Birbirinden doğan ve adeta yek diğerine iliklenerek çoğalıp çeşitlenen kıskançlıklar, mutsuzluk, düş kırıklıkları, duygusal ezimler, ağır basan alışkanlıklar… Bir yanda karşılıklı olarak suçlanan, ipotek altına alınan hayatlar, kaotik dünya sorunları. Zamanın yıpratıcılığına terk ediliş, öz suyunu yitirmiş aşk molekülleri…
Yedi sene evvel başlayıp bir yıl on üç gün önce noktalanan bir beraberliğin, soğumaya bırakılan ilişkilerin anatomisi aslında “Ayrılık” oyununun çıkış noktası. Bir kırılışın öyküsü, diyelim ya da. Füsun Erbulak tüm yaşananları bir tür ‘ayrılamama durumu’ olarak yorumluyor. Haklı.
Bir kadın. Bir erkek. Şiddetli geçimsizlik. Karşılıklı inatlaşma. Uyumsuzluk. Giderek birbirine benziyor olmanın verdiği ruhsal sarsıntılar… Yine de, tüm bu durumlara rağmen, sözüm ona dostça gerçekleştiril(me)miş bir ayrılık hadisesi. Ne yazık ki, duygusal anlamda tam olarak boşanmayı becerememiş bir kadın ve erkeğin iflasın eşiğine gelişi… Bir başka ifadeyle, gitgide hiçliğe evrilen duygusal hayatlar. Gizli ve açık dile getirilen pişmanlıklar. Suçluluk, rekabet duyguları.
Şimdi oturup geçmişin ve yaşananların tek tek tozunu alma zamanı…
“Biz, hep işaret levhası olmayan kavşaklarda, sağ kuralına uymayan iki sürücü gibi olduk…”
” … ikimiz birden aynı anda kavşağa giriyoruz. Bu yüzden çarpışıyoruz..”
“Evet, ortak bir şey yapmak zorunda kaldığımızda, ikimizin de istemediği bir şeyi yapıyorduk..”
“Hatırlar mısın? İlk tanıştığımız günler beni be kadar çok severdin? Hatta bir keresinde, ‘Sen olmasan, ben bir hiçtim,’ demiştin.”
“Sen ettiğimiz kavgaların birinde, ‘Ben olmasam sen bir hiçtin,’ dediğini de hatırlıyorsundur umarım…”
Yapımcılığını ‘Tiyatroevi’nin üstlendiği, Behiç Ak’ın yazdığı “Ayrılık” adlı oyunu Semih Çelenk sahneye koymuş. Başak Özdoğan’ın sahne tasarımı kusursuz. Hele oyunculuklar? Oyuncular o kadar gerçek ki onlar mı seyirci, bizler mi oyuncuyuz diye düşündüğüm anlar olmadı, değil.
Hiç şüphesiz, hayranlıkla izlediğim bir oyunu sevmem yeterli olmuyor, o eseri bir başkasına, başkalarına da anlatmak, önermek zorunda hissediyorum kendimi epeydir.
Öncelikle Sevinç Erbulak ve Fırat Tanış gibi iki istisnai ve yetkin sanatçının bizi bize gösteren, oynamadan tüm sahiciliğiyle yaşar kıldıkları “Ayrılık” için, bir izleyici olarak, onlara ne kadar teşekkür etsem az, diye düşünüyorum ister istemez. Her iki oyuncunun ustalıklı yorumlarıyla çok boyutlu bir hayat akıveriyor gözlerimizin önünden adeta. Günümüz ilişkilerinin birebir yansıması, bu dediğim. Oyunu izlerken sahnedeki kadın ve erkeğin gerçekte kim olduğunu tahmin edebiliyoruz. O kadar tanıdık, bildik insanlar ki. Yoksa o ben miyim, diye telaşlanmamak, buluttan nem kapmamak, elde değil.
“Evet, evet… Ne yalan söyleyeyim senden ayrılınca, birçok konuyu tekrar baştan düşünmek zorunda kaldım. Örneğin, benimle ilgili yaptığın eleştirilere bile hak vermeye başladım.”
“Ayrılık” izleyicinin ister istemez çok mercekli ödeşmelere, yüzleşmelere götüren bir oyun.Yedekte hep o güldüğümüz, ‘ahh ben miyim, yoksa beraber olduğum kişi mi şu an sahnede olan’, endişesiyle atbaşı giden bastırılmış korkularımız ufunetli, kurtlanmış. Kanamalı.
“Sen hep, kendin çiğ kalarak, benim pişmemi istedin. İşte ilişkimizdeki temel hata buydu. Bir bezelye olarak, bir maruldan bunu beklememeliydin. Senin bir marulla beraber olman için, çok pişmen gerekir. Anlatabiliyor muyum ?”
Oyunu böylesi çarpıcı kılan oyuncuların yaşar kıldıkları karakterlerle kurdukları gerçekçi bağ aslında. Pek az piyeste oyuncuyla yorumladığı persona arasında bu boyutta bir yakınlık gözlenebiliyor çünkü. Kısaca; başarısı yüksek oyunculuklar tam anlamıyla dem-i kıvamında.
Orta yaşlı kadının ego patlamalarını, yaşadığı hüsranları, çıkışsızlığını, umarsız arayışlarını, yeniden başlama, tutunma mücadelesini benzersiz bir üslup ile ele alan Sevinç Erbulak; boşanma sonrası yaşanan süreci hem bireysel, hem toplumsal katmanlarıyla, incelikli bir biçimde yorumlayarak rolünün çekirdeğine erişmiş ve tıpkı Meryem, Nihal, Seniha, Juliet gibi hep belleklerde yaşayacak, unutulmamaya yazgılı bir karakter çıkartmış ortaya.
Dozu iyi ayarlanmış ironi tadı, başarılı reji, kostüm ve dekor tasarımları, yüksek temposu, seyirciyi içine çeken rüzgarı, yarattığı kusursuz illüzyon, yüksek düzeyde oyunculuk performanslarıyla “Ayrılık”, her açıdan mutlaka izlenmesi gereken bir tiyatro olayı… Kaçırmayın.