Geçenlerde Cem Düzova’nın yazdığı, Nihat Alpteki’nin rejisini üstlendiği “Geçit”i izledim.
Oyunun dramaturjisinde Dilek Tekintaş, sahne – kostüm tasarımında Mehmet Emin Kaplan, müzik ve ses tasarımında Barış Manisa, ışık tasarımında Mustafa Türkoğlu, efekt tasarımında Özgür Yaşar İşler, fotoğraflarda Ahmet Çelikbaş’ın yer aldığı tüm ekip gerçek bir başarıya imza atmışlar.
Akıcı sahneleme, temposu bir an bile aksamayan oyunculuk anlayışıyla hayatı ve feodal düzeni masaya yatırıyor “Geçit”. İnsana ait, insana dair çok şey söylüyor. Bazen çok sert, bazen en mutedil hâliyle.
Nihat Alpteki’nin oyun broşüründe yer alan “BİR GEÇİTTE SINIFSAL İLİŞKİLERİMİZLE YÜZLEŞİRKEN!” başlıklı yazısını okuduğumda izleyeceğim piyesle ilgili önemli ayrıntıları yakalamıştım:
“Üretim ilişkileri biz insanların sosyolojik ve psikolojik konumunu en çok etkileyen unsurlardan biri. İnsan, yerleşik düzene geçip toprağı üretim aracına dönüştürüp sonra da ‘artı değer’ kavramını ortaya çıkardığından ‘Ezen-Ezilen’ ilişkisi hayatımızın vazgeçilmez bir parçası belki de insanın ‘ölüm’ gerçeğinden sonra en çok çaresiz kaldığı değiştirmek istediği ama değiştiremediği trajik durumu.
Üretim biçimlerinin ortaya çıkardığı sınıfsal ilişkinin (çelişkinin) akademik birtakım adları olsa da temel kavramı ‘Ezen-Ezilen’ kavramında özetleyebiliriz. Ezen-Ezilen ilişki biçimini doğuran temel nokta ben-öteki ilişkisi. Ben-öteki ilişkisinde zaten ‘ben’ konumunda olan herkesin temel kaygısı ‘ötekiyle’ ilgili. Temel hedef ötekini ele geçirmek üzerine kurulu, bu bazen ekonomik, sınıfsal veya siyasal saiklerle öteki üzerinden fayda sağlamak şeklinde de olabiliyor. Bazen ötekinin sevgisi, ilgisi üzerinden kendisini kurmak şeklinde de olabiliyor. Çünkü herkes ‘ben’ aynı zamanda herkes ‘öteki’ konumunda ve böyle bir çıkmazda ezen-ezilen ilişkinin dayandığı temel varlık sebebi galiba ‘güç’ olgusu. Ezen-Ezilen ilişkini oluşturan en kullanışlı yöntemlerin belki de başında ‘güç’ kullanımı geliyor.
Cem Düzova’nın yazdığı ‘Geçit’ oyunu bizim topraklarımızda özellikle daha çok doğu bölgelerimizde yaşanan ‘toprağa dayalı’ üretim ilişkilerinin oluşturduğu sınıfsal yapının kapitalizmin etkisiyle biçimle birlikte içeriğin de değiştiğini bir dağ başında baş başa kalmış birbirinin karşıtı ya da birbirini içeren iki sınıfsal yapının karakterleri üzerinden anlatıyor.”
Nihat Alpteki, hemen her sahnede yönetmen olarak izleyicinin yüreğini avucunun içinde tutarken âdeta usta bir nakışçı gibi acının, av ve avcının, ezenle ezilenin, riyanın ruh hâllerini binbir rengiyle ele alarak olabildiğince cesur, sıra dışı ve çok etkileyici bir illüzyon yaratıyor.
“Hem dramatik hem estetik olarak arkasında durabileceğim bir sahneleme yapmaya çalıştım. Benim için oyunculuk önemlidir. Tiyatro oyunculuktur çünkü. Yılmaz Gruda ‘İşte Bizim Tiyatromuz’ (1976) adlı kitabında şöyle der:
‘Tiyatro yorum işidir. Tiyatrocuyu yazarın ağız ulağı olmaktan kurtarıp soylu kılan ögelerden biri…’
Hemen belirteyim ki, rejimi ‘Doğada kim daha vahşi ‘ sorusuna odakladım. Brechtian bir bakış açısıyla yola çıktım. Seyirciyi , ‘Maraba Şeyhmus olmaktan nasıl kurtulacağız,’ sorusuyla baş başa bırakmaktı amacım.”
Şeyhmus ve Lezgin Ağa önlenemez bir girdabın akıntısıyla sürüklüyorlardı.
Gök gürlüyor, şimşekler çakıyordu. Yabanıl hayvanlar dolaşıyordu yakınlarda. Can alıcı kuşlar kanat çırpıyordu az ötede. İnsanın insana sürekavı ve feodalitenin hunhar oyunları hiç durmadan devam ediyordu.
Geçidi gözleyen Şeyhmus için zaman boşalmış bir zemberekti artık.
“Geçit”i Emre Narcı ve Müslüm Tamer’den izledim. En yakın tarihte bir de Gürol Güngör ve Hasip Tuz’dan izleyeceğim.
Yaşar kıldığı her karakteri incelikle sahneye taşıyan Emre Narcı, heyecan veren oyunculuk tekniği ve özgün yorumuyla yine çok başarılı. İnandırıcı. Aynanın arka çeperindeki gerçekle yüzleştiriyor izleyiciyi. Zaten hangi karakteri canlandırırsa canlandırsın ona farklı boyutlar katan bir aktördür Emre Narcı.
Ve Müslüm Tamer. Hiçbir vurgu, duygu hatası yok. Beden dili kullanımı yine mükemmel. Oynadığı kimlikle kaynaşırken esere ve role artı değer ilave ediyor. Truffaldino’nun hemen sonrasında Şeyhmus yorumu ile gerçek anlamda bir oyunculuk olayına daha imzasını atıyor. Sahnede o kadar samimi, o kadar sevimli ki.
“Geçit” rejisi, yetkin oyunculukları, sanatsal niteliği, altmetinleri, temas ettiği sosyal gerçeklik, değindiği güncel göndermeler kadar çarpıcı sahne tasarımıyla da üzerinde uzun süre konuşulacak, düşündüren, sorgulayan, duygulandıran üst düzey bir çalışmanın ürünü. İzlemeye değer, kaçırılmaması gereken bir oyun. Çünkü yaşama ve insana dair öyle çok şey içeriyor ki.