Bugün üniversite sınav sonuçları açıklanmış, benim üniversiteye gitmeme uzun zaman var, henüz düşünmek istemiyorum, bu gelecekteki Ali’nin ve şimdiki Saffet’in sorunu. Saffet abiyi yoldan geçerken kahvede gördüm. Elindeki kâğıdı açtıktan sonra dalıp gitti uzaklara, hüzünlü görünüyordu. Sonra şöyle bir etrafa baktı, yol kenarındaki dedikodu yapan iki yaşlı kadını gördü, hiç susmayacakmış gibi konuşuyorlardı. Sanki aldığı yetersiz puanın cezasını bu sesleri duymaya devam ederek çekecekmiş gibi hayal kırıklığına uğramış, tek çıkış yolu olan şehirde üniversite okuma hayalleri de suya düşmüş gibiydi. Ben daha 2/A sınıfına gidiyorum, bu yıl geçen yıldan daha zorsa kim bilir Saffet abi ne kadar haklı. Bir de bana büyüyünce ne olacaksın diye soruyorlar, halihazırda büyümüş abiler bile ne olacağını bilmiyor, ben bunlara şahit olurken nasıl gelecek hayalleri kurabilirim?
Şimdilik tek hayalim müzikli saat almak. Halam bunun için bana görev verdi. Eğer yumurtayı 40 gün boyunca cebimde kırmadan taşırsam babam bana müzikli saatten alacak. Bir şeyi 40 kere söylersen olurmuş derler, benimse 40 kere yapmam gerekiyor. Neyse. Hesapladım, 40 gün sonrası okul tatiline geliyor. Sınıf arkadaşlarım göremeyecek ama okul olmayacağı için ben de istediğim kadar çaldırabilirim. Pilini bitirmeden idareli kullanırsam okullar açıldığında teneffüslerde de oynatırım.
Yumurtayı bana vermesi için halamlara gittik, oğlu Muzaffer abi gelmiş şehirden, filmciymiş, belki beni de çeker müzikli saatimle.
Ertesi gün Muzaffer abi ile Saffet abiyi gördüm, fabrikanın mola saatinde birlikte ekmek arası yiyorlardı. Saffet abi üniversite sınavını kazanamayınca babasıgiller onu fabrikaya işe vermişler. Saffet abi burada bunu yapacağına İstanbul’da ne olsa yapmaya razıydı, bunun tek yolu da Muzaffer abinin filmine yardımcı olmaktı. Bu çocuk aklımla düşünüyorum da Muzaffer abi oradan buraya çaresizlikle geldiyse demek ki orası da o kadar iyi bir yer değildi. Bizim köyde bir sürü insanın hayali İstanbul’a gitmekti. Köye göre daha eğlenceli bir yermiş herhalde, kim gitmek istemez ki? Belki ilerde ben de giderim ama o zamana kadar Saffet abi yaşlanmış olur.
Bazen ne kadar büyümüş olmak istesem de Saffet abi gibi olmak istemezdim, aslında köyden kimsenin yerinde olmak istemezdim. Burada büyükler ya tarlada çalışıyor ya da torpilliyse fabrikada, hayvanları varsa da çobanlık yapıyor. Ben değişik şeyler yapmak istiyorum ama ne olduğunu bilmiyorum henüz. İnsan hayalini kuramadığı biri gibi olmak ister mi? Dünya kocaman bense küçük bir köyündeyim. Nerede yaşarsak dünya oradan ibaretmiş gibi sanıyoruz, belki de Saffet abi kendi dünyasının dışına çıkmak istiyordur. Belki hangi dünyaya giderse gitsin kendi dünyasından çıkamayacaktır, denemeden bilemez.
Muzaffer abinin babası Emin amca ise kendisine kurduğu dünyanın yok olacağından endişeleniyor. Çok uzun ve sıkıcı konuştuğu için onu genelde dinlemiyordum ama galiba onun bu yaşlanmış yaşına kadar baktığı, diktiği, büyüttüğü ağaçları kesmek istiyorlar. Ben o ağaçlarla birlikte büyümeyi seviyorum, tırmanıp düşmeyi, etrafında koşmayı… Bir canlıyı kesmek nasıl canice bir fikir? Bu aslında bir tür katillik!
Emin amca bazen ağaçlarda işaret var mı diye beni görevlendiriyor, bir koşu bakıyorum hepsine. Bugün okul çıkışı da yaşlı bir nine yanına çağırdı beni, tanımam etmem, belki annemgiller tanıyordur. Sepet dolusu domates verdi, Döndülerin avlunun eşiğindeki merdivenin oraya koyacakmışım, eve gideceğim işim var dedim dinlemedi bile beni. Zaten çantam ağır bir de yokuş çıkıp domates taşıyacağım. Küçüğüm diye her istediklerini yaptırıyorlar halbuki ben de onlar kadar meşgulüm. Babamla birlikte evden çıkıyoruz o tarlaya gidiyor, ben okula. Bütün gün ikimiz de bir şeylerle uğraşıyoruz. Bazen sınıfın camından dışarı bakıyorum, kuşlar ne güzel istedikleri gibi özgürler diye düşünürken öğretmen perdeyi çekiyor, hayal kurmama bile izin verilmiyor. Her gün ödevim var, yazılılardan yüksek not almam lazım, Saffet abi büyük adam ama ikimizin de aynı dertleri var hem de ben daha küçücüğüm. Tüm bu sorumluluklar yetmezmiş gibi bir de yumurta taşıyorum 40 günlük. Halam sorumluluk bilincini öğreneyim diye yaptırıyor biliyorum, babamla konuşurlarken duydum. Benim zaten bir sürü sorumluluğum yetmezmiş gibi. Şimdi bir de bu nine bana sepet dolusu domatesi verdi, yokuşu çıkana kadar çok yoruldum, biraz dinleneyim derken domatesin biri düştü yere, onu alacakken kırıldı işte yumurta!
Müzikli saatime kavuşmama çok az kalmıştı, ne yapacağım şimdi? Belki de kimse bilmezse hilelik olmaz diye kümesten bir tane yumurta aldım gizlice, kırılanın aynısından buldum, sonuçta bunu yapmak da kolay olmadı, tavuklar üzerime koşturdu hep. Bana kalsa ne hilelik yapmama gerek vardı ne de çiğ yumurtayı günlerce taşımama. Hep kuralların olmasından sıkıldım artık. Halbuki sadece müzikli saatimden olsun, onu çaldırayım istemiştim, çok mu?
Muzaffer abi şehre gitmişti, neyse ki geri döndü film çekmek için. Muzaffer abinin çok parası olmadığından hepimiz artist olacağız. Bu kargaşada kimse anlamaz belki benim yeni yumurtamı da. Halam hiç istemiyor, oyunculuk onlara göre değilmiş. Emin amca zaten tetikte, film işleri yüzünden ormancıları kaçırırım diye korkuyor. Buna rağmen oğlunu da kıramadığı için çekimlere doğru yola koyuluyorlar, halamla konuşurlarken duydum, diyordu ki:
“Ben bu mayıs aylarını sevmem, hep içime bir sıkıntı çöker, hep bir terslik olur.”