir kere… Demirel kimdir, necidir, siyasette neler yapmıştır? Ama barajlar var, Güneydoğu Anadolu Projesi -GAP- var… Müzede daha çok Demirel’in suyla ilişkisi vurgulanmış. Öte yandan kendisinin ve eşi Nazmiye Hanım’ın kıyafetleri, hemşehrilik belgeleri, diplomalar, teşekkür belgeleri gibi dönemin iç ve dış siyasetine dair ipuçları sunan sayısız belge var. Bol görsel var. Hemen her konunun yazıyla değil de fotoğraflarla anlatılması tercih edilmiş gibi. Şapkaları var, her çeşit, tür tür… Hakkında en çok karikatür üretilmiş siyasetçilerimizden biri olduğu için müzede bir bölüm de bunlara ayrılmış ve bu bölüme “Sayın Demirel’in Hoşgörülülüğü” adı verilmiş. Türk siyasi tarihi hoşgörü kelimesini tam olarak ne zaman unuttu, bunları düşünüyor insan bu renklere bakarken.

Araştırmacıya açık olmak üzere Demirel Kütüphanesi ve Arşivi de bulunuyor ancak çalışmak için izin almanız gerekiyor, kapıları açık değil.

Demirel, 2015 yılında vefat etti. 2017 yılında anıt mezar yapımına başlandı ve 2 yıllık bir inşa sürecinden sonra 2019 yılı Eylül’ünde ziyarete açıldı. Çalcatepe mevkii, “Çoban Sülü’nün” çocukken koyunlarını, kuzularını saldığı yermiş. Şimdi aynı tepede, barajlar üstünde, suyla iç içe sonsuzluğa uzanmış.

Demirel’in anıt mezarı Anıtkabir’den sonra Türkiye’deki en büyük anıt mezar imiş: 58 bin metrekarelik bir alana yayılıyor. Kabir kısmı dışındaki kanallar büyük bir araziye yayılıyor ve coğrafyaya hâkim bir tepede Çalcatepe Mevkiine konumlanıyor. Simgesel bir anıt aslında mezarın etrafını kaplayan alan. Kimilerine göre Demirel’in Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı olmasını kimilerine göreyse Türkiye’de inşa ettiği barajları simgeleyen 9 adet mini baraj bulunuyor anıtın etrafında. Bunun olması da şaşırtıcı değil, Demirel ki suyla en haşır neşir olmuş Türk siyasetçisi. Barajların bittiği noktada bir gölet de var. Bizim ziyaret ettiğimiz dönemde su akmıyordu ne yazık ki…

Mezarın üzerini kaplayan 30 metrelik sarmal kule “birleştiriciliği” simgeliyormuş. Mezarın iç kısmında duvarlarda Demirel’in meşhur “özlü sözleri” var: Susan değil konuşan Türkiye istiyoruz; Dün dündür, bugün bugündür… gibi.

Tavanda on bin çınar yaprağı şekli bulunuyor. Yaprakların Şevket Demirel’in kıraç bir arazi olan Çalcatepe’yi yeşertmesine bir vefa simgesi olarak tek tek işlendiği söyleniyor. Demirel’in henüz sağlığındayken anıt mezar projesini hazırlatan kardeşi Şevket Demirel’in çabalarını da andığı bir açıklama yaptığını biliyoruz:

“Bu proje dünyada bir numunedir. Çalcatepe geçmişte kayalıklardan ve kıraç topraktan ibaret bir alandı. Kardeşim önderliğinde yürütülen çalışmalar sayesinde bu hale geldi. Buradaki çamlar dünyanın en şanslı çamları. Çamın dünyada sulandığı tek yer burası. Burası Şevket beyin eseridir. Benim hemşehrilerim de kendisine kucak açmış, hep yardımcı olmuştur. Kıraç tepe, bugün Türkiye’nin yeşil envanterine girmiştir. Bu bir ülkenin topraklarına yapılabilecek en büyük iyiliktir.” (Hürriyet, 26 Eylül 2019)

Mezarın en canlı kısmını da gidiş döneminize göre karşınıza çıkacak olan kırlangıçları. Yuva yapıyorlar mezarın içine ve öyle güzel cilveleşiyorlar ki sanki soğuk bir anıt mezar dile geliyor da sıcak, samimi konuşuyor sizinle…

Anıt mezar içinde çınar yaprakları, kırlangıç ve Demirel’in sözleri…

Çağdaş müzecilik anlayışıyla komplekse yaklaşacak olursak eksikler var: Bilgi eksiği olarak yorumlanabilecek, görsel malzemenin çok etiketin az olduğu bir anlatı tercih edilmiş. Bir kere “Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi” adının çok siyasi olduğu açık. Hangi demokrasi, hangi kalkınma? Her dönem için altı çizilen kelimeleri alarak müzelere isim vermek günümüz kültür politikasının en belirgin yüzü haline geldi. O görmek istediğimiz insaniliği bu isim çatısı altında arayıp bulmak eminim ki kimseye nasip olmuyordur.

Tasarıma baktığımız zaman klasik bir müze… Dışarıdan göz teması kurduğunuz vitrinler ve vitrin üzerlerinde bol bol fotoğraflar yer alıyor. Ancak siyasi kimliği ve devlet idareciliği olan bir ismin müzesinde insan hiç değilse dönem siyasetine az çok hâkim olmak istiyor. Ne yazık ki dönemin yurt içi ve dışı ilişkilerini müzedeki görsel malzeme ve hediyeleşme vitrinlerine bakarak anlamak imkânı yok. Hep el sıkışılan, hep gülümsenen fotoğraflar aşırı iyimser bir çizgi çiziyor. Eleştiriye mahal verilmemiş! Bu kadar fazla fotoğraf görmesine karşılık ziyaret eden herkesin aklında Demirel’in suyla ilişkisi kalıyordur muhakkak ki bu zaten anlatıcının temel amacı gibi görünüyor. Camlar müze camı olmadığından o kadar yansıma yapıyor ki eser görmek ve etiket okumak iyice zorlaşıyor. Kütüphane ve arşivin randevuyla ve talebe binaen açılması bir eksiklik, dileriz en kısa sürede Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun yıllara yayılan siyasetine mâl olmuş bir devlet adamının arşivi ve kütüphanesine her yerden ulaşılabilsin. Köydeki o terk edilmişlik havasını ancak bu kültür kompleksi yok edebilir, daha fazla hareket alanı yaratmalı, köy insanını bu köye yeniden bağlamayı hedef edinmeli. Aksi halde olduğu yerde eskiyecek ve yıllar sonra tesadüf eseri uğrayanlardan başka ziyaretçisi olmayacak. Hareketinin daim olmasını diliyoruz.

Sonuçta bir devlet adamını köyünde tanımak isterseniz, Isparta’da İslamköy’de Demirel’i doğduğu evden müze, kütüphane ve arşivine uzanan bir yolculukla tanımak mümkün…Olur da yolunuz düşerse Çalcatepe’den çevreye bakarken siz 1920’lerde bu köyde doğsaydınız neler yapardınız onu düşünün mesela… Üzerine bu çağda bu köyde doğsaydınız neler yapardınız bir de bunu düşünün… Bu bilgiler ışığında yolu Isparta’dan geçenlere dokunabilir, İslamköy yolunu almanıza vesile olursak ne âlâ… Kimi zaman iyi işler kimi zaman bahaneler ürettiğimiz bu devirde aslında ne kadar da bir iş yapmadığımızı fark edersek belki yol bizi bir yerlere vardırmış olur.