“Benim Kâbe’m İnsandır” diyen Sinem Taş, dünyayı gezerek topladığı hikâyelerini bir araya getirdi. Her bir fotoğrafın ayrı bir hikâyesini anlatan fotoğraf sanatçısı Sinem Taş, yeryüzü hâllerinin zenginliğini gösterir bizlere.

2017’de başlayan yolculuğu hâlen devam eder. Gittiği her ülkeden sınırları yıkan, ön yargıları silen, farklılıkları yakınlaştıran birçok hikâyeyle döner. Fotoğrafçı sadece makinenin ardında duran mekanik bir işlev değildir. Duyarlılığını hissettiren, çektiği fotoğrafları ait olduğu yerlere ulaştıran, var olduğu mekânın dışına çıkarak dokunduğu her anı geliştiren dinamik bir işlevdir. Öyle de olmalıdır. Aksi hâlde hikâyeler sadece “iyi” olmaktan öteye gidemez. Bu noktada Sinem Taş’ın çalışması canlılığını yitirmeyen, sürekliliğini sağlayan bir tarzdır.

Kitabın sayfalarını çevirdikçe fotoğraflarda karşılaştığımız yüzler, çarpıcı gerçeklerle yüzleştirir. Ronja’nın, Khadija’nın, Jean’ın, Gabriel’in, Hendrik’in, Demba’nın, Jaume’nin, Shannon’un, T. A.’nın, Ciha’nın yüzlerine baktığımızda kabul etmediğimiz gerçeklerin bir mücadele biçimine dönüştüğünü görürüz. Bir nevi fotoğrafın tanıklık hâli. Sinem Taş için de tanıklık fotoğrafçısı diyebiliriz.

Fotoğrafın ve hikâyenin dürüstlük kısmını dışavurmak oldukça özneldir. Her ne kadar açık bir alanda var olsa da öznel bir çalışma olarak görmekteyim Benim Kâbe’m İnsandır’ı. İnsanı, anlamak için dünya üzerindeki sayısızca hikâyelerin, bizim hikâyelerimizle bir olduğunu gördükçe daha çok yakınlaşıyoruz birbirimize. Fotoğrafın yakınlaştırıcı gücünü keşfetmek ve bunu ortaya çıkararak empati alanı oluşturmak güçtür. Sinem Taş, dünya yolculuğunda en samimi, en içten, en dürüst, en açık ve gerçekçi yanını bu güçle harmanlamış. Ve her bir fotoğrafın gerçeği bizi yeniden olduğumuz yere, insana götürüyor.