İtiraf edeyim ki, Serkan Aydın ile Yeni Tiyatro dergisinin VIII. Tiyatro Emek ve Başarı Ödülleri listesinde “Komedi En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”ne değer bulunduğunu öğrendiğim tarihe kadar hiç tanışmamıştım. İsmini duymuşluğum vardı kuşkusuz ama herhangi bir oyunda izlememiştim.

Kendisini kutladığımda, “Bu dünyada var olduğu sürece sahnede olmaktan vazgeçmeyeceğim,” dedi. Tiyatroya olan tutkusundan bahsetti uzun uzun. O tutkuyu diri tutma mücadelesinden. Karşılaştığı zorluklardan, tam da umutlarının kırıldığını hisseder gibi olduğu bir dönemde gelen o ödülden…

Aslında ne yapıp edip Serkan Aydın’ı dinlemek istiyordum. Ama ayrı şehirlerdeydik ve salgın hayatlarımızı, hiç umulmadık bir biçimde tersyüz etmişti. (Evdeki hesap her zaman çarşıya uymaz ya…) Ne yapalım olmazsa, online röportaj yaparız derken, hastaneye kaldırıldığı ve yoğun bakımda tedavi gördüğü haberi geldi. Coronavirüs ile on dört gün süren zorlu bir savaşı galip olarak bitirdi Serkan Aydın. Nekahat dönemini atlattı.

“Ne dersin online röportaja?” dedim. Kabul etti. Sonrası kolaydı; ben sordum, o yanıtladı. Hatta acaba, dediğim sorularda bile tereddüt etmedi, 

Bunu şimdilik atlayalım” ya da “Cevap vermeme hakkımı kullanıyorum, ” da demedi. Kolaya kaçmadı. Maskelerin ardına sığınmadı. Giderek fark ettim ki, Serkan Aydın gönül bağlamıştı tiyatroya bir kere, ondan vazgeçemezdi. Nefes nefese yaşadığı günleri, zamanları olmuştu ama tiyatro içindi tüm bu çabalar, değerdi!

İşte o salkım saçak söyleşi: Noktasına, virgülüne dokunmadan, tek bir sözcüğünü bile değiştirmeden, ne konuşmuşsak…

Pınar Çekirge: Öncelikle Aktör Serkan Aydın olarak büyük hayal kırıklıkların, inişlerin, çıkışların oldu mu? En önemlisi keşkelerin, pişmanlıkların?..

Serkan Aydın: Tabii oldu, olmaz mı? Meslekî anlamda farklı alanlara kaymamalıydım mesela. Kim ne derse desin içimdeki aşkın ateşine odaklanmalıydım. Yine de televizyon kanalları ve kimi yapım şirketlerinde çalışarak yakın bir sahaya yönlendirdim ilgimi. Tiyatro konusunda doğru mekânda, doğru zamanda, doğru kişilerin yanında olmak gerekiyor her zaman. Ve hiç kuşkusuz, doğru proje ve kadrolarda yer almak…

Pınar Çekirge: Show must go on kuralı sence her koşulda gerekli midir? Yoksa fazla mı kutsuyoruz tiyatroyu, ne dersin?

Serkan Aydın: Bence her şekilde gereklidir. Sahne, oyuncu için kutsaldır, disiplinsizliğe, hırçınlığa, saygısızlığa ve edepsizliğe tahammülü yoktur. Beklenmeyen aksilikler çıksa da devam etmelidir. Biz sanatçıların kendini en iyi hissettiği yer sahnedir çünkü. Sahne er meydanıdır, bu bağlamda. O zaman kutsamalıyız ve sahip çıkmalıyız. Ben çok pesimist düşüncelere riayet eden bir adam da değilim aslında. Günümüzde birçok şey değişti, kulis, reji, oyuncu ve oyuncuya bakış açıları da çağın gereklilikleri doğrultusunda farklılık gösterdi, önemli olan saygı ve ayak uydurabilmek tüm bu değişime. Bizler çok katı kurallar ve düşünceler ile büyümüş olsak da, biliyorum hayatın, yeni dünyanın gerekliliklerini. Bildiğim, öğrendiğim ve kulağıma küpe ettiğim bir söz var. “Sahne affetmez.” Ayrıca bu söz de tam benlik: “Kulisini bildiğim insanların sahneleriyle ilgilenmiyorum”.

Pınar Çekirge: Yani perde her defasında açılmalı mıdır?

Serkan Aydın: Perde hangi şartta olursa olsun açılmalı. Bu salgın döneminde bile açılmalı. Çünkü sanat iyileştirir. Tabiİ ki önlemler alındıktan sonra. “403. Kilometre” oyununda İzzet karakterini oynuyordum. Galadan bir gün önce ayağım burkuldu ve çok kötü şişti. Hastanede sarıldı, bırakın hareket etmeyi, ayakta durmam bile güçtü. Gala ertelenecekti ama “Kesinlikle hayır!” dedim. Sahneye o şekilde çıktım. Sahneye adım attığımda unuttum ayağımdaki acıyı, oysa hiçbir surette yere basmamam gerekiyordu ve görevimi bitirip perde kapandığında ağrım dayanılmaz olmuştu. Sahnede kendimize ve güncel hayata dair her şeyi unutmalıyız. Zaten unuturuz da. Sahne kutsaldır. Onarır, tedavi eder.

Pınar Çekirge: Lale Oraloğlu “Tiyatroya ihanet eden iflah olmaz,” dermiş zaten.

Serkan Aydın: Doğru, tiyatroya ihanet eden kim varsa iflah olmuyor. Temelinde saygı, sevgi yatar tiyatronun. Kimse ben oldum dememeli, özünde kibir varsa oyunculuğunu ille insanların gözüne sokmak yerine görmelerini sağlayamıyorsan iflah olmazsın. Bildiğim kadarıyla Lale Hoca şöyle derdi: “Tiyatro maşa ile tutulmaz”. İhanetin hangisi iflah olur ki?

Pınar Çekirge: Aileni bu mesleği seçerek düşbozumuna uğrattığını düşündüğün oldu mu hiç?

Serkan Aydın: Hiçbir zaman olmadı. Çünkü yaptığım tüm işlerde iyi dönüşler aldım, onların da yüzleri güldü. Ancak istediğim sonuçlara erişemedim kimi kez.

Pınar Çekirge: Neden?

Serkan Aydın: Gerek mobingler gerekse yanlış projelerden ötürü. Üzüldüğümü gördüler her seferinde. Belki bu durumdan rahatsızlık duymuş olabilirler.

Pınar Çekirge: Beğenilme, alkışlanma, sahnede bulunma, farklı olma duygularını ilk ne zaman hissettin?

Serkan Aydın: Beş altı yaşlarında, diyebilirim. Yaptığım taklitler, minik gösteriler beni daha da sahneye bağladı sanki.

Pınar Çekirge: Oyuncu sahne gerisinde de sahnede de eğitimine devam eder mi? Seyirci eğitir mi oyuncuyu?

Serkan Aydın: Bana göre gerçek, safkan oyuncular ölene kadar emekli olmaz ve eğitimleri devam eder. Sahnede de kuliste de sürer bu eğitim çünkü her oyun ve karakter farklı bir dünyadır. Seyircilerin verdiği tepkiler de öyle. Kaliteli seyirci profili oyuncuyu yönlendirdiği kadar eğitir de. Çünkü her seyircinin verdiği tepki farklıdır. Bu dönemde ise hızlı tüketimin olduğu ve daha özgür bırakılmış seyirci ya da seyirci profili bize sahnede ne yapıp yapamayacağımızı çok net biçimde öğretiyor. Bu sebeple hep söylediğim gibi, çok pesimist düşüncelere sahip değilim.

Pınar Çekirge: Usta çırak ilişkisinin önemi nedir sence?

Serkan Aydın: Sanatın her dalında ustanın yanına aldığı çırağı yetiştirmesi ile bilgi kalıcı olmuş, aynı zamanda çırağın ustasından öğrendiklerine ekleme yaparak, kendi bilgisini harmanlayıp çırağına aktarması, bilginin daha da güçlenmesine yardımcı olmuştur. Kuşkusuz çırak tarzını ve yorumunu oyununa eklediği müddetçe fark yaratır sahnede. Büyük ustaların bu konu ile ilgili birçok değerlendirmesi var. İstediğiniz kadar diplomanız olsun usta çırak ilişkiniz yoksa ve işin mutfağında değilseniz bu işi tam anlamıyla öğrenmek zordur. Dünyada birbirine eşdeğer iki meslek var “maden işçiliği” ve “oyunculuk”.

Pınar Çekirge: Açıklar mısın bu benzetme niye?

Serkan Aydın: Her ikisi de işlenmediği sürece parlamıyor çünkü. Parlaması için çalışması gerekiyor ve öğrendiklerini uygulaması şart. Bu sebeple usta çırak ilişkisi oldukça önemli.

Bazen bir şey daha sormak istiyordum Serkan Aydın’a ama kıyamıyordum sözünü kesmeye. O kanepede, ekranın karşısında oturayım sabaha kadar, dinleyeyim, not alayım…

Pınar Çekirge: “Oyunculukta en çok insan ruhunu keşfetmeyi seviyorum,” demiştin.

Peki, tekste replik adedi sayan, biz olmanın önemini, tiyatronun kolektif bir sanat dalı olduğunu fark etmeyenlere sözün nedir?

Serkan Aydın: Başarının replik sayısından geçtiğini zannedenlere tavsiyem sahnede kaldıkları süreye değil, öncelikle ne yaptıklarına dikkat etmeleri. 

Bazen ödülleri geç alırsın, adın geç duyulur, geç para kazanırsın ama mesleği seversen, aldırmazsın tüm bunlara! Güler geçersin. Güzeldir tiyatro, güzeldir sanatçı olmak.”

Suna Pekuysal ile yaptığın röportaj geçti geçen gün elime. Okurken çok düşündüm. Belki daldan dala atlıyor gibi olacak ama şu an aklıma geldi. L.Annaeus Seneca hayatı şöyle tanımlamış:

“Hayat bir hikâye değildir. Ne kadar uzun olduğu değil, ne kadar güzel olduğu önemlidir.” Bu sözü oyunculuğa taşırsak “Sahnede kaldığın süre değil, sahnede yaptığındır aslolan.”

Pınar Çekirge: Bazı oyuncular biliyorum Serkan, rolün karakterini değil, rolün satırlarını önemsiyorlar. Buna ne dersin?

Serkan Aydın: Büyük rol, küçük rol yoktur bana göre. Rolün büyük veya küçük olduğu değil, rolün hakkını vermeniz önemli. Bir tek replik ile sahnede devleşen, ışık saçan yıldızlaşan oyuncular var. Bu konuda birçok örnek verilebilir.

Hep dediğim gibi, sahnede kaç saat kalındığı değil, ne yapıldığı önemlidir. Koskoca Suna Pekuysal’ın İBBŞT’de ilk rolü tek replikmiş, öyle değil mi? “Ah affedersiniz matmazel buradan geçiyordum!”. O tek replikle ünlenmiş bir anda. Hiç küçümsemeden rolünün hakkını vermiş.

Pınar Çekirge: Serkan Aydın sansüre nasıl bakıyor? Pek çok oyun sansür nedeniyle ramp ışıklarına çıkamıyor.

Serkan Aydın: Ülkemizde sansür en çok tiyatro oyunları ve oyunculara uğruyor bana göre. Gözaltılar, tutuklamalar, sahne engellemeleri, işten atmalar, sözleşme fesihleri derken oyuncular sanatlarını icra etmekten çok ifade özgürlüğü ve sansürle boğuşuyorlar. Yetmezmiş gibi oyunlar, çoğu zaman “tadilat” gibi yaygın ve haklı(!) bir gerekçeyle, salon tahsisi durdurularak da kolayca engellenebiliyor. Oysa ne kadar sansüre uğrarsa o kadar merak uyandırır yasaklanan. Sansürden ötürü aslında oyuncunun sahnede olduğu, seyirciye en yakın noktada vermesi gerektiği fotoğraflar (görsel illüzyon ve metinler) oyunun gerçekliğini ve doğallığını bozuyor. Tabii ki bu durum gerçekçilik ilkesinden uzaklaştırıyor oyuncu ve seyirciyi. Özgür olduğunuzu düşündüğünüz bir dünyada, sahnede de özgür olamıyorsunuz. Dizilerde, seslendirmelerde uygulanan sansür, sinema için de geçerli kuşkusuz. Peki gerçek olan ramp ışıklarına çıkamazsa seyirci ve oyuncunun ne anlamı kalıyor? İşte asıl soru bu. Tabii bir de otosansür var, sanatçının yaratıcılığını kısıtlayan.

Pınar Çekirge: Haldun Dormen şöyle söylemişti bana “Tiyatroda starlık sadece gişede mühimdir; sahne gerisinde hiçbir önemi, değeri yoktur.”

Serkan Aydın: Saygıdeğer usta oyuncu, yönetmen ve tiyatro insanı Haldun Dormen ne söylerse doğru söyler. Çok yerinde ve doğru söylemiş. Bir replik ya da sıfır replikle sahneye çıkan oyuncu aldığı görevi tam anlamıyla yerine getirmeli. Rolün büyüklüğü değil, rolü ne kadar büyüttüğünüz, o role kattığınız atmosfer, sahicilik önemlidir çünkü. Sahnede yorumladığınız karakter seyirci ile buluşmadığı sürece hiçbir anlam yok yaptığınız işin zaten. Sahnede isterseniz iki saat kalın, antipatik geldiğinizde seyirciyi kaybedersiniz. Gerçek star sahneye çıktığı an ışığı olup üzerine nur yağandır. Oyuncunun aurası ve seksapelliği de varsa bu büyük bir artıdır kuşkusuz. Yetenek, ışık, aura ve seksapelliği, inandırıcılığı varsa ve doğru projeler ile seyirciyi etkiliyorsa, olay gişede satışa döner. Sahne arkasında herkes eşittir, bir diğerlerinden farkı yoktur. Aktör seyircisi ile belli olur. Kendi seyircisini yaratır ya da yaratamaz.

Pınar Çekirge: Yanlış casting bazen en iyi projeyi de oyuncuyu da yok edebiliyor. Ne kadar yetenekli de olsa her oyuncu her role uygun mudur?

Serkan Aydın: Çok haklısın. Hatalı cast oyuncu yetenekli de olsa, oyuncuyu yok eder. Her oyuncu her role uygun değildir. Öncelikle oyuncunun çok iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Eskiden çıkan karakter oyuncularına bakıyorum da, sanırım hepsinde doğru rejisinin etkisi var. Bir dönem cast oyuncu seçimi çok önemliydi, halen de önemli aslında. Bazen rejisörler gözlerinin önünde duran doğru castı görmez, göremez. İstisnalar tabii ki söz konusu. Yetenekli diye ısrarla en önemli roller verilir oyuncuya, iki saat sahnede kalır ancak istenen performans bir türlü sağlanamaz. Sonra suçlu aranmaya başlanır. Her başarısız işte suçlu, kesinlikle o rolü hak eden ama o rolü canlandırmasına izin verilmemiş, doğru castır, bana göre. Çünkü toplum olarak kolaya kaçıyoruz. Bu eğilim ne yazık ki, sanata da sıçradı. Oyuncuya fırsat tanınmalı, doğru cast çalışması için emek harcanmalı. Bir de ben çok iyi oyuncuyum diye ortalıkta gezenler var. Etraflarına sürekli olarak bunu dikte edip dururlar ama hiçbir oyunları dolmaz. Ya kendileri oynar ya da en yakınlarına verirler en önemli rolleri. Yorulmadan tüm oyunlarda kendileri rol alırlar. İşin kolayına kaçıp yeni oyuncular, starlar yetiştirmeye çaba göstermeyen pek çok özel tiyatro ve tiyatro sahipleri mevcut. Ve bir de sahnede kazandığı değeri, boş konuşarak tüketenler.

Pınar Çekirge: Serkan Aydın “kolay reji alan” ve rolüne devam eden bir aktör müdür?

Serkan Aydın: Açıkçası sevdiğim ve istediğim bir rol ise kolay alıyorum. Yine de emrivaki karakterler verildiğinde, onların oyunculuğuma uzak ve doğal olmadığını hissediyorum. Yani karşımda, doğru cast olması çok önemli. Şunu özellikle söyleyeyim, şimdiye kadar verilen tüm rejileri yerine getirdim, getirmeye özen gösterdim.

Pınar Çekirge: Gel biraz geriye hatta çok geriye dönelim. Sahi Serkan Aydın neden tiyatrocu oldu?

Serkan Aydın: Çocukluğumdan bu yana kendimi hep sahnede buldum, diyebilirim. O yaşlarda televizyonda izlediklerimi kendimce oyunlaştırır ve evdekilerin ille beni seyretmelerini isterdim. Şarkılar söyler, dans ederdim onlara. Resmen televizyonda gördüğüm dansları oyunların içine serpiştirip apartmanda oturan kızları da arkamda dansçı yapardım. Neden sorusuna gelince içimde hep vardı tiyatro. İlkokul öğretmenim Pakize Korkmaz bu yeteneğimi keşfetmiş olacak ki bana minik bir oyunda rol verdi. Bunu ortaokul, lise yılları takip etti. Ordu Teknik Lisesi Makine Bölümü’nde okudum. Hayli popüler ve çok sosyal bir öğrenciydim. Aklım fikrim tiyatrodaydı. “Ne yapmalı, nasıl oyuncu olmalıydım?” zihnimde hep bu sorular vardı. Çevremde “Sahne için doğmuşsun ve yerin mutlaka sahne olmalı”, diyenlerin sayısı da bir hayli fazlaydı. Sanırım tiyatro bana çok iyi geldiği için tiyatrocu oldum.

Pınar Çekirge: Serkan Aydın’ın aktör olmasına aile nasıl baktı?

Serkan Aydın: Aslında ailem başta mutlu olduğumu gördüğü için fazla ses çıkartmadı. Tepki göstermedi. Fakat mesleğin zorluklarını düşününce bir an önce güvenli bir mesleğim olması konusunda, ister istemez ısrarcı oldular. Ne bileyim, onlara göre devlet memuru olmalıydım. Düzenli bir maaş filan. Bir dönem ticarete atıldım. Kendi firmamı kurdum. Kurumsal şirketlerde yönetici konumunda çalıştım. Mutsuzdum. Aklımda, yüreğimde sadece tiyatro vardı. Durmadan oyun izliyordum. Herkes benden bir şeyler istiyordu, bense sahnede olmayı özlüyordum. Bu böyle gitmeyecekti. Kararımı verdim sonunda. Tiyatro, sadece tiyatro, dedim. Bu uğurda gerekirse köprüleri yakmaya hazırdım. Yaktım da. Biliyorum, kazandığım, Komedi Dalında En iyi Erkek Oyuncu Ödülü’ne rağmen, annem hâlâ, keşke emekliliği garanti bir işte çalışsaydı, diye düşünmekte.

Pınar Çekirge: Ailende senden başka sanatçı var mıydı?

Serkan Aydın: Ailemde benden önce sanatçı yok. Yeğenlerim Aylin ve  Zafer Bozdağ tiyatro eğitimi aldılar. Zafer Bozdağ OBBKT’de Teknik Yönetmen ve Oyuncu olarak görev yapmakta. Ağabeyim bağlama çalar. Hepsi bu.

Pınar Çekirge: Peki bu işin eğitimi desem… Devlet Üniversitesi, Pera Güzel Sanatlar (Tiyatro Pera) ve Yeditepe Oyuncularının kurslarına katıldığını biliyorum. Bu eğitimler toplam kaç yıl sürdü, hocaların kimlerdi?

Serkan Aydın: İlk tiyatro eğitimini OBBKT’de çok değerli yönetmen ve oyunculardan aldım. İstanbul’a televizyon programı için geldiğimde Cenk Koray, Gülgün Feyman, Hadi Çaman’dan diksiyon ve oyunculuk dersleri aldım. Pera Güzel Sanatlar Akademisinde ise Nedret Güvenç, Toron Karacaoğlu, Yetkin Dikinciler, Nesrin Kazankaya, Şafak Eruyar, Hakan Pişkin, Devrim Nas, Cüneyt Uzunlar vb. gibi birçok isim hocalarım oldu. Tiyatro eğitimim ömür boyu sürecek aslında.

Pınar Çekirge: Halen İstanbul Dram Tiyatrosunda aktör olarak yeni oyunlara hazırlanmaktasın sanırım.

Serkan Aydın: Evet, İstanbul Dram Tiyatrosundayım. İki oyuna hazırlanmaya başlamıştık geçtiğimiz aylarda. Ancak pandemiden ötürü devam edemedik. Oyunlardan biri dört kişilik komedi diğeri de tek kişilik benim oynayacağım mistik bir oyun. Ses tonuma göre yazıldı, bizim topraklarımıza dair bir tekst. Yazan ve yöneten Cihan Şan. Yurt dışında da oynamaya başlayacağım, bu her iki oyunun da sözleşmeleri yapılmıştı ancak, Covid19 yüzünden şimdilik beklemedeyiz. Aynı tiyatroda sınıf arkadaşım ve tiyatronun kurucusu olan Neşe Mengüloğlu da oynuyor. Yine yazar ve kendisi de tiyatronun kurucusu olan Cihan Şan’ı da anmalıyım. “Katil Uşak” ve “Kadınsız Adamlar” oyunlarından güzel tepkiler aldık ve her iki oyun da halen repertuvarımızda.

Pınar Çekirge: Şu an tümüyle tiyatro değil mi? Arada dizi çalışmaların var sanıyorum.

Serkan Aydın: Evet dizi çalışmaları da var. Maalesef Covid19 sebebi ile başlayamadım. Hastanede tedavi gördüğüm döneme denk geldi. Tabii televizyon beklemiyor. O projede yer alamadım. Yeni gelişmeler var. Şu an dizilerin kaderi de salgınla ilgili alınan önlem ve yasaklara bağlı, bakalım önümüzdeki süreçte neler olacak, bekliyoruz.

Pınar Çekirge: Eğitim aldığın dönemde kimler vardı?

Serkan Aydın: Bizim dönem çok başarılıydı. Neşe Mengüloğlu, Başak Meşe, Neylan Özgule, Yeliz Demir, İbrahim Ulukaya, Ufuk Özkan, Ahu Türkpençe, Sinan Çalışkanoğlu, Mehmet Bilge Aslan ve tabii ki ben aynı sınıflardaydık.

Pınar Çekirge: Oyuncu ve genç oyuncular için iş bulmak büyük bir sorun. Yerleşik, önemli tiyatrolarda oynama imkânı olmayanlar alternatif tiyatrolara yöneldiler ister istemez. Küçücük mekânlarda değerli yapımlara imza atanlar, ödüller kazananlar da oldu. Ama şartlar çok acımasız, sert ve vahşi, ne dersin… O oyunculardan biri olarak senin değerlendirmelerin önemli.

Serkan Aydın: Çok haklısın, yirmi milyonluk bir şehirde çok Serkan Aydın var. Mesela zaman zaman “Neden ben?” sorusunu sordum hep kendime. Cevap olarak bir fark yaratmam gerekiyor diye düşündüm. Haldun Taner, başta Münir Özkul ve kimi oyuncuların ses tonuna, tipine göre yazarmış karakterleri. Ben de bana uygun olduğunu düşündüğüm küçük ya da büyük rol ayırt etmeksizin buna dikkat edip kabul ettim rolleri. Ancak oyun yazarları artık pek çalışma yapmıyor, çok fazla yazan var ama ne kadar etkin ve kalıcı oluyor bu eserler, edebî kurullar karar versin, diyorum. Sektörümüzde oyuncu bereketi kadar edebiyat ile ilgili yazarlar konusunda da bereket var. Size soruyorum. Devlet konservatuvarı, özel üniversitelerin tiyatro bölümleri, özel akademiler, özel kurslar ve tiyatrolarda yetişen oyuncularımız nasıl konumlanmalı? Buna aslında Kültür Bakanlığının el atması gerekiyor bence. Tiyatrolar ile ilgili ciddi kanunlar, düzenlemeler getirilmeli, oyuncuların hakları güçlendirilmeli. Geç saatlere kadar çalışan, yoğun provalardan geçen ama tek bir kuruş düşünmeyen ve hiçbir hakkı, sosyal güvencesi olmayan oyuncular ne yapar sizce? Nasıl geçinir? Bir süre sonra yorulur, bıkar. Bir de üstüne uygulanan mobingler, yıldırma, yok etme çabaları. Sonra şöyle bir şey duyarsın “Zamanında biz de yaşadık bunları, normal”. Demek ki biz sanatçı olarak hiç geliştirememişiz kendimizi, kendimizi diyorum çünkü kendimi de dahil ediyorum bu duruma. Bir de neredeyse her oyunda oynama zorunluğu olan, hiç oyuncu yetiştirmemiş ve ben tiyatro insanıyım, diye gezen arkadaşlar var. Ama dikte etmekten ve böbürlenmekten hiç vazgeçmezler. Hani, derdimiz insanı insana anlatmaktı, hani sevgiydi? Az önce söylediğim cümleye gelince “Zamanında biz de yaşadık bunları normal”diyenler bu durumları ortadan kaldıracak bir düzen inşa etme yanlısı değil hiç. Böyle gelmiş, böyle gider kanısındalar. Ama gitmemeli.

Pınar Çekirge: Tiyatro baştan sona birliktelik gerektiren bir sanat dalı. Birliktelik bozulup ego öne çıktığında bazı şeyler hasar görüyor mu?

Serkan Aydın: İşinde iyi ve başarılı ise bir oyuncu, egosu tabii ki olmalı ancak tiyatro bireysel değil, tümüyle ekip işidir. Oyun içinde kendini göstermek için rejinin verdiği dışında ve rol çalarak bir ego yapıyorsa bu çok anlamsızdır. Sanırım bu gereksiz ego için oyuncunun kendini gözden geçirmesi gerek. Göze görünmek için tepeden oynamak, rolü abartmak da yanlış. Bakın ben oynuyorum onlar oynamıyor hissini vermek seyirciyi, rejiyi ve arkadaşlarını aptal yerine koymaya çalışmaktır. Çok tehlikeli bir durum bu.

Pınar Çekirge: Peki ya ticari kaygılar…

Serkan Aydın: Günümüzde hem oyuncuların hem de tiyatroların ticari kaygıları var elbette. Olmaması zaten mümkün değil. Ancak sanatsal oyunları repertuvarlarında tutmaları gerektiğini kanısındayım. Tamamen ticari oyunlarını da tiyatro production giderleri için ayırmalı ve sanatsal oyunlarına ticari kaygı düşünmeden yatırım yapmalıdırlar bana göre. DT ve ŞT zaten büyük productionlar yapabiliyor ve risk alma konusunda elbette daha cesur davranabiliyor. Ayrıca oturmuş bir seyirci profilleri de var. Ya özel tiyatrolar? Productionu daha uygun, daha masrafsız ve farklı projeler koymak ticari kaygılarını da ortadan kaldıracak. Ödenekli tiyatrolarla yarışa girerek, dikbaşlı davranıp sonrasında çalışanlarını maddi ve manevi anlamda zor durumda bırakmak manasız geliyor bana. Örneğin İBB Kültür AŞ’ye her yıl yüzlerce oyun ve tiyatro başvuruyor, böyle bir ortamda şansınız ne kadar yüksek olabilir ki? Bu soruya, cevap vermek zor. Sanat parasız yapılacak bir iş de değil. Toplum ve Kültür Bakanlığı buna dikkat etmeli. Avrupa’da ödenekli tiyatrolar daha pahalı, özel tiyatrolar fiyat olarak daha uygundur ve halk bu nedenle özel tiyatroları tercih eder. Sistem bizde tam tersi. Ödenekli tiyatrolarda oyun kalktıktan sonra onca kostüm, aksesuar ve dekorlar ne oluyor? Tabii ki çöpe atılıyor ya da depolara konuluyor. Bunlar özel tiyatrolarla ihtiyaç doğrultusunda paylaşılabilir. En önemli konuysa pek çok oyuncu, yukarıda saydığım olumsuz nedenlerden ötürü giderek dizi ve sinema sektörüne kaydı. Sebep ekonomik zorunluluklar. Elbette, tiyatroyu seven, dizileri zorunlu ya da severek tercih eden oyuncuların set ve tiyatro arasında kaldığı bir seçim söz konusu. Dizilerde müthiş bir yarış hız ve yoğunluk hâkim. Tercihi hadi siz yapın..!!! Ve ayrıca, neredeyse yanına yaklaşılamayacak kadar artan salon kiraları ki bugün için tiyatroların en önemli sorunlarının başında geliyor, mekân için talep edilen fahiş tutarlar.

Pınar Çekirge: Genelde İstanbul dışında oldu çalışmaların. Örneğin Ordu’da tiyatroya bakış nasıl, oralarda neler oluyor?

Serkan Aydın: Ordu’da tiyatro ve sanat çok yoğun. Örneğin neredeyse elli altı yıldır perdelerini kapamayan bir OBBKT var şehirde. Çok değerli oyuncuların yetiştiği ve çok değerli yönetmen, yazarların projelerinin de yer aldığı bir tiyatro bu. Halk sanatı seviyor, bu büyük bir artı. Ordu için, Karadeniz’in kültür şehri de diyebiliriz.

Pınar Çekirge: Ödüllü bir oyuncu olarak tiyatromuzun bugünü ve yarınını nasıl görüyorsun?

Serkan Aydın: Pınar iyi bilirsin ki sanatçı ödül aldığı vakit “sanatçı” olmuyor. Öncelikle beni bu ödüle layık gören, Yeni Tiyatro dergisi VIII. Emek ve Başarı Ödül Seçici Kurulu’na bana vermiş oldukları “Komedi/Müzikal Dalında En İyi Erkek Oyuncu” Ödülü için bir defa daha çok teşekkür ediyorum. Biliyor musun, asıl sorumluluğum şimdi, yeni başladı. Bu önemli bir sorumluluk. Geçen sene aynı ödülü Levent Ülgen, bir önceki yıl Şevket Çoruh almıştı. Gerçekten gurur duydum. Dediğim gibi bu ödül bana daha çok çalışma hırsı ve tiyatro sanatına sarılma azmi verdi. Tiyatromuz için daha çok çalışıp kendimi geliştirmem, aşmam gerek. Ölene kadar öğrenmek bitmiyor zaten

Pınar Çekirge: Her şey sahnede kalmıyor, değil mi?

Serkan Aydın: Tüm yaşadıkların, hayatının her alanına yansır. Oyunda perde kapanır. Sen kendinle baş başa kalırsın. Kendinle yüzleştiğin an kendine hesap sorma cesaretin varsa ne mutlu.

Pınar Çekirge: Ve son olarak, buğulu bir pencere camına ilk ne yazarsın?

Serkan Aydın: Bazen ışıldamak için karanlığa girmelisin.

Serkan Aydın’ı umarım bir gün StanleyIagoZiya Osman yorumlarında izleme imkânım olur. Gerçekten yaşanmış ya da yaşanmamış, duygu eşiği yüksek hayatları tüm inandırıcılığıyla izleyicilerine sunmaya devam eder. Hayalleri, tiyatroya dair tüm istekleri gerçekleşir.

Ve her röportaj yaptığım kişi gibi, Serkan Aydın da benim için bir öykü, bir masal kahramanı oldu giderek. Vaktim ve imkânım olsaydı bu röportajı çok daha uzatır, nehir söyleşiye çevirirdim, inanın.